Her planı da Soros, konsolosluk ve yeni etiketiyle ajans gibi mimli mihraklar tek başına yapamayacağına göre, onlar için çok elverişli imkanlar anlamına gelen hataların acilen düzeltilmesi ve girdikleri deliklerin süratle kapatılması gerekirdi.
Fransa’da Peygamber Efendimiz(sav)’e, ABD, İsviçre, Norveç gibi birçok ülkede Kur’an-ı Kerim'e ve nihayet İstanbul’da Kâbe-i Muazzama’ya hakaret ederek zaten salgın ve etkileri nedeniyle iyice gerilmiş olan sinir uçlarıyla oynama niyetinde olanların heveslerini kursaklarında bırakacak adımlar hep ertelendi.
Anayasa değişikliğinin tartışmaya açıldığı şu günlerde evvela kimin değerleriyle ve kimin için anayasa yapılacağı herhalde netleşmelidir?
Yoksa oldubittiye getirilip kazık gibi çakıldıktan sonra bir türlü çıkarılıp atılamayan ve sapıkların her türlüsüne alan açan, referans olan ve güvence sağlayan bir takım meş’um sözleşmelere benzeyebilir.
Hem kutsanmış maddelerine dokunulacağına dair en ufak bir alametin olmadığı sadece çevre, sağlık, hayvan hakları ve bir iki tane de güçlendirilmiş sistem gibi yaldızlı niteleme ile “işte yenilik” denecek bir değişiklik fikri ne kadar heyecan verebilir ki?
Halbuki başkasına anında tecelli eden adaletin(!) kendilerine bir türlü kemal seviyede yansımadığı beyaz’lar, tüm cesaretlerini, üzerinde konuşmanın dahi külliyen haram kabul edildiği anayasa maddelerinden alıyorlar.
Kutsala istedikleri gibi necaset kusan lanetli canlı türü de cüretlerini yine hâşâ vahiyden bile daha üstte görülen/gösterilen laiklik gibi maddelerden alıyorlar.
Allah-ü Teâlâ 15 Temmuz’da anayasa değişikliği için bir fırsat vermişti. Ancak kaçan trenden sonra bir daha o ortak ruhu ve Müslüman toplum için yeni anayasa yapma çabası, sırf muhalefetin söz konusu adımının gözetildiği zayıf bir hamle gibi durmaktadır.
Allah’a şükür toplumun ciddi bir kesimi, kabul ve kanaatlerinde anayasa denilen soğuk ve suni manzumeler yerine altı şartı ve beş esası şöyle ya da böyle içselleştirdiği için malum tartışmaları pek umursamıyor.
Ayet-i kerimenin tasviriyle, ‘kaynatılmış kurşun gibi birbiriyle kenetlenmiş' bir vücudun üç beş tane renk kirinden türeme mikropla yıkılması mümkün müdür? Yahut, ezanlı, izanlı ve edepli şu coğrafyada kökü olmayan bir kaç sarhoşa eyvallah etmesi olacak şey midir?
Yine Allah’a şükürler olsun ki, memleketin sağduyusu ve akl-ı selimi, geçmişten ders almadaki becerisini artırmış gözükmekte, içine çekilmek istenen maceralara geçmişe nazaran daha temkinli yaklaşmaktadır.
Ve seyircinin olmadığı yerde kukla oynatılmayacağına göre şerli filmleri için sahne ve reyting arayan kim varsa, kanlarındaki bozukluk afişe edilmeli, hiç bir ayrıntı kapalı bırakılmamalıdır.
Bir İslam beldesinin yönetimi için ‘güç mü öncelenmeli hakkaniyet mi?’ sorusuna, ‘bedel mi ödenmeli yoksa bedeli mi?’ şeklinde bir soruyla mukabele edilebilir?
Güç haktadır ancak güçten taviz vererek de hakk ikame edilmez. Bu halk, iffeti ve izzeti için fazlasıyla bedel ödemiştir. Şimdi birileri bunları geri almak istiyorsa, varsa verecek milyonlarca canı ve yetiyorsa yürekleri buyursun, ödesin alsınlar.
Evet mevcut şartlarda, yönetenlerin neyi, ne kadar düzeltmeye ve değiştirmeye güçleri yeter bilinmez fakat bu ahalinin kutsalına alçakça ilişenlere dünyayı cehennem etmek boyunlarının borcudur.