Geçenlerde Erzurum'da konferansı Türkçü bir saldırıya uğrayan ilahiyatçı-yazar Mehmet Göktaş'ın ve ülkemizdeki Kürt kökenli İslamcıların İslami duruşu bana Malcolm X'i anımsattı. Göktaş, daha önce de Diyarbakır'da Kürtçü bir saldırıya maruz kalmıştı. Tam bir paradoks değil mi?
Malcolm X, en sevdiğim siyahî Müslüman lider, gazetedeki fotoğrafım da ona öykünme, laf aramızda. Asıl adı, Malcolm Little. Babası, siyahîlerin Amerika'da özgürlüklerine hiçbir zaman kavuşamayacağını düşünen bir Baptist idi, nitekim 1931'de faili meçhul bir cinayete kurban gitti, beyazlar tarafından işlendiği düşünülen. Babasının ölümü üzerine Malcolm ve kardeşleri farklı ailelerin yanına yerleştirildi.
Evlatlık verildiği ailenin yanında, ilkokulu bitirdi. Lise yıllarında parlak bir öğrenci olan Malcolm, avukat olma hayalleri kuruyordu. Ancak öğretmeni, avukatlığın siyahîler için gerçekçi bir hayal olmadığını söyledi ve bu, Malcolm'ın okulu bırakmasına yol açtı.
16 yaşında çalışmaya başlayan Malcolm, Harlem'de birçok suça bulaştı: Hırsızlık, uyuşturucu, kadın ticareti... 1946'da hırsızlık suçundan 10 yıl hapse mahkûm oldu. 1948'de kardeşleri vasıtasıyla siyahî milliyetçiliğini savunan Elijah Muhammed ile mektuplaşmaya başladı. Hayatı boyunca beyaz adamdan sadece adaletsizlik gören Malcolm, Elijah Muhammed'e bağlandı ve X soyadını kullanmaya başladı.
Hapisten çıkan Malcolm X, Elijah Muhammed'in Nation of İslam hareketine katıldı; hitabeti, enerjisi ve harekete adanmışlığından dolayı kısa sürede kitlelerce tanınmaya başladı.
Beyaz adamı “Şeytan” olarak niteleyen Malcolm X, sert, tavizsiz ve siyahî ırkçı söylemlerle adeta Alijah Muhammed'in konuşan ağzı oldu.
Ancak Elijah Muhammed'in hareket içindeki bazı kadınlarla gayrimeşru ilişkileri olduğu söylentileri ayyuka çıkınca Malcolm X, 1964'te 16 yıldır birlikte olduğu Nation of İslam hareketinden ayrılır.
Malcolm X, 1964'te ilk kez hacca gider. Hac dönüşünde gerçek İslam'ı bulduğunu ve beyaz adamı artık “Şeytan” olarak görmediğini ifade eder. Siyahîlerin özgürlüğü konusunda eski mücadelesine devam etmekle beraber ırkçı görüşlerden vazgeçer ve hac ibadeti sırasında İslam kardeşliğini bulduğunu söyler. Öyle ki “Milliyetçilik, ideolojik bir düşünce değil, psikolojik bir hastalıktır.” sözü hafızalara kazınmıştır.
1965'te Afro-Amerikan Birliğini kurar, aynı yıl New York'taki evi bombalanır, saldırıdan ailesi yara almadan kurtulur. Ancak bu saldırıdan sadece 6 gün sonra 21 Şubat 1965'te bir suikasta maruz kalır ve şehit olur.
Tekrar günümüze dönersek Kürtlerin reelde dünya standartlarında pek çok kültürel haktan mahrum olduğu bir vakıa… Sözgelimi İspanya'daki Katalanlar, İngiltere'deki İskoçlar, hatta Rusya'daki Tatarlar ile bir mukayese yapın, durum tespiti anlamında. Ama yüzyıldır Batılılaşma sevdasında olup demokratikleşmeden bahsedenler iş, demokratik ülkelerin uygulamalarına geldiğinde “Suriye'deki Kürtlerin kimliği bile yok!” hezeyanında bulunuyorlarsa eğer, bu onların insanlığı!
Türkiye'de yaşayan İslamcı Kürtler, hem Kürt hem İslamcı olmalarından dolayı pek çok haksızlığa maruz kaldı, maddi-manevi pek çok ayrımcılığı yaşadı. Buna rağmen İslamcı Kürtler, ırkçılığa bürünmedi. Kardeşlik için Müslüman olmayı esas aldı. Malcolm X'in ancak hacda fark edebildiği İslam kardeşliğini İslamcı Kürtler, kendi şehirlerinde idrak etti ve yaşadı, çoğu zaman muhataplarından aynı kardeşliği görmemelerine rağmen, üstüne milliyetçi Kürtlerin şiddete varan baskılarına rağmen.
Ne yazık ki en İslamcı Türklerin bile kahir ekseriyetinin farkında olarak veya olmayarak milliyetçilik yaptığı şu zamanlarda, değil temel insani ve İslami hakları savunmak, İslamcı Kürtlerin doğal bir biçimde Kürt kökenli olduklarını ifade etmeleri bile kabahat sayılıyor çoğu zaman. Öyleyse açıkça sormak lazım İslamcı Türk büyüklerimize ve dahi kamuoyuna: Kürtlerden ne bekliyoruz? Michael Jackson gibi tamamen asimile, hatta dejenere olup beyazlaşmalarını mı, yoksa Malcolm X gibi siyahîliğinden ve siyahîlerin insani-İslami haklarını savunmaktan vazgeçmeyen onurlu Müslüman kardeşlerimiz olmalarını mı?