Günübirlik skandal Avrupa tartışmalarından başınızı şöyle bir kaldırın. Almanya'yı, Hollanda'yı, atlı itli saldırıları şimdilik başkalarına bırakın onlar konuşa dursunlar.
Siz İslam dünyası ve Türkiye olarak uzun vadede nelere ihtiyacımız olduğuna dair birazcık kafa yorun.
Her şeyin varıp kuvvette noktalandığını göreceksiniz. Kuvvetli olmanın aklınıza gelen diğer her şeyden daha öncelikli olduğunu anlayacaksınız.
Türkiye olarak bu istikamette birazcık mesafe kat edildiği için nelerin olabileceğini hepimiz gözlüyoruz.
Hele bir de önemli konularda kimseye muhtaç olmadan kendi kendimize yettiğimizi düşünün.
Bizim güçlü hale gelmemizle önce yaşadığımız coğrafyada ve hemen ardından Avrupa genelinde nelerin değişeceğini tahmin edebiliyorsunuz artık.
Kuvvetle birlikte bulunması elzem olan bir şey de adalettir. Hem adalet kuvvetli olandan beklenen bir sıfattır. Yaptırım gücü olan, etkin olan adaleti uygulayabilir.
Zaten Allah Teâla özellikle güçlüleri adaletle yükümlü tutmaktadır. “Adil olunuz” diye muhatap aldıklarına bir bakınız, hepsi güçlüdür, kuvvetlidir, en azından bir devlettir.
Diğer insanların, ötekiler diye isimlendirdiklerimizin kuvvetliden en büyük beklentisi de adalettir.
Bugün yaşadığımız dünyada insanlığın şiddetle muhtaç olduğu şey de adalet değil midir?
Günümüz dünyasının güçlüleri, kuvvetlileri adil olamamış, olmamıştır. Kuvvetleriyle adil olmamışlar, tuğyan edip tağutlaşmışlardır.
Batı dünyası zulmün, tuğyanın, sahtekârlığın sembolü olmuş, gücünü, kuvvetini, özellikle bilgi birikimini tekelinde tutmak suretiyle bunu gerçekleştirmiştir.
Söz konusu bu kuvveti kötü yolda kullandığına Batının kendisi de şahittir, insanlık batı tarafından kandırılmış olduğunun farkına varmıştır. Batı bunu bilmiş, suçüstü yakalanmıştır.
İşte bugün batının sömürü hinterlandında yaşayan insanlık adaleti tesis edecek bir kuvvet arayışındadır.
Ve herkesin şahit olduğu üzere bu kuvvetin birinci adayı İslam dünyasını temsilen Türkiye'dir.
Tabir caizse Türkiye hızlandırılmış bir eğitimle ve hızlı bir çalışmayla kuvvetlenme dönemini tamamlamalı, en azından tümseği aşmalıdır.
Kuvvet bayrağını dikeceği noktanın hemen yanına da adalet bayrağını dikmeli ve bunu dört bir yana göstermelidir.
Zaten bu özelliklere kavuştuktan sonra özgüvene ve ardından kararlı duruşa da sahip olacaktır.
Adalet denilince bir noktaya temas etmeden geçemeyeceğiz. İdealimizdeki güçlü ve kuvvetli bir Türkiye'den ilk beklenen şey, birlikte yaşadığı coğrafyaya karşı adaletini yansıtmasıdır. Kendi insanına, kendi coğrafyasının insanına karşı adil olmasıdır.
Zaten bu coğrafyadan emperyalist güçleri def etmenin biricik yolu da bölgeyi adaletle doyurmaktır.
Hem kendi coğrafyasına adalet sunamayan bir Türkiye hiçbir zaman özgüven içinde olamayacaktır.
Ne zaman Avrupa'ya yönelik bir hamle yapsa, o tarafa doğru adım atsa gözü hep arkada olacak, tedirginlikten kurtulamayacaktır.
Kendi coğrafyasının insanına adalet dağıtması için ideal anlamda kuvvetlenmeyi de beklememeli, hele bir kuvvetleneyim de ondan sonra adil olurum, herkese hakkını dağıtırım diyerek kendi kendisini aldatmamalıdır.
Bugünkü sahip olduğu kuvvet de adil olması için yeterlidir, bundan dolayı gecikmemelidir.