Suruç'ta vuku bulan ve otuzdan fazla insanın öldüğü, yüzden fazlasının yaralandığı katliamı asla tasvip etmediğimizi, şiddetle lanetlediğimizi öncelikle belirtelim.
Bu menfur eylem yaşadığımız ülkeye, Türkiyeli Müslümanlara ve ümmete ciddi zarar vermiştir. Emperyalist cephenin ekmeğine yağ sürmüş, elini güçlendirmiştir.
Bu saldırıyı bahane ederek ülkenin dört bir yanını savaş alanına çevirenleri, bunu teşvik ve tahrik edenleri de aynı şekilde lanetlediğimiz gibi, Müslümanlar olarak yarınlar için kaygılı olduğumuzu belirtelim.
Olayla ilgili her cepheden ve görüşten çok şeyler söylendi ve yazıldı, daha da devam edecek.
Biz bir başka açıdan, özellikle Müslüman camiaları doğrudan ilgilendirdiğine inandığımız bir yönden yaklaşmak istiyoruz.
Bu yıl kutlu doğum etkinliklerinde en çok vurgu yaptığımız konu; Bir lider olarak Peygamber Aleyhisselam'ın ashabını sahiplenişi, onları merhamet kanadı altında toplaması, üzerlerinde titremesi, hiç birini harcamaması, hiç birini dışlamaması ve her birini mutlaka bir yerde istihdam etmesi konusuydu.
Herkes şunu iyi bilmelidir ki, İslam Medeniyettir, Medine dinidir, daha çok şehir merkezlidir, şehir esası üzerine kuruludur.
Bir kısım sahabeler Peygamber Aleyhisselam'a biat ederlerken; “Bir daha çöle geri dönmeyeceklerine” dair söz vermişlerdir. Çölden gelerek iman ettikleri halde yeniden çöle dönenler olmuşsa da, onlar asla sahabelerin önde gelenlerinden, faziletlilerinden olamamışlardır.
Vehhabiliğin çıktığı ve yükseldiği yer çöldür, Mekke ve Medine çıkışlı değil, Necid çölüdür, Hariciliğin çıktığı ve yükseldiği yerdir, daha sonra Mekke ve Medine'ye zoraki hâkim olmuştur. Çöl insanının en büyük özelliği merhametsizliktir, ufuksuzluktur, dar görüşlülüktür.
Müslümanların birbirlerine karşı merhametli olma konusu sohbetlerde ciddi anlamda işlenmelidir. Ümmet olarak şu anda en çok muhtaç olduğumuz konuların başında merhamet konusu gelmektedir.
IŞİD ve benzeri örgütlerin kaynağı, varıp dayandığı yer aynıdır, Necid çölüdür, Hariciliğin çıktığı yerdir.
Bu merhametsiz örgütün çoğunluğunu, ana gövdesini bu bölgenin insanı oluşturmaktadır.
Ve bir de dünyanın diğer bölgelerinden gelip onlara katılanlar.
Bizler belki bunlar üzerinde etkili olabiliriz, eğer dinler ve okurlarsa sözümüz ancak bunlara geçerli olabilir.
Peygamber Aleyhisselam'ın yukarıda söylediğim özelliklerini yeniden gözden geçirdiklerinde İslami camialar, onların bünyesindeki ulema ve yazıp çizenler göreceklerdir ki, üzerlerinde ciddi sorumluluk vardır.
Öncelikle böylesi fitne dönemlerinde kendi mensuplarına sahip olma, savrulmalarını önleme sorumluluğu.
Çünkü bir camia kendileri dışındaki Müslümanlardan ziyade mensuplarına söz geçirebileceği için fitne zamanlarında başkalarından ziyade kendileri üzerinde yoğunlaşmalıdır.
Her şeyden önce, mensuplarını tatmin edemeyen camialar bireysel kopuşları önleyemez, savrulmaları engelleyemez.
Savrulmalar, kopuşlar, ayrılışlar sadece ilgisizlik ve öngörüsüzlükten dolayı değil, kendilerini yenileyemeyen, mensuplarının kalplerinde ve kafalarında oluşan soruları cevapsız bırakmak suretiyle de olur.
İslami camiaların önemli bir bölümünü gençler oluşturmaktadır. Gençler aktif ve dinamiktir. Eğer camia dinamizm ve aktivite açısından gençleri tatmin edemez, onların gerisinde kalırsa, kopmalar, bölünmeler, savrulmalar mukadderdir.
Başta İhvan olmak üzere İslami Hareket ve camiaların tarihine baktığınızda hep bunu görürsünüz.
İşte Allah'ın Rasûlünde (s.a.v) bunu göremezsiniz. O, cihada katılamayan en pasif ashabını istihdam ettiği gibi, ele avuca sığmayan Ebu Basir'i de istihdam etmesini bilmiş, öylesine dengeli bir kuvvet bulundurma siyaseti izlemiştir.
Bu arada Suruç katliamı üzerine Diyarbakır eski milletvekili Galip Ensarioğlu, bir önceki mahalli seçimlere göre üç dört bin civarında oy kaybeden Hüda Par'ın bu oylarının IŞİD'e kaymış olacağını ima etmiş. Biz de kendisine soruyoruz;
Bir önceki mahalli seçimlere göre en az yüz kırk bin oy kaybeden Ak Partinin bu oylarından acaba ne kadarı PKK/PYD vasıtasıyla dağa çıkmıştır? Ne kadarı DAİŞ'e katılmıştır?