Kusur Müslümanlıkta
değil, bizim
Müslümanlığımızdadır
“Biz bağı kopmuş, dağınık yıldızlara döndük,
Yabancılara yakın, kendimizden uzağız.
Kur'an'ın sıcaklığından bomboş olmuş şu sinelerden,
Evet böyle kimselerden ne ümit beklersin sen?
Bir insan ki Kur'an'a sahip olsun ve isteksiz, zevksiz olsun...
Hayret... Yine hayret... Yine hayret ona olsun!”
Bayram arefesinde hatırladım İkbal'in hal-i pür melalimizi anlatan bu ateşin dizelerini...
Birkaç dize, birkaç mısra bir kitaba bedel oluyor bazen.
Faruk Nafiz'in;
“Uykuya varmak için bu hazin günde, erken
Kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken
Birdenbire kıpkızıl birkaç satırla yandı;
Bu dört mısra değil, sanki dört damla kandı.”
dediği gibi...
“Bu uğursuz gecenin yok mu sabahı,
Mahşerde mi biçarelerin yoksa felahı?”
diyen Akif'in veya;
“İro ez fıkırim hınek, ez ketım behra bé bıni
Mın dıdin ecébın gelek, é ku dıgrin é ku dıkenın”
diyen Mamoste Şehid'in dide giryan, sine yakan sözleri gibi...
Kürdistan'ın şehirleri yangın yerine dönmüşken;
Her gün açık denizlerden, okyanuslardan kıyıya vurmuş bebek cesetlerini acziyet içinde seyre dalmışken;
Müslüman'ın zulmünden(!) kafirin olmayan merhametine sığınmaya çalışan yüzbinlerce mültecinin sefalet yolculuğuna zillet içinde bakmakla yetinirken;
Kardeşliklerini ilan etmeleri gereken yüzlerce Müslüman grup ya da teşekkülün birbirlerine cihad ilan etmeleri karşısında çaresizlik girdabında boğulurken;
Mescid-i Aksa'nın harim-i ismetini çiğneyen Yahudiye karşı bir avuç “Sümeyra-misal” izzet ve şeref sahibi muvahhidenin karşı koyma çırpınışını bir erkek olarak utanç içinde izlerken;
aklıma düştü bu dizeler...
Dert, adama söyletirmiş.
O halde bir asır önce de olsa bizimle aynı dertten muzdarip merhum Akif'e tekrar kulak verelim:
“Müslümanlık nerde bizden geçmiş insanlık bile
Alem aldatmaksa maksat aldanan yok nafile
Kaç hakiki müslüman gördümse hep makberdedir
Müslümanlık bilmem amma galiba göklerdedir
Irzımızdır çiğnenen evladımızdır doğranan
Hey sıkılmaz ağlamassan bari gülmekten utan
Kurt uzaklardan bakar dalgın görürmüş merkebi
Saldırırmış ansızın yaydan boşanmış ok gibi
Lakin aşk olsun ki aldırmaz da otlarmış eşşek
Sanki tavşanmış gelen yahud kılıksız köstebek
Kar sayarmış bir tutam fazla olsun yutmayı
Hasmı derken çullanırmış yutmadan son lokmayı
Bir hakikattır bu bildiğin usluba sok
Halimiz merkeple kurdun aynı, asla farkı yok
Zevke dalmak şöyle dursun vaktiniz yok mateme
Davranın zira gülünç olduk aleme!”
Bu ahval ve şerait altında “davranma” mecburiyetini hatırlayanlardan olmak dileğiyle başta muhacir, Yusufi kardeşlerimiz ve şehid ailelerimiz olmak üzere bütün Müslümanların Kurban Bayramı'nı tebrik ederim.