Kürtlerin mazlumiyeti kimsenin tartışamayacağı bir hakikattir. Zalimler ve zulüm sistemleri Kürtlere hem zulmettiler, hem de Kürtlerin kendi aralarında birbirlerine zulmetmesine neden oldular. Tarihte onlarcasına rastladığımız bu gerçeğin örneklerini bugün de görmekteyiz. Her biri değişik bir güç ve devletin destek ve kontrolünde olan Kürt hareketlerinin birbirlerine ne kadar yaman bir düşmanlık sürdürdüklerini ibretle müşahede ediyoruz.
Kürt sorunu, bölgemizin Batılı güçlerin denetimine geçmesinden sonra kendini belirgin bir şekilde göstermeye başladı. Ümmet temelli bir sistem üzerine kurulu Osmanlı devletinin yıkılmasından sonra, batılı değerler üzerine ve batılıların kontrolünde oluşturulan ulus devletler, Kürtlere zorla boyun eğdirme, asimile etme veya yok sayma politikalarını dayattılar. Bugün Kürt sorunu denilen şeyin temelinde bu gerçeğin yattığını asla unutmamak gerekir. Bu tarihi gerçek görülmeden ve hesaba katılmadan bu sorunu doğru bir şekilde anlamak ve çözmek mümkün değildir.
Yüzyıl önce bölgeyi kendi çıkarları doğrultusunda şekillendiren İngiliz ve Fransızlar, neredeyse her Arap aşiretinin başındaki şeyhe verdikleri devlet kurma nimetini(!) sayıları 20 milyonu aşan Kürtlerden esirgediler.
Batılıların bu tasarrufu, yani Kürtlere bir devlet veya statü hakkı tanımamaları sinsi bir hesaba dayanıyordu. Bölgenin kendi arasında sürekli sorunlarla zaman ve enerji kaybı yaşayarak eskisi gibi güçlenip Batıya bir rakip haline gelmesini engelleme hesabıydı ve ne yazık ki bu plan gerçekleşti. Kanaatime göre Kürtlerin çektikleri acı ve zorlukların diğer büyük bir nedeni Batılıların bu politikasıdır. Herkese verilen şey neden Kürtlerden esirgendi?
Gelin görün ki aradan yüzyıl geçti ve şimdi Batılılar bağımsız bir Kürt devleti için Kürtlere göz kırpıyor. Sözü fazla uzatmadan şunu hemen söyleyeyim. Batılılar dün Kürtlere bağımsız bir devlet vermeyip onları yüzyıl zalimlerin insafına terk ettikleri gibi, bugün de onlara bir devlet va'd ederek bir yüzyıl daha zulme maruz bırakmanın hesabını yapmaktadırlar.
Çünkü Batılılar için sadece çıkarları vardır. Bu bölgede çıkarlarının devamı için gereken şey ise çatışma ve istikrarsızlıktır. Kurdurulacak bir Kürt devleti de kendilerine bugün bunu temin edecek. Muhtemel bir Kürdistan sadece Araplar, Farslar ve Türklerin, Kürtlere düşmanlıklarını arttırmakla kalmayacak, Kürtlerin birbirleriyle öteden beri var olan rekabetlerini de alevlendirecektir. PKK ile Barzani yönetimi arasındaki çekişmenin şimdiki durumuna bakınca ileride bunun nerelere varacağını tahmin etmek zor değildir.
Dört parçaya bölünen Kürtler yaşadıkları hiç bir devlette (Türkiye, Suriye, Irak, İran) insan yerine konulmadılar. Dilleri, kültürleri, mezhepleri yok sayıldı. Kürtler bilinçli olarak cahil bırakıldılar. Bu gayr-i insani ve gayr-i hukuki politika ve uygulamaların karşısına çıkan bütün milli ve dini Kürt hareketleri acımasızca bastırıldı. Kürtler kendi öz topraklarında ikinci sınıf muamelesine tabi tutuldular. İdareleri altında yaşadıkları devletlerin nimetlerinden çok az yararlanabildiler. Hep yokluk ve sefalete mahkûm bırakıldılar. Uzun zaman devam eden acılar, yalnızlık, sahipsizlik, itilmişlik ve ötekileştirilmişlik ayrılık duygularını güçlendirdi. Dünyayı görebilen kültürlü her Kürdün zihninde bir devletimiz olmazsa bu acılar hep böyle devam eder düşüncesi oluştu.
Kürdistan adını taşıyacak bağımsız bir devletin Kürtlerin derdine deva teşkil edeceği, bunun dışındaki seçeneklerde ise toptan bir yok olmanın mukadder olduğu düşüncesi hep var oldu.
Kemalist rejimin baskıları sonucu Kürtlerde oluşan yalnızlık, dışlanmışlık ve yok sayılma duygularının silahlı şiddete evrilme aşamasının en kapsamlısı PKK ile beraber başladı. Bu hareket, Türkiye'deki Kürtlerin tarihindeki en kapsamlı ve en uzun ömürlü hareket olma başarısını elinde bulundurmaya devam ediyor. Daha doğrusu PKK kendisi dışında bir yapının Kürtler arasında yaşamasına izin vermeyerek tekelci, totaliter bir yapı oluşturmuş bulunmaktadır. PKK'nın Kandil'deki çekirdek kadrosu siyasi uzantıları olan HDP'ye bile zaman zaman tahammülsüzlüklerini göstermek sûretiyle bu totaliter yapılarını sergilemeye devam ediyorlar.
Peki Kürtler ne yapsın? Bir devlet arzuları kendilerine onca acıya mal olduysa, muhtemel bir devlet olunduktan sonra Kürtlerin kendi aralarında ve komşu ülkelerle çok daha şiddetli ve uzun sürecek bir çatışmayı nasıl göze alabilsinler?
Peki Kürtler mevcut kaderlerine razı mı olsunlar? Hakça ve insanca yaşama ve paylaşma mücadelesini terk mi etsinler?Zulme ve zalime boyun eğmeye devam mı etsinler?
Elbetteki hayır. Kürtler yaşadıkları ülkelerdeki hak mücadelesini terk etmemeliler. Ancak bu mücadelenin mahiyetini kendileri belirleyecek dirayet, cesaret ve olgunluğu ortaya koymalıdırlar. Silahlı çatışmadan başka bir yol bilmeyen ve yıllardır Kürtlerin acılarını arttırmaktan başka bir iş görmemiş PKK ve türevi yapıları hizaya çekebilmeliler. Kürtler bunu başardıkları zaman arzu ettikleri hedefleri daha kolay elde edebilme imkânına kavuşacaklardır.