Kürtler bu coğrafyanın en kadim halklarındandır. Tarih boyunca değişik imparatorluk ve yönetimlerin etkisinde kalan Kürtler bugün çoğu Türkiye'de olmak üzere İran, Irak ve Suriye'de elli milyon civarında büyük bir kitleyi oluşturmaktadırlar. Bu büyük kitle hali hazırdaki dünyada siyasi bir güce ulaşmanın, uğradığı haksızlık ve hukuksuzluklardan kurtulmanın arayışı içinde. ABD'nin Irak'ı işgalinden sonra oluşturulan yeni yapıda özerklik elde eden Irak Kürtleri şimdi bağımsızlık ilanı için hazırlıklara başlamış bulunuyorlar.
Bilindiği üzere Osmanlı devletinin yıkılmasından sonra bölgemiz batılı devletlerin hegemonyası altına girdi. Batılılar, Osmanlı'nın bir daha dirileceği korkusundan kurtulmak ve bölgedeki petrolü daha kolay denetleyebilmenin yolunu etnik ve kabilesel esaslara dayanan devletler kurmada buldular. Aslında yapılan iş mirasın paylaşılmasından başka bir şey değildi. Emperyalistler, fiilî işgalin oluşturduğu masraf ve zorluklardan kurtulmak için kurdukları bu ülkeciklerin yönetimini yetiştirdikleri kuklalarına teslim edip evlerine döndüler.
Kürtler bölgenin Sykes-Picot anlaşması gereği paylaşılmasından sonra bir paya sahip olamadılar. Bunun değişik tarihi nedenleri vardır elbette. Ancak bilinen o ki, batılı işgalciler bölgeyi şekillendirirken ilerde bölge üzerindeki denetimlerini sürdürmeye elverişli, daima sorunlar çıkaracak ve Müslümanların birleşme fikrini engelleyecek bir harita oluşturmayı planlamışlardır. Kürtlerin dört parçaya ayrılması da bu plan kapsamında karara bağlanmıştır. Bilinen diğer bir sebep ise Kürtlerin kendilerine has bir devlet oluşturma konusundaki isteksizlikleridir denilebilir. Kürtler, batılıların desteğinde ve onların icazetiyle kurulacak bir yapıya sahip olmak, ve bunun için emperyalist kafirlere yaranma, yalvarma onursuzluğunu göstermemişlerdir. Osmanlının bakiyesi bir devletin(Türkiye Cumhuriyeti) kendileri için de bir devlet olacağını düşünmüşler. Bu düşünce diğer ülkelerdeki Kürtler arasında da aşağı yukarı kabul görmüş ve zımnen onaylanmıştır. Kürtlerin bu tavrını aptallık değil, çok asil ve anlamlı bir duruş olarak kabul etmek lazımdır.
Ne var ki Kürtler İslam kardeşliği ve İttihad-ı İslam(İslam birliği) namına gösterdikleri bu fedakarlığın karşılığını bulamadılar. Kürt nüfusu barındıran her dört Müslüman ülke kendi vatandaşı olan Kürtlere enva-i türlü haksızlıklar ve zulümlerde bulundular. Yeni moda Arap ve Türk milliyetçiliği, Kürt kimliğini yutmaya programlanmıştı sanki. Bir asra yakın bir süreden beri şahit olunan katliam, sürgün ve asimilasyon politikaları Kürt toplumunda unutulması çok zor ve derin travmalar oluşturdu. Açılan derin yaralar kapanmayınca bağımsız bir yapı düşüncesi bir kurtuluş çaresi olarak akla gelen ilk şey oldu. Bağımsızlık için İran ve Irak coğrafyalarında bazı gayretler olduysa da bunlar kısa sürede akamete uğratıldı. Irkçı,baskıcı ve asimilasyoncu Kemalist ve Baas rejimleri, yakın tarihte bölgemizin ve özellikle Kürtlerin başına gelmiş felaketlerin baş sorumlularıdır.
Kürtler, egemenlikleri altında yaşadıkları devletlerin yönetimlerince anlaşılması çok zor hukuksuzluklara maruz kaldılar. Kendi öz ana dilleri yasaklandı ve amansız bir asimilasyon politikasına maruz kaldılar. Bu asimilasyon politikası özellikle Türkiye'de çok olumsuz etkiler bıraktı. Diğer yandan Kürtlerin hakkını savunma adına sahneye çıkarılan PKK'da en çok zararı Kürtlere verdi. PKK en az Kemalist rejim kadar Kürt kimliğini asimile etti. PKK hareketinin etkinlik kazanmasıyla beraber Kürtlerin milli ve İslami hassasiyetleri müthiş bir tahribata uğradı. Kemalizm'in Kürdistan versiyonu olan Apoizm'den Kürtlerin çekmedikleri eziyet kalmadı. TC, gerek asimilasyoncu ve baskıcı inkarcı politikası, gerekse de Kürt halkı ile marksist örgütü aynı gören yaklaşımıyla PKK'yı besledi ve büyüttü. Yani PKK, devletin gayrı meşru çocuğudur.
Şimdi Irak'ta Barzani yönetimi bağımsızlık ilanına hazırlanıyor. Barzani'yi bu karara zorlayan sebepler üzerinde uzun uzadıya durmayacağız, ancak şunu belirtelim ki, Kürtlerin şu andaki Irak'da bağımsızlıktan başka bir seçeneği görmedikleri ve dünya konjoktürünün bağımsız bir Kürt devletini her zamankisinden daha çok kolay kabul edebilecek bir durumda olduğuna inandıkları anlaşılıyor. Eşitlik ve adalet ilkesine dayanan bir vatandaşlık durumunu daha uygun gören görüşler olsa da bağımsızlığın artık bu halkın hakkı olduğu kanaati daha ağır basmış görünüyor. Bağımsız Kürdistan'ın bölgedeki dengeleri değiştireceği ve özellikle Türkiye ve İran'ı kızdıracağı muhakkaktır. Dileğimiz o ki bu karar yeni zorlukların başlangıcı olmasın.
Türkiye'ye gelirsek durum biraz farklı. Türkiye Kürtleri - PKK da dahil- bağımsızlık istemiyor. Özellikle son referandumda alınan sonuçlar, beraber yaşama arzu ve iradesi bir kez daha ortaya kondu. Hükümetin bunu artık görmesi, bu sese kulak vermesi gerekir. Eşitlik ve adalet ilkesi üzerine kurulu bir seçeneği reddetmek intihardan başka bir şey değildir. Devletin ve iktidarın bu makul seçeneği ertelemeden kabul etmesi ve vatandaşlarını daha değişik seçeneklere zorlamaması ve en önemlisi onları PKK vasiyetinden kurtarması gerekir.
Mevla bütün Müslümanlara kardeşçe yaşama bilinci nasip etsin.