Bizler yıllardan beri PKK ve türevlerine “Hain” dedik. Yine bu hainliği bizzat Kürtlere yönelttiğini de söyledik. Peki, Kürtlerin namına hareket ettiğini iddia eden bu örgüt, Kürtlere nasıl ihanet edebilir, sorusu sorulabilir. Fakat eylemlere başladıkları 1984’ten 2014’e kadar yaşadığımız süreç, belirttiğimiz ihanetin iddia olmaktan çıktığının en büyük ispatıdır.
Artık PKK ve toplumun harflerle tanıdığı (KCK/HDP/YDG-H) türevleri denince, hiçbir kutsalı olmayan, değerlerini çarçabuk ayaklar altına alabilen, bırakın düşmanlarını kendi öz bireylerine bile ihanet eden bir yapı akla geliyor.
Kurulduğunda emperyalizm ile savaş adına hareket edip, “Komünizm/Sosyalizm” mücadelesi verdiğini beyan eden, ancak SSCB’de sosyalizmin iflas etmesiyle birlikte peyderpey ideolojisini terk eden PKK, bu şekilde fikri yapısına ihanet etmiş oldu.
1984 yılında başlattıkları eylemlerle T.C. ve dolayısıyla ideolojisi olan Kemalizm ile savaşan bir örgütün, süreç içerisinde kurşun sıktıkları rejime benzemeleri, bu benzediklerinin katliamlarına benzer kıyımlara başvurmaları, Kürtlere yapılan ihanet değil de nedir?
“T.C., Kürtleri baskı ile kendine taraftar yapmış durumdadır. O zaman biz de Kürtlere baskı ve şiddet uygulamalıyız ki onları kendimize taraf yapabilelim.” deyip, Ömerli’nin Pınarcık köyünde kadın erkek, çoluk çocuk demeden 30 günahsızı (16’sı çocuk, 6’sı kadın) kurşuna dizmek, Şırnak’ın İdil ilçesinin Peçenek köyünde hakeza 16 masumu (9’u çocuk, 3’ü kadın) katletmek, kadim olan “Savaşta masumlara dokunulmaz” ilkesine en büyük ihanettir.
Pınarcık ve Peçenek köylülerinin küçücük çocukları, PKK’ye ne tür bir savaş açmışlardı ki, oyuncak zannettikleri keleşlere hedef oldular. Olayı 6-7 yaşlarında yaşayıp, şu an 30’lu yaşlarda olan küçücük çocukların, kocaman duygularını dinleyin, bir bakalım bu ihanete hangi ismi vereceksiniz?
Kürt milleti yıllarca kan davalarında çatıştı durdu. Buna rağmen aşiretler, Kürdî hasletlerine sıkı sıkıya bağlıydılar. Aşiretler karşılıklı mevzilerde çatışıp dururken, kadınlar çatışan kocalarına ekmek, su götürürlerdi. Mevzilerin arasından geçerlerdi de kendilerini saklama gereği duymazlardı. Çünkü karşı taraf bir kadına ateş açmayacak kadar onurlu bir Kürt aşiret mensubuydu. PKK’nin şu kadar yaşlı kadın, çocuk ve hatta bebeği katletmesi Kürtlüğün örfüne yapılabilecek en büyük ihanet değil midir?
Yine Kürt aşiretleri arasında “Baxt/baht” denilen bir kavram vardı. Düşman kime sığınsa idi o şahsın baxtına girmiş demekti. Kesinlikle kendisine sığınılanı, onu himaye eden terk veya düşmanına teslim etmezdi. Şeyh Said kendisine sığınan mahkûmları askerlere teslim etmediği için kıyamını erken başlattı.
