Bir ara Hrant Dink Diyarbekir’de verdiği bir konferansta “Kürtlere tavsiyem batılılara güvenmesinler. Batının aklına uyan, onlara güvenen Ermenilerden ibret alsınlar” mealinde bir söz söylemişti.
Ermeniler Sultan Abdülhamid döneminde imzalanan Berlin anlaşmasıyla o zamanın koşullarına göre bayağı geniş bir özerklik elde etmişlerdi. Uygulanamadı o başka. Çünkü Ermeniler adına hareket eden “Ermeni Siyasal Hareketi” batıların aklına göre hareket ediyordu. Yine batı aklının bir ürünü olan İttihat ve Terakki Cemiyeti'yle işbirliği yaparak Sultan Abdülhamid’in tahttan indirilmesini sağladılar. Ermenilerin veya Osmanlı tebasından başka bir topluluğun Abdülhamid’e karşı olması başlıbaşına ve mutlak olarak yanlış veya olmaması gereken bir şey olarak değerlendirilemez. Karşı olabilir. Fakat bir topluluğun hayatında olumlu yönde değişikliklere, iyileştirmelere sebep olacak adımlar atmışsa bu kişi, doğal olarak sorulur. Niçin bu? Demek ki Ermeniler kendi içlerinde bu muhasebeyi yapmamışlar ki sonraki hazin gelişmeler yaşandı. Dışarıda batılılara, içeride İttihat Terakki'ye güvenen Ermeniler onların eliyle bu coğrafyadan buhar olup gittiler. Ne kadarı öldü ve nasıl öldü, ne kadarı tehcir edildi…İşin edebiyatı. Yok oldular..Kendilerine silahlı isyanı telkin eden batılıların İttihat ve Terakki'ye de katliam telkinlerinde bulunabileceğini hesap edemediler. Bu, batının aklının çalışma biçiminden, bizzat batının tarihinden bildiğimiz bir hakikattir. Tarihin tekerrür etmek gibi bir huyu var. Bu sefer de aynı tehlike bulutları Kürtlerin tepesinde dolaşıyor.
“Kürt Siyasal Hareketi” iddiasındaki HDP’nin Erdoğan’a ve AK Parti'ye karşı hem seçim sürecinde hem de seçimlerden sonra takındığı tavrı düşündüğümde ister istemez Ermenilerin bu hazin sonu aklıma geliyor. Elbette kimse temenni etmez. Ama kendilerine karşı kılıçlarını kınlarından çıkardıkları partinin on üç yıllık iktidarında Kürtlerin gördükleri en hafifinden rahatlamaya karşılık, kendilerine kapılarını açsınlar diye türlü diller döktükleri partilerin zihinyetlerinin İttihat ve Terakkinin bire bir kopyası olarak Kürtlere yaşattıkları tarih bizi doğal olarak böyle bir endişeye sevk ediyor. Bu zihniyetin fırsat bulduğunda Kürtlere neler yapacağını bizzat tarihleri gösteriyor. AK Partinin de nasıl bir çözüm öngördüğünü yine bu partinin tarihi gösteriyor. Elbette bir parti olarak HDP’nin AK Parti'ye rakip olması, karşı bir politika geliştirip savunması siyasetin gereğidir. Başkası düşünülemez. Öyle olmayacaksa ayrı bir parti olarak siyaset yapmalarının bir anlamı olmaz. Burada HDP’lilerin ve genelde bütün Kürtlerin kendi kendilerine sormaları gereken soru şu olmalıdır: Niye AK Parti'ye karşı yürütülüyor bu sert ve uzlaşmaz politika? Eğer Kürtler ve onlar adına hareket ettiğini söyleyen bir Kürt hareketi neredeyse düşmanlık sayılacak böyle bir politikayı bir partiye karşı izleyecekse her halde sıra en sonda AK Parti'ye gelir. Ve tabi Kürtlere karşı düşmanlık derecesinde politikalar geliştiren, bu gün Kürtlere karşı işlenmiş tarihsel zulümler olarak her fırsatta dile getirilen bütün önemli kıyımların altında imzası olan partilere karşı bu yumuşak, bu uysal, bu alttan almacı tavır niye?diye sorulması gerekir.
Dersim’i, daha geçen 13 Temmuz'da 85.yıl dönümünü andığımız Geliyê Zilan’ı, Ağrı’yı ve daha nicelerini gerçekleştiren bir partinin kanatları altına girmeye, geçmişte onların listesinde parlamentoya girmeye bu kadar hevesli iken neden faili meçhulleri geldikleri gün bitiren, sistematik işkencenin kurumsal adı olan olağanüstü hali kaldıran, bir utanç uygulama olarak tarihe geçmesi gereken andımız gibi bir rezaleti sonlandıran, Kürtçenin önündeki engelleri kaldıran, Kürtçe eğitimin önündeki psikolojik bariyeri önemli ölçüde yok eden bir partiye karşı bu denli hırçın olabiliyorlar? Bu soruları daha da arttırmak mümkündür. Mesela hangi mantıkla Kürtçe yayın yapan TRT Kurdî’yi (Bu arada Kürtlere etmedikleri hakaretleri bırakmayan bazı televizyonlara çıkarken TRT Kurdî’ye bir parti kararı alınmış gibi hiç çıkmamaları da anlaşılır gibi değil) açan, Kürt klasiklerini Kültür bakanlığı yayınları arasında basıp dağıtan bir partinin kuracağı hükümete ne içeriden ne de dışarıdan destek olmayacağız diyorken MHP ile yürüyebiliriz diye biliyorlar? Ben eminim Sn. Selahattin Demirtaş avukatlık yaptığı dönemlerde Kürtçe okuyup yazdığı için hapislere atılan yüzlerce Kürdün davasına girmiştir. O halde neden? Kürt varlığını kabul edip Kürt kültürüne onca imkanın önünü açan bir parti ile yürümüyorsunuz da Kürdün “k”sini duyunca çılgına dönenlerle yürüyebiliyorsunuz?
AK Parti'yi iktidardan etmekle övünüyorsunuz. Bir parti olarak AK Parti'nin iktidardan olması benim derdim değildir. Beni ilgilendiren şey, eski Türkiye zihniyetinin iktidar olması imkanının sizi niye bu kadar heyecanlandırdığıdır. Bütün bunları Batının gözüne girmek için yapıyorsanız, batının bu memlekette etkinliğinin devam etmesi, Kürtlerin sürekli mağdur edilmesine ve devletin de onları sürekli baskı altında tutmasına bağlıdır. Siz maalesef bunu sağlıyorsunuz. AK Parti'ye alternatif olan zihniyetin geçmişte Ermenilere karşı yaptıklarının aynısını Kürtlere de yapmamasının hiçbir garantisi yoktur üstelik. Batının en fazla yapacağı şey, uluslar arası arenada bazı çıkarlarını garantiye almak için bu mağduriyeti kullanarak Türkiye’yi sıkıştırması olacaktır. Bize de on yıllarca ahlayıp sızlamak düşecektir. Tıpkı son otuz yıldaki savaşın sadece tarihsel mağduriyetlerimize yeni mağduriyetler eklemekten başka bir işe yaramaması gibi.
Tarih tekerrür ediyor, bari ibret alsak.