Yılsonu etkinlikleri ve mezuniyet törenleri yapılırken farklı liselerden kimi gruplarca organize edilen “isyan” sesleri geliyor.
İstanbul Erkek Lisesi öğrencilerinin, mezuniyet töreninde okul müdürünün protesto edilmesiyle başlayan eylemlere, Kadıköy Anadolu Lisesi, Notre Dame de Sion Lisesi, ardından Çiğli Fen Lisesi, Ankara Gazi Anadolu Lisesi ve Samsun Anadolu Lisesi de katıldı.
Güncel konulara ilgi duyan herkes haklı olarak soruyor: Liselerde ne oluyor? Ne var ki cevap pek zor değildir.
Pek çok lise yıllardır bir tür “Sosyalist Düşünce Kulübü” olarak kullanılıyor, bir eğitim-öğretim kurumunda asla yapılamayacak yılsonu etkinlikleri de aslında bu amaca hizmet edecek şekilde organize ediliyordu.
Yönetmelikler değişti, bu okullara nihayet yeni idareciler atandı. Ama öğrenciler, bu okulları aslî amacına döndürme ihtimali bulunan bu idarecileri istemiyor. Onların eğitim-öğretime zararlı etkinlikleri engelleme çabasını baskı ve despotluk diye anlayıp protesto ediyor. Liseli gençler, harama, yanlışa, eğitim-öğretim için zararlı olana sahip çıkıyor; eğitim-öğretim için yararlı olanı, doğruyu protesto ediyor.
Bir gençlik, neden doğruyu alkışlamak yerine protesto ediyor? Nasıl oldu da bu tür yapılar, liselerde ses çıkarabilecek bir sayıya ulaşabiliyor?
Eğitim-öğretimin içinde bırakıldığı durum, sorunun önemli parçasını oluşturuyorsa da tamamı değildir.
28 Şubat sürecinde okulları fesada boğacak her tür program uygulamaya konulurken İslamî kesimler, gençlik çalışmalarından el çekti.
Asr-ı Saadet'ten bugüne gelen bir uygulamayla Müslümanlar arasında gençlerin gençleri ıslahı yaygın iken bu süreçte gençleri ıslah etmeye çalışanlarla gençler arasındaki yaş farkı açıldı. 2002'den sonra bu felaket süreç eğitim-öğretim alanında devam ederken gençleri ıslah etmeyi az çok gaye edinen nice isim bürokrasiye geçti, son yıllarda Milli Eğitim'in idareci atamalarıyla bu durum gençleri daha da kendi hâline terk edecek bir boyuta ulaştı.
Yıllardır dillendirilmesine rağmen verimli bir gençlik politikası ortaya konmadı. Gençliği yerlerde sürünen Batı'nın yöntemleriyle gençlik “ilerici” yapılmaya çalışıldı ya da belirli kesimin vicdanına bırakıldı. Bugün bu “ilerici” gençler, yanlışların pençesinde kıvranırken onları bundan kurtarmaya çalışan idarecilere karşı direniyor.
Gençlik sorunu, bütün boyutlarıyla ve hemen ele alınmasını gerektirecek kadar önemlidir.
“Gençlik, toplumun geleceğidir” tespiti eksiktir. Gençlik, toplumun hem bugünü hem geleceğidir. Verimli bir gençlik, toplumunun sadece yarınının verimli olmasını değil, bugünün de verimli olmasını ifade eder.
28 Şubat'tan ancak on iki yıl sonra, 2009'dan bu yana gençliğe yönelik bazı adımlar atıldı:
- İmam Hatip Liseleri yeniden canlandırıldı.
-İlköğretimden başlanarak Kur'an-ı Kerim ve Siyer dersleri eğitim müfredatına