Kürtler konusunda Türklerin tarihi sorumluluğu

Sait ŞAHİN
Çinlilerin bir atasözü vardır: “Bir şehri kuşatırsanız, mutlaka bir çıkış kapısı bırakın, yoksa şehirdekiler ya intihar ederler ya da öyle bir hamle yaparlar ki zaferinizi hezimete çevirirler.”

Arap Baharı denilen hareketlilik Tunus’ta bir işportacının kendini yakması ile başladı. Yani intihar etti. Çünkü toplumsal hayat diktatörler tarafından öyle kuşatılmıştı ki bir çıkış kapısı dahi bırakılmamştı. İntiharın arkasından hamle de geldi ve bu hamle, bazı diktatörleri hezimete uğrattı. Ancak bu hamle emperyalist işgali hezimete uğratmaya yetmedi.

Doğusuyla batısıyla bütün emperyalistler, herhangi bir çıkış kapısı bırakmayacak kadar sömürü kuşatmalarına ve zulümlerine devam ederlerse İslam coğrafyası üzerinden kendilerini hezimete uğratacak hamleler de gelecektir. İslam coğrafyasının şu anda yaşadıkları, doğum sancılarıdır. Eninde sonunda İslam istikbalinin doğumu gerçekleşecektir ve kazanan, başta İslam coğrafyası olmak üzere bütün insanlık olacaktır.

Mevcut şartlar ve hesaplar içinde bu söylediklerim belki imkânsız gibi görülebilir. Doğrudur, beşer hesabıyla imkânsız olabilir ama Allah’ın hesabının bütün hesaplar üzerinde olduğu, çoğunlukla da beşerin hiç hesap etmediği zamanda ve yerde devreye girdiği unutulmamalıdır.

Her ne kadar İslam coğrafayasında yaşanan hadiseleri, bu atasözü üzerinden değerlendirmeye tabi tuttuysam da aslında ben Kürtlerin durumunu yazmak istiyorum.

Kendi topraklarında mukim olan Kürtler, farklı ırkların idaresi altında ciddi manada bir kuşatılmışlık yaşadı ve yaşıyor. Öyle dönemler oldu ki uzun yıllar boyunca Kürtlerin kuşatılmışlığı bir kâbusa dönüştü ve kendileri için hiçbir çıkış kapısı da bırakılmadı.

Kürtler, kitlesel olarak bugüne kadar intihar etmedi. Haklarını almak için bazı hamlelerde bulundular sadece. Bu hamlelerin bir kısmı kanlı biçimde bastırıldı, bir kısmı cüzi neticeler verdi ve bir kısmı da aslından sapıp Kürtlere kendi içlerinden gelen kuşatıcı bir kâbus oldu.

Bugün Ortadoğu denilen İslam coğrafyası, bölsesel gelişmeler üzerinden yeniden şekilleniyor. Bu gelişmeler Kürtler için birer hamle ortamı oluşturuyor ve bazı yerlerde statü kazanıyorlar. Bu Kürtlerin en tabii hakkıdır. Ancak bunu yaparken bu statüyü kiminle kazanacaklar ve yeni düzenin hâkimi kim olacak?

Kürtler, statülerini ABD ve israil ile işbirliği yaparak kazanır ve kazandıkları statünün hâkimi de uluşçuluk adına dine düşmanlık edenler olursa bu, bugüne kadar kitlesel olarak intihar etmemiş Kürtlerin intiharı olur.

Yaklaşık yüzyıl önce Batı ile işbirliği içine girip coğrafyayı şekillendiren cumhuriyetin Türkçü kadrosu ülkeyi intihara sürükledi. Türkçülerin Batı ile stratejik ortaklığının sonucu ortada. Aynı hataya Kürtler düşmemeli.

Peki, ne yapmalı? Ya da bir şey yapmayıp yüzyıldan fazladır zulüm gören ve Misak-ı Milli suni sınırları ile akrabalıkları koparılan ve de beş ayrı parçada (Türkiye, İran, Irak, Suriye, Rusya) hakları ellerinden alınan Kürtlere kaderlerine razı olsunlar ve sadakatlerine devam etsinler mi denilmeli?

Kürtler geçmiş tarih içinde çok defalar sadakatlerini gösterdiler. Hepsi bir tarafa Şeyh Mahmut Berzenci’nin Kürtlere devlet vadeden Sevr Anlaşması metnini yırtıp birlikten yana irade ortaya koyması tarihte örneği az sadakatlerdendir. Ama bu sadakatin karşılığı, ihanet ve zulüm oldu.

Çözüm süreci için yapılacak en önemli şeylerden biri, Türklerin kirli algıları temizlemeleridir. Devletin Kürtlere yaptığı zulümler ve Ş. Mahmut Berzenci gibi değerlerin hayatları kitaplaştırılıp, filmleştirilip Türk halkı bilinçlendirilmelidir. Yapılması gereken bunlarken STV kanalı Türk toplumuna Kürt örgütleri vahşi ve canavar, Türk ordusunu ise melek olarak gösteren dizi-filmler izletiyor. Varolan kirli algıyı daha da kirletiyor. Ergenekon ve Jitem, melek olarak gösterilen Türk ordusuydu. Kürtleri asit kuyularına gömmekten, helikopterden aşağıya atmaktan, binlercesini öldürmeye kadar bu suçları işleyenler bu meleklerdi(!).

Diğer ülkeler bir tarafa ama Türkiye, Kürtlerin bin yıllık sadakatine karşılık yaşatılan ağır travmaların tarihi vebalini de üstlenerek Kürtlere destek vermelidir. Kendi ülkesinde tüm haklarını vermekle beraber, komşu ülkelerde de haklarının mücadelesini vermeli. Oluşan statülerinin de düşmanı olmaktan ziyade, dostu ve startejik ortağı olmalı. Yoksa Mesut Barzani’nin dediği gibi Kürtler tamamen ABD ve israilin safına itilmiş olacak:

“Irak’ta Sunnileri 21 Arap ülkesi, Şiiler’i ise İran ve Şii dünyası destekliyor. Bizi ise destekleyen hiç kimse yok. ABD ve israil ile yakınlaşmamızı eleştirenler, biraz da kendi tutumlarına baksınlar.”

Kürtler’in de haklarına kavuştuğu ittihad-ı İslam duası ile...
 
 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.