Geçen hafta İslam âlimlerinin misyonu ve sorumluklarıyla ilgili iki önemli çalıştay gerçekleştirildi. Sempozyumların ilki 'Uluslararası 10'uncu Din Görevlileri Sempozyumu’ adıyla Batman’da düzenlendi. Diğeri ise her sene Diyarbakır’da, İTTİHADUL ULEMA tarafından düzenlenen ve dünyanın birçok ülkesinden âlimin katıldığı âlimler buluşmasıydı. Âlimler buluşması özellikle dört ülkenin Kürdistan bölgelerinden yüzlerce âlimi bir araya getirmesi bağlamında da hayli önem arz ediyordu.
Bu tür etkinliklere, sempozyumlara ihtiyacımız var. Çünkü geleceğimiz, kurtuluşumuz âlimlerin durumuyla bire bir ilişkili. Ümmet olarak bunca sıkıntı ve badireden, musibet ve perişanlıktan azade olmak için gerçekten peygambere varis olan, olacak olan âlimlere sahip olmamız lazım.
Âlimler ümmete rehber olmaya, ümmetin önüne düşüp ona yol göstermeye en uygun insanlardır. Ulema sınıfı düzelmeden ümmet düzelmez. Ulema sınıfı kendi arasında uyanışı, bilinci, dirilişi, vahdeti, uhuvveti gerçekleştirmeden aynı şeyleri ümmetten beklemek hayaldir. Önce ulema uyanacak, bilinçlenecek, sorumluluklarını üstlenecek, elini taşın altına koyacak, ümmete yol gösterecek, sonra sıra ümmete gelecek.
Ümmeti yönetmeye, ümmete lider olmaya, ümmete baş tacı olmaya en uygun, en layık kesim hiç kuşkusuz âlimlerdir. Allah’ı en iyi tanıyan, Allah’tan en çok korkan, ilim ve hikmet sahibi, dini en iyi bilen âlimler olduğuna göre ümmete rehber ve lider olmayı onlar kadar hak eden kimse de olmamalı. Tarih bunun örnekleriyle doludur. Sadece âlimler Müslüman halkların gönlünde taht kurabilmişler, ümmeti peşlerinden sürükleyebilmişler, ümmetin hasta ruhuna ilahi şifayı verebilmişler. Ne zaman ümmet zorda kalsa, bir kurtarıcıya ihtiyaç duysa yönünü hep âlimlere dönmüş, âlimlerden medet beklemiş ve âlimlerin önderliğinde düze çıkmış, çıkabilmiştir.
Osmanlının yıkılışı sonrası toprakları Batılı, emperyalist Haçlı güçleri tarafından işgal edilen, zenginlikleri talan edilip katliamlardan geçirilen, bağımsızlık ve özgürlükleri ellerinden alınan Müslüman halkların önderliğini üstlenip kurtuluş savaşı başlatanlar hep İslam âlimleri olmuştur. Türkiye’deki kurtuluş savaşının öncüleri de İslam âlimleridir.
Ne yazık ki İslam âlimleri mücadelelerini dağınık verdikleri, ciddi bir örgütlenmeye sahip olmadıkları, modern emperyalizmin hile ve desiseleri konusunda yeterince uyanık davranamadıkları için sahada kazandıkları zaferleri Batı uşağı aydınlara kaptırmışlar, çileyi âlimler ve halklar çekmiş, yönetime ise Batıcı aydınlar konmuştur.
Bugün ümmet yine Birinci Dünya Savaşı sonrasında olduğu gibi esaret ve perişanlık içinde bir kurtarıcı arıyor. Emperyalist güçler bu defa sadece topraklarımızı değil, ruhlarımızı da esir almış. Emperyalizm; siyasi, askeri ve kültürel olarak İslam ümmetini nefes alamaz hale getirmiş. Eskiden bir avuç aydın Batının gönüllü misyonerliğini yaparken şimdi ne yazık ki milyonlar Batıyla, Batılı kültür ve yaşam tarzıyla gönül bağı içinde.
Tek çaremiz tarihin her döneminde olduğu gibi yine İslam âlimlerinin meydana çıkıp sorumluluğu almasıdır. Kurtuluşumuz ulemanın bilinçli önderliğine bağlı.
Âlimlerimiz silkinmeli, bilinçle donanmalı, düşmanı, düşmanın hile ve tuzaklarını bilmeli. Ferasetle, bilgece davranıp ümmeti birleştirmeli, vahdet ve uhuvveti sağlamalı. Düşmanın elinde silaha dönen mezhepçiliği, milliyetçiliği, her türlü taassubu toprağa gömmeli. Kenara çekilmekten, günü birlik dünyevi kaygılar içinde boğulmaktan, zalim yönetimlerin İslam dışı uygulamalarını, zulüm ve sapkınlıklarını meşrulaştıran söylem ve pratikten vazgeçmeli. Gerçekten âlim olmalı, Peygamberin varisinin nasıl olması gerektiğini göstermeli, ümmetin önderliğini üstlenerek ümmeti özgür, bağımsız, kalkınmış, mutlu yarınlara taşımalı.