Cumhurbaşkanı Erdoğan, Partisinin İstanbul İl Kongresinde, 24 Haziran seçimleri ile ilgili olarak manifestosunu yayımladı. Seçim bildirgesi şeklindeki manifesto, birçok vaadi içinde barındırmaktadır. Tabi bu vaatler ister istemez aklımıza şu soruları getirmektedir. Bu güne kadar, yani son 16 yıldır iktidarda olan siz değil miydiniz? Bu 16 yıl vaatlerinizin gerçekleştirilmesi için yeterli bir süre değil miydi?
Ahdim olsun ki diye başlayan ve bir yeminle kendisini bağlayan Cumhurbaşkanı; “Faizler, enflasyon ve cari açık düşecek. El birliğiyle Türkiye ekonomisini büyütecek ve dünyaya markalar sunacak küresel bir güç haline getireceğiz. AK Parti yürüyüşüne başladığımız günlerde 3-Y olarak adlandırdığımız yolsuzlukla, yoksullukla ve yasaklarla mücadele etmek, en önemli hedeflerimiz arasında olmaya devam edecektir. “ dediğinde yukarıdaki 16 yılı hatırlatmak gerekmez mi? Yani bu şekildeki bir söylem, faizle, yoksullukla, yasaklarla ve de yolsuzlukla 16 yıldır baş edemeyen birinin itiraflarına benzemiyor mu?
Yine Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın adaletle ilgili; “Biz adaletin partisiyiz. Her alanda adaleti tesis edeceğiz. Davamızın özünde adalet vardır. 24 Haziran'dan sonra da adaletin kurumsal yapısını güçlendirmek suretiyle adaletin tesisi önceliğimiz olacaktır. Oylarınızı nasıl emanet bildiysek bireysel özgürlükleriniz de emanetimizdir. Önümüzdeki dönemde temel ilkelerimize çok daha sıkı sarılacağız. Tek bir vatandaşımızın bile adalet dairesinin dışında kalmaması için gayret göstereceğiz.” şeklindeki sözleri, adaletle ilgili hedeflerini tutturmayan bir liderin söylemi yok mudur?
Tabi bir de manifestoda olması gerektiği halde olmayanlar vardı. Örneğin “Kürt Meselesi” ile ilgili nelerin yapılacağına dair herhangi bir şey bulamadık.
Bu iki anlama gelebilir. Birincisi Kürtlerle ve onların hakları ile ilgili yapılanlar yeterlidir. Bu güne kadar yapılabilecek iyileştirmelerin hepsi yapıldı. İkincisi ise MHP ile yapılan ittifaktan dolayı, ortağını ürkütmeme adına bu meselenin artık rafa kaldırıldığı hususudur.
Yukarıdaki şıklardan hangisini kayda değer bulursanız bulun, Kürt meselesi olduğu yerde duruyor. Yeni dönemde de en can alıcı şekilde karşımızda duracaktır. Bu nedenle meseleyi örtbas etme veya öteleme bizlere herhangi bir yarar sağlamayacaktır.
Aslında manifestoda; 24 Haziran'dan sonra hayata geçecek olan “Başkanlık” sisteminde, Kürtlerin adam akıllı tanımlanması ve kurucu halk olarak sahip olacağı hakların sıralanması gerekmekteydi.
Bu arada HÜDA PAR'ın yaptığı “Kürt meselesine adil çözüm” çağırısını burada zikretmek gerekiyor. Tam da zamanı olduğu vurgusu yapılan açıklamada, Genel Başkan Zekeriya Yapıcıoğlu'nun; “Devlete göre Kürt meselesi bir şiddet, terör ve kısmen ekonomik geri kalmışlık meselesidir. Dış mihrakların tahrik ve kışkırtmasıyla ülkenin başına bela açılmasıdır. Hakikatte ise hukuku olmayan ve bu nedenle sözde kalan kardeşliğin tahakkuk edememesidir. Adaletten sapma, ortak paydaları yok sayma suretiyle birliğin bozulmasıdır.” ifadeleri aslında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın önüne bir fırsat koymuş durumdadır.
Erdoğan bu söylemden hareketle, PKK'nin silah bırakması şartını aramaksızın, Kürtlerin Kürt olmasından mütevellit, Allah'ın kendilerine bahşettiği hakları teslim ederek, Kürtlerle ilgili yeni bir açılım yapabilirdi.
Ancak Kürt meselesi ile ilgili olarak; “Terör örgütlerine dünyayı dar etmekten asla vazgeçmeyeceğiz. Terör örgütleri ile mücadele istikrar mücadelemizin bir cüzüdür. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekatı'nı yaptık. Bunlara yenilerini de ekleyeceğiz. Terör örgütlerini bölgemizden yok edene kadar bu mücadeleden geri adım atmayacağız.” şeklinde sarf ettiği sözler, daha çok şiddet ve operasyon kokmaktadır.
Bu tür söylemler ile Kürtlerle olan duygusal bağlara zarar vermektedir.
Müezzinden ezan, yani bizden söylemesi.