Fakir fukaraya kurban eti dağıtmaya gidip saldırıya uğrayan Diyarbakır’daki nazenin gençler, bu örfe güvenip bir evin baxtına sığınmışlardı. Meğer baxt denilen kavrama ihanet edildiğini, kendi hayatları karşılığında öğreneceklerdi. Daha öğrenecekleri ve öğretecekleri çok şey vardı bu nazeninlerin. Örneğin bütün savaş hukuk kurallarına ihanet edenlerden, cesetlerin yüksek katlardan aşağıya atılmasını, boğazların bıçaklara dayanmasını, otomobillerle çiğnenmeyi ve molotoflarla yakılmayı öğreneceklerdi ve dolayısıyla öğreteceklerdi.
PKK’nin yıllardır uyguladığı bir taktiği var. Militanlar, öldürmek istediği şahsın evine misafir olur, ekmeğini yer, suyunu içer, ev sahibi Kürt örfüne göre misafirlerini evin dış kapısına kadar yolcu eder, PKK militanları dönüp misafirperverlik eden ev sahibini öldürüp giderler. Şimdi ekmeğini yediren, suyunu içiren ve misafirini avlu kapısının dışına kadar uğurlayan ev sahibinin, sözde Kürtlük adına hareket edenler tarafından öldürülmesi, Kürdün öz benliğine, kadim misafirperverliğine yapılan ihanet değil de nedir?
1984-2014 yılları arasında yaşanan fiziksel, kültürel ihanetlerin hepsi maalesef kadim örflerimizi bozdu. Şu an aşiretler arasındaki çatışmalarda kadınlara tetik çekilebiliyor, çoluk çocuk öldürülebiliyor.
Şeyh Said’den bahsedip sosyalist/laik olmak ihanetin belgesi değil midir? Molla Cezerî ve Ahmedê Xanî’den dem vurup, medreseleri ateşe vermek hainlik değil de nedir? Eğer Kürtler arasında medrese denilen İslamî eğitim kurumları olmasaydı, Kürt edebiyatının günümüze kadar gelen şaheserleri olmayacaktı. Çünkü bu eserlerin hemen hepsi medrese çıkışlıdır. Dindarlıklarıyla tanınan bu halkın medrese, cami, hayır kurumlarına saldırmak, Kur’an’ları yakmak, yakılan Kur’an’ları tekmelemek için hangi ihanet cümlesi kurulabilir?
PKK’nin bunca ihanete hakkı yok. İhanetler görülmeli ve bizzat Kürt halkı tarafından durdurulmalıdır. Yoksa Şeyh Said’in uğruna başını verdiği Kur’an’ları yakan zihniyet hakim olsa, Zilan’ı bombalayabilir, Alakamş’ı yakabilir Dersim’de kıyım yapabilir. Zihniyet aynı olduktan sonra maalesef zailimin Türk veya Kürt olması hiç bir şey değiştirmiyor.
6-7 Ekim olaylarının pimini çekip, sonra sırıtarak ve pişkince kameraların önüne geçmek, haya duygularına yapılan bir ihanettir.
Barıştan bahsedip, bir günde 40 kişinin ölümüne sebep olmak, barışa yapılabilecek en büyük ihanettir.
Demokrasiden dem vurup, bölgede benden başka hiç kimse olmayacak demek, günde yüzlerce kez sığındıkları demokrasiye ihanettir.
Seçimlerde benden başkasına oy vermeyeceksiniz baskısını oluşturmak, seçimlere ihanettir.
Çocukları kaybedilen annelere sahip çıkıp eylemlerine katılanların, kendilerinin kaçırdıkları çocukların annelerine hakaretler yağdırmaları, anneliğe ihanettir.
Kartel medyasından şikayetçi oldukları halde, yalan haber makinesi gibi çalışan medyalarına toz kondurmamaları, medyaya ihanettir.
Mütedeyyin insanları IŞİD’çi olarak tanıtıp –ki öyle olmadıklarını kendileri de biliyor- katledilmelerini meşrulaştırmak ve bunun üzerinden Kürtleri İslam’dan soyutlamaya çalışmak, “Yiğidi öldür ama hakkını ver” ilkesine karşı en büyük ihanettir.
Tekrar edelim ki PKK’nin Kürtleri bu şekilde “Hain” olarak tanıtmaya hakkı yok.