“Neden Kürtlerin M. Âkif’i Yok?” başlığını attığı yazısında meramını şöyle dile getiriyor Yeni Akit Yazarı Dr. Mehmet Doğan:
“…Kürtlerin Mehmed Âkif`i yok. Belki de Kürtlerin içinden yakın dönemde Mehmet Âkif çapında bir edebiyatçı çıkmadığından yok. Bediüzzaman`dan bu yana kavrayış itibarıyla ufku geniş, iman noktasından kavi, güçlü bir şahsiyet ortalıkta görünmüyor. Bediüzzaman`ın ise bu konudaki tutumunun Mehmet Âkif`den farklı olmadığını biliyoruz...”
Benzer bir söylemi Başbakan da kullanıyor öteden beri:
“…Nerde S.Eyyubi’nin torunları? Dindar Kürt kardeşlerim terör örgütü ile arasına neden mesafe koymaz?”
“Görmek istemeyenden daha kör kimdir?” desem ağır mı konuşmuş olurum bilmem ama bildiğim bir şey var:
“Gihayê hewşê ta’le/Avluda biten ot acı olur.” hakikatidir.
“Mustaz’aflar ve Öz Anne Refleksi” başlıklı yazımda bu konuyla alakalı bazı hakikatleri dile getirmeye çalışmıştım.
Sedam ne kadar ma’kes bulur bilmiyorum ama yazılarından ve sözlüğünden gerçekten istifade ettiğim M. Doğan Hoca’ya, “Mustaz’af Camia” ile ilgili iyi bir araştırma yapmasını salık veririm.
Tabi, özellikle Müslüman Türk kamuoyunu manipüle etme amaçlı, gerçeği yansıtmayan, “psikolojik harp” mamulü tezviratlardan azâde olarak…
Meselâ işe, “bangaheq” yayınlarından çıkan “Diwana Mizgîn” adlı Kürtlerin Âkiflerinden biri sayabileceğimiz “Melâ Mizgîn”i okuyarak başlayabilir. Tabi bir tercüman eşliğinde…
O zaman açığa çıkacaktır, Kürtlerde Âkiflerin olup olmadığı meselesi… Bahse konu eserden sadece şu dizelere dikkatleri çekmek istiyorum:
‘Emerîqa bı mezlumtî, dıxwest ku me bı xapine
Bı de’wa qewmiya cehlî, de’wa İslam bı qurpine
Ne Kurdi u ne Tırki me, ne lı pey ırqa zengarım
Lı pey de’va Resulullah, bırê Selman u ‘Ammarım
(Amerika mazlumiyetimiz üzerinden bizi kandırmak istiyor(du), cahil kavmiyet davası ile İslam davasını(bizden) koparmak, baltalamak istiyor(du).
Ben ise ne Kürtçüyüm ne Türkçü ne de paslanmış ırkçılık davasının peşindeyim, Rasulullah’ın(S) davasının izinde, Selman ve Ammar’ın kardeşiyim.)
Bilmemek değil, öğrenmemektir ayıp olan… Şimdi soruyorum Muhterem Mehmet Doğan Hocama:
Bu dizelerle merhum Âkif’in şu dizeleri arasında ne fark var?
Müslümanlıkta anasır mı olurmuş ne gezer?
Fikr-i kavmiyeti tel’in ediyor Peygamber.
Bunu benden duyunuz, ben ki evet Arnavudum,
Başka bir şey diyemem işte perişan yurdum!
Mustaz’af camiaya mensup bölgede yaşayan Müslümanlar, milliyetçiliğe “sıfır tolerans” tanıdıkları gerekçesiyle, kendi öz kavimleri ve bilhassa akrabaları tarafından kınanmış, dışlanmış, boykotlara tabi tutulmuş ve hatta katledilmişlerdir.
Masa başında toplum mühendisliği yapmak belki kolay bir iş olabilir, ancak “Türkler bizi asırlardır eziyor, siz hala kalkmış ‘İslam kardeşliği’ diyorsunuz” şeklindeki suçlamalara aldırış etmemenin bedelini, baba kurşunu ile ödemenin ne menem bir şey olduğunu anlamak kolay bir iş değildir.
Bu tarz olayları tarihe hasredilmesi gereken olaylar olarak mülahaza eden bir anlayışın, Kürtçü olmamak, ırkçılığın kirine bulaşmamak için İslam’a, Müslümanlara ve camiye sığınan on dört yaşındaki Nusaybinli Küçük Ali’nin, “Kürtçü” öz babası tarafından katledildiğini anlamaları zor olsa gerek.
Ben yine de hüsn-ü zannımın bütün sınırlarını zorlayarak başını devekuşu gibi kuma gömmemiş nurlu nazarlara, Kürtlerin Âkiflerinin, Selahaddinlerinin ve Bediüzzamanlarının olduğunu, bu konuda bir sorunun bulunmadığını, asıl sorunun kimi Müslüman Türk kardeşlerin vicdanlarındaki “akreditasyon” sorunu olduğunu hatırlatmayı bir görev biliyorum.