Kürtler, İslam'dan önce siyasi, sosyal ve kültürel anlamda tükenme noktasındaydılar; siyasi, sosyal ve kültürel yapılarına İslam'la kavuştular. İslam, Kürtleri “toplumsal sekerat” hâlinden aldı, tarihe kattı, tarihi bir güç haline getirdi.
İslam'dan önce tam bir tükeniş halinde olan Kürtler İslam'la tanışınca, kısa sürede toparlandılar, kendi coğrafyalarında kabul gören ve hatta çekim oluşturan bir kimliğe sahip oldular.
Kürtler, İslamlaşma ile ordular içinde yer aldılar, siyasi mekanizma içinde yükseldiler, emirlikler kurdular, o günün dünya denkleminde nüfusları ile orantılı olmayan bir güce ulaştılar, tarihin adı anılan aktörlerinden oldular. Aynı süreçte kültürel açıdan da göz kamaştırıcı bir hızla geliştiler, yazılı ve edebî bir birikim meydana getirdiler, kendi dillerinde bugün de saygıyla anılan şaheserler verirken Arapçada da verdikleri eserlerle ilim ve tasavvuf dünyasının öncüleri arasında bulundular.
Kürtler, bu şuur içinde İslam'la bütünleştiler; İslam'ın asker ihtiyacının karşılanmasında tarihin her safhasında önemli bir insan kaynağı teşkil ettiler; ilim ve tasavvuf alanında da benzer bir konumda bulundular.
Kürtler için İslam'ın muzaffer olduğu dönemler, tarihin en parlak dönemleridir. İslam'ın siyasi olarak zayıflamasıyla Kürtler de zayıfladılar. Kürtlerin bütün siyasi hakları İslam hukuku içinde belirlenmişti. İslam hukuku lağvedildikçe Kürtler haklarından yoksun kaldılar.
Laikleşmenin her safhası Kürtler için yeni bir felaket oldu.* Laikliğin anayurdu Fransa'da üretilen akım, Osmanlı'da öne çıktıkça Kürtler, geri plana düştüler; bu akım resmen iktidar olduğunda ise Kürtler için siyasi saha da bitti.
Fransa, Suriye'yi işgal ettiğinde Kürtlerin bütün haklarını lağvetti, Kürtlerin Kürtçe eğitim veren bir ana sınıfı dahi açmalarına izin vermedi. Bir Fransız üretimi olan BAAS, Suriye'de iktidar olduğunda ise Kürtler sosyal yapılarını da yitirdiler.
Sovyetlerin kurulması ile Rusya, Kafkasya'daki Kürtleri kendi yurtlarından etti, ta Orta Asya'lara sürdü.
Laik İngiltere Irak'a hâkim olduğunda Şeyh Mahmut Berzencî'nin temsil ettiği Kürtlerin siyasi yapısına karşı savaş açtı, daha laik olan Fransa'nın Suriye'de yaptığı kadar olmasa da Kürtlerin kültürel haklarını ortadan kaldırdı. Ultra laik BAAS, Irak'a hâkim olduğunda ise Kürtler için katliam dönemi başladı.
Bu tablodan şu sonucu çıkarmak mümkündür: 20. yüzyılın başında bir ülkenin Kürtlere karşı tutumunun katılığı, o ülkenin laik yapısıyla orantılıdır. Bir ülke ne kadar laikleşti ise Kürtlere o kadar katı davrandı.
Dünyanın İslamlaşma süreci, Kürtler için ne kadar büyük bir kalkınma ise laikleşme süreci o kadar ağır bir çöküş sürecidir. Laikleşme, siyasi, sosyal ve kültürel alanda Kürtler için gerçek bir felaket sürecidir.
İslam'ın siyasi olarak sahadan çekilmesi, Kürtlerin sahadan uzaklaştırılmasına sebep oldu. İslam'la kazanılan haklar, İslam'ın siyasi anlamda zayıflaması ile kaybedildi.
Bu siyasi, kültürel, sosyal katliamın yaraları henüz kapanmamışken yaklaşık elli yıldır laiklikle ilgili olarak Kürtler üzerinde farklı bir oyun oynanıyor. Batı, dün laikleşme sürecine kurban ettiği Kürtleri bugün laikliğin fedaisi haline getirmeye çalışıyor. Batı, Kürtleri sadece laiklikle birlikte anıyor, onların konumunu laiklikle ilişkileri ile belirliyor. Kürtler, bugün kendi çıkarlarına olmayan, dün ise kendilerini imha sürecinin karakterini oluşturan laiklik uğruna savaştırılmak ve harcanmak isteniyor.
Bu süreç, 1960'lı yıllarda Türkiye, İran, Irak ve Suriye'de adeta eş zamanlı olarak başladı. Bugün her dört ülkede de devam ediyor. Uluslararası güçler ve onların medyaları, Kürtleri bu ülkelerde laikliğin korunmasının güvencesi olarak tanımlıyor.**
O süreçte, Türkiye ve İran'da Kürtlerin sosyalistleştirilerek laik güçlere katılmaları projeleri hız kazanırken ilk siyasi ve hatta askeri figür Irak'ta ortaya çıkan Celal Talabanî'ydi.
Celal Talabanî, ünlü bir şeyhin torunu olarak bütün siyasi kariyerini İslam'a borçluydu ama o bu kariyerini adeta bir devşirme yapısıyla İslam aleyhinde kullandı, Irak'ta Kürt gençlerini sosyalistleştirerek laik yapının bir unsuru haline getirdi. Molla Mustafa Barzanî tarafından mahkûm edilince Suriye rejimine sığındı. Dünyanın en dindar topluluklarından birini oluşturan Suriye Kürtlerini sosyalizm üzerinden laikleştirmek için BAASçıların Şam'da kendisine verdiği karargâhta çalıştı. Suriye Kürtleri arasında sosyalizmi yaygın bir akıma dönüştürdü.
Bugün de Kürdistan Bölgesel İdaresi'nde Talabanî'nin partisi laik bir güç olarak görülüyor. Bu güç, bölgesel idareyi bu yönde etkilerken Irak'ın yeniden şekillendiği süreçte de “Kürtler, Irak'ın laik kalmasından yana” diyerek dünyada lobi yaptı. Bu lobi o ölçüde etkili oldu ki bugün Kürtlerin Irak'ta daha bağımsızlaşmalarının önündeki adeta en büyük engeli oluşturuyor. Zira Batılı güçler, Irak'ın laik kimliğinin korunması için Kürtlerin Irak bütünlüğü içinde kalmasını zorunlu görüyor.***
Türkiye'de bir dönem Milli Selamet Partisi milletvekillerinin çoğu Kürt oyları ile seçilirken bugün içeride ve dışarıda Türkiye'nin laik yapısının korunması için Kürtlerin laik sosyalist bir parti tarafından temsilinin önemi vurgulanıyor. Bu tutumun “Çözüm Süreci” denen sürecin başarısızlıkla sona ermesinde etkili olduğu da gün geçtikçe anlaşılıyor. PKK içindeki Alevi Sosyalist yapı, başarılı neticelenmesinin Ak Parti'nin iktidarını sağlamlaştıracağı korkusuyla sürecin sona ermesi için uğraştı.
Ve bugün Suriye... Bir zamanlar Şam, Halep, Humus gibi şehirlerin hâkimi olan Kürtlerin laikleşme sürecinde bütün haklarından mahrum kaldıkları Suriye'de Kürtler, laikliğin fedaisine dönüştürülüyor.
Uluslararası güçler, Kürtlere onların hak ve hukuku açısından bakmıyor; onların Suriye'nin laik yapısının korunmasındaki rolü üzerinde duruyor. Onların geleceğini bu esas üzerinden belirleme yoluna gidiyor.
Bu, Kürtlere bir şeyler sağlıyor görünse de yarın için Kürtlerin aleyhine olan bir durumdur. Kürtler, laikliğe kurban edilirken dünyalarından oldular, şimdi laikliğin fedaisine dönüştürülerek ahiretlerinden de ediliyorlar.
DİPNOT: *Buna karşılık Kürtler, İslam âleminin laikleşmesine en sert muhalefeti gösterdiler; diğer Müslüman toplumlardan farklı olarak laikleşme sürecine karşı fiilen savaştılar. (Şeyh Sait vakası, İslam dünyasında laik uygulamalara karşı tek fiili isyandır.)
**Batı, dün Kürtleri laik olmadıkları gerekçesiyle haklara layık görmedi; bugün ise laiklik uğruna savaşmaya layık görüyor.
***Süleymaniye'de Kürdistan Laiklik Merkezi diye bir kuruluş var. Bu kuruluşun çevresindeki sözde entelektüeller, bir dönem cuma namazının dahi yasaklanmasını istediler.