Hani bazı zamanlar vardır değerini ölçemeyeceğimiz kadar kıymetli, paha biçilmez ve bir o kadar da vazgeçilmez. Bu öyle bir zaman dilimidir ki siz onu değerlendirdikçe o hem dünyanıza hem de ahretinize değer katar ve kurtuluşa giden yolları ve kapıları ardına kadar size açar. Yeter ki siz o zamanı gerektiği gibi değerlendirme ve ondan azami ölçüde istifade etmeye talip olun ve bu minval üzere yaşamaya gayret sarf edin.
İşte her yılın dörtte birlik kısmını kapsayan ve Recep, Şaban ve Ramazan ayından müteşekkil o mübarek zaman dilimi yani “Üç Aylar” başladı. Günahlarla kirlettiğimiz ve kararttığımız gönüllerimizi kirden ve pastan arındırmanın baharı geldi çattı. Bu aylar insanoğlunun yüreğine baharın gelişi gibidir gerçekten. Zira bahar mevsimi doğuşun, uyanışın, dirilişin, yeni bir başlangıcın ve güzelliklerin farkına varışın mevsimidir. İşte Üç Aylarda aynı şekilde yakarışla, tövbeyle, hamd ve şükürle hayata yeni ve bembeyaz bir sayfa açmanın, günahlardan arınmanın, taptaze ümitlerle yüzünü Allah’ a dönmenin, pişmanlık ve gözyaşları içinde ellerimizi açıp şanı yüce Rabbimizden talepte bulunma ve isteme mevsimi ve zamanıdır.
O halde ey nefsim! Kalk ve uyar. Günah bataklığında debelenenleri, kız çocuklarını nefislerine terk ederek diri diri gömenleri, Anne ve Baba’ya karşı hadlerini aşanları, kahve köşelerinde, meyhanelerde ve sokaklarda ömür tüketerek zamanlarını katledenleri; secdeye kapanarak affını dile, ölümü düşünerek bu mevsimin kıymetini bil ve Allah’a kul olmakla kendini azad et, takva zırhıyla kuşan kendini kölelikten kurtarmak için tüm korkulardan ve sevgililerden benliğini arındır. Allah’ın ve Resulullah’ın emir ve yasaklarına uyarak sadece Allah’a kul olduğunu ispatla. Kuran okuyarak kalbini, evini ve çevreni nurlandır. Namazla kadrini yücelt ta ki Miraca çıkasın ve vuslata erip hakiki sevgiliye kavuşasın. Şunu çok iyi bil ki Allah ve Resulünün yolundan gayri sana kurtuluş yok. Öyleyse ölüm gelip kapına dayanmadan farkına var ve aklını başına al başını da iki elinin arasına al ve iyice düşün göreceksin ki burası dar-ı fanidir. Ne padişahlar, ne krallar, ne şöhretliler ve ne mal mülk sahipleri gelip geçti bu dünyadan. Tatmadıkları zevk sürmedikleri sefa kalmadı. Ama yine de bu dünya hiç birine yar olmadı. Zamanın değerini bilenler ve onu Allah’a kulluk için sarf edenler baki olan saadet diyarına göçüp gittiler; ey serkeş ve doymak bilmeyen nefs-i emarem zamanın değerini bilmeyen bu bedbahtlar ise cehennem çukurlarından birine ebediyen yuvarlandılar.
Ey dostlarım! Sizler de kendinize geliniz ve bilin ki Bu Kur’an bu zamanın değerini size öğretmek ve her anınızı ona uygun yaşanmanız için bir hidayet kaynağı olarak gönderilmiştir. Yine bu peygamber yani fahri kainat olan Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) bu kitabı yaşamak ve nasıl yaşayacağımızı öğretmek üzere tüm insanlığa gönderilmiştir. Bu ikisine uyanlar ve bu pek ehemmiyetli ömür isimli sermayelerini Allah’ın rızasını kazanmak için tüketenler bilmelidirler ki hem dünyalarını ve hem de ahiretlerini mamur etmişler ve kurtuluşa ermişlerdir; uymayanlar ise bilmelidirler ki kaçınılmaz sondan onları kurtaracak bir güç ve kudret olmadığı gibi hem dünyada hem de Ahirette Allah’ın şiddetli ve yüreklere işleyen azabından kaçamayacaklardır. O halde Peygamber Efendimiz ve pak Ehl-i Beyti ile seçkin ashabı gibi rıza-ı ilahi uğruna mal-mülk, anne- baba, çocuk ve yar ile nefislerimize sevimli gelen her şeyden geçmek ve bu mübarek zamanların kadrini bilerek hak üzere yaşamayı zaruret görmek gereklidir. Aksi halde sonumuz hakkı terk edip zamanlarını batıla uyarak geçiren ve nefislerinin heva ve hevesleri peşinde koşan fasıklar zalimler, facirler ile kafir ve münafıkların sonu gibi olacaktır. Allah bizlere şu pek mühim gecelerin ve gündüzlerin hürmetine rızasına uygun bir hayat ve ömür sürmeyi nasip etsin ve bizleri şeytan ve ordularının şerrinden korusun AMİN. HAMD ALEMLERİN RABBİ OLAN ALLAH’A MAHSUSTUR.
Çınarınsesi.com