Yüksekova’nın Dağlıca ’ köyünde bir albayın emekli bir imamın evine ziyaretinde Kürtçe olarak ‘çavayı başi / nasılsın iyi misin’ diye sorması ve emekli imamın onu kucaklayarak karşılaması basın ve medyanın ilgisini fazlasıyla çekmiş olacak ki TV’lerin ana haber bültenlerinde bu görüntüler tekrar tekrar verildi. Yazılı basında da dünya görüşü ve beklentilerine uygun olarak ‘işte kardeşlik, işte terörü bitirecek adım, barışın resmi, anlamlı buluşma…’ gibi başlıklarla haber verildi.
Evet, Türkler ve Kürtler de İslam’ın bir gereği olarak diğer Müslüman halklar gibi kardeştirler. Bu kardeşlik; ne Türklerin ve Kürtlerin, ne de diğer halkların kendi istek ve insiyatiflerine bırakılmamıştır. Bizzat bu dini gönderen âlemlerin rabbi olan Allah Teâlâ Müslümanları kardeş kılmış, bu kardeşliğin çerçevesini, nasıl olması gerektiği, hak ve hukukunu da belirtmiştir. Bu hak ve hukuk salt teori ve ütopya olarak kalmamış, bizzat Asr-ı Saadette Peygamberimiz (as)’in uygulamalarında, Ensar ve Muhacirin hayatında pratik karşılığını bulmuş, onlardan sonra gelen ümmet için de bir örnek teşkil etmiştir.
Günümüzde bazı marjinal şahıslar dışında, Kürtlerin ve Türklerin kardeşliğini inkar eden, karşı çıkan yok. Türkler ve Kürtler de kendilerini Müslüman ve kardeşler olarak ifade demekteler. En milliyetçi olarak siyaset sahnesinde yer alan MHP dahi kardeşlikten bolca dem vurmakta halklar arasında ayrımcılık yapanları ‘kalleş’ olarak ifade etmektedir. Madem bu halklar kardeş ise -yerine göre şiddetlenen, yerine göre azalan- yüz yıldır devam eden bu zulüm, inkâr, asimilasyon politikası da neyin nesi oluyor?
Kürtlerin dağlarına taşlarına yazılan ‘Ne mutlu Türküm diyene’ yazıları, Kürtler ve diğer etnikten olan çocuklara her gün okullarda okutulan ‘Türküm, doğruyum, çalışkanım… Varlığım Türk varlığına armağan olsun…’ andı neyin amentüsü?
Kendi dilini, göreneğini örf ve âdetini kardeşine dayatman, onun dilini ve kültürünü inkâr ederek onu asimile etmen İslam dininin ve İslam kardeşliğinin neresinde var?
Kardeşlik; Kürtlerin Türklere veya Türklerin Kürtlere veya başka bir millete itaati değildir.
Kardeşlik; Türklerin Kürtlere veya Kürtlerin Türklere üstünlüğü ve tahakkümü değildir.
Kardeşlik; Kürtlerin, Kürtlere de Türklere de faydası olmayan, hiçbir halka hayır getirmeyen mevcut laik sisteme entegrasyonu değildir.
Kardeşlik; Kürtlerin veya Türklerin haklı insani taleplerini ötelemek, oyalamak, uyutmak için kullanılacak bir afyon değildir.
Kardeşlik; kardeşe yapılan zulüm ve haksızlıkları örtmek için kullanılacak bir kılıf değildir…
…
Kardeşlik; kendi nefsi için istediğini kardeşin için de istemektir.
Kardeşlik; kardeşinin onurunu kendi onurun, namusunu kendi namusun, canını kendi canın, malını kendi malın gibi bilmektir.
Kardeşlik; hiçbir menfaat ve çıkar gözetmeden kardeşini sırf Allan rızası için sevmektir.
Kardeşlik; kendi ihtiyacın olduğu halde kardeşini kendine tercih etmektir.
Eğer yok biri ‘ben büyük kardeşim, sen küçük kardeşsin’ diyorsa; o zaman bir abinin küçük kardeşlere karşı olan muamelesi gösterilmelidir. Bir abi, küçük kardeşlerini gözetir, sahiplenir, dışardan gelen saldırılara karşı korur, düştüğünde elinden tutar kalkmasına yardım eder, hataları, yanlışları yerine göre muzip ve yaramazlıkları olsa dahi şefkatle muamele eder. Hatta gerekiyorsa kendi hakkından feragat eder. Tabi buna karşılık küçüklerinden de saygı ve hürmet bekler.
Ama İslam hukukunda abi-küçük kardeş tasnifi yapılmamış, ‘ancak müminler kardeştir’ denilmiştir. Üstünlüğü de güç, kuvvet, zenginlik, sayı çokluğu gibi maddi kıstaslara değil, Allah’tan korkmaya, günahlardan sakınmaya yanı ‘takvaya’ bağlamıştır.
Kardeşler arasında olan sorun ve problemler de kardeşlik hukukuna göre konuşulmalı, paylaşılmalı ve çözülmelidir. Yoksa yapılan kardeşlik değil kalleşliktir…
Hakkıyla kardeş olanlardan olma temennisiyle…