Adını her ne kadar Kürtlerin manifestosu koyduysak da, bu, mütevazı bir insanlık manifestosudur. Okuyuculardan da biricik istirhamımız konuyu başka mecralara çekmemeleridir. Çünkü Kürt derken diğer bütün milletleri ve Kürtçe derken de diğer bütün lisanları anmış oluyoruz. Bütün milliyetlere Mutlak Yaratıcının bir takdiri ve bütün lisanlara da O'nun birer ayeti ve işareti olarak inanıyor ve iman ediyoruz.
Dolayısıyla bizimkisi fıtrata uygun; biricik Yaratan ile ve onun yarattıkları ile barışık bir manifestodur. Ve hitabımız da Kürtlerin şahsında herkesedir.
Aralarında İslam'ı din olarak tanımayanlar da bulunmakla birlikte bu coğrafyanın insanları (Arap, Fars, Kürt vd.) Müslümandır. Yani Müslümanız. Ancak Müslümanlar olarak bize tahakküm eden rejimlerle ve başımızdakilerle inanç ve etnik aidiyetten kaynaklanan sorunlarımız var. İslam'ı din ve-veya uyulması gereken kanunlar olarak tanımayan rejimlerin Müslümanlara sorun çıkarmaları anlaşılır bir şeydir. Hakeza bu rejimlerin vatandaşları arasında bölücülük, daha açıkçası ırkçılık yapmaları da anlaşılır. Çünkü sonuçta her biri birer ulus devlettir.
Ancak bir şey var ki, bunu anlamakta zorluk çekiyoruz. Ki o da Müslümanların müptela oldukları ırkçılık! Müslümanların bu zaaflarından dolayıdır ki, bize tahakküm eden rejimlerden kimisi Kürtleri inkâr ederken, kimisi asimile ediyor, kimisi dillerini yasaklıyor ve kimisi çeşitli katliamlara ve zulümlere maruz bırakıyor.
Özellikle ulus devletlerin kurulduğu günden bugüne bu zulümler devam etmektedir. Ülkelerimizdeki rejimlerin zulümleri yetmiyormuş gibi, bir de ABD gibi emperyalist güçler işgal ettiler ülkelerimizi. Onlar da tıpkı bize tahakküm eden rejimler gibi, cehaletimizden, zaaflarımızdan ve güçsüzlüğümüzden azami derecede yararlanabiliyorlar. Ne yazık ki, ihtiyaçları kadar adam, daha yerinde bir tanımlama ile tetikçi-uşak bulmakta zorlanmıyorlar. Bunların sayıları da maalesef on binleri buluyor.
Bütün bunlarla birlikte izzetin, şerefin, haysiyetin diğer adı olan İslam Ümmetinin de tarihinin en karanlık dönemlerinden birini yaşıyor olması; milliyetçilik, mezhepçilik ve milliyetçilik gibi cehalet çukurlarında debeleniyor olması, bu coğrafyanın insanları olarak işimizi daha da zorlaştırıyor.
Tekrar Kürtlere dönüp baktığımızda gördüğümüz manzara ise şudur: Kürtlere tahakküm eden rejimler, Allah'ın doğuştan kendilerine verdiği fıtri hakları bile kendilerine çok görmekte ve bu hakların bir kısmını gasp etmiş durumdalar. Öte yandan Kürtler adına ortaya çıkmış birileri de, Kürtlerin kurtuluşunun sosyalizmde-komünizmde olduğu iddiasıyla ikna ettikleri kişilerle birlikte şiddete başvurmakta ve kana doymamaktadır. İmanlarının bir gereği ve dahi bir farz hassasiyetiyle bu zulümlere karşı gelmesi gereken Müslümanların bile kayda değer bir kısmı ya sessiz kalmakta veya bu zulümleri onaylar bir duruş sergilemekteler.
İşte biz de bu dehşetengiz manzaradan hareketle soruyoruz: Kürtler, ne yapmalıyız?
Görünür olacağız!
Elbette ki öldürerek, insanları yerinden yurdundan ederek, hendek kazarak zulme karşı olmak adına zulmederek ve başka zalimlerle birlikte olarak değil!
Öyleyse nasıl görünür olacağız? Her şeyden önce yaratanımızla, yaratılanlarla ve fıtratımızla barışıklığımızla görünür olacağız! Hak ve adaletten yana duruşumuzla görünür olacağız!
"Kim olursa olsun mazlumdan yana ve kim olursa olsun zalime karşı” oluşumuzla görünür olacağız! İnkâr edilen varlığımızı korumakla, telaffuz edilmeyen adımızı yaşatmakla ve yasaklanan dilimizi yaşatmakla görünür olacağız. Aynı kıbleye doğru saf tuttuğumuz halde, cehaletlerine yenik düşüp dilimizi dahi bize çok gören kardeşlerimizi hikmet ve güzel sözle uyarmaktan bıkmayacağız!
Ve hep birlikte hem bize tahakküm eden rejimlere son vermek ve hem de coğrafyamızı işgal ederek dinimize, namusumuza, haysiyetimize ve canımıza tecavüz edenleri defedinceye kadar birer Selahaddin gibi mücadele edeceğiz!
Bu bilinci yakalayamadığımız sürece Türk de olsak, Kürt, Arap ve Fars da olsak, içinde debelendiğimiz bu zilletten kurtulamayacağız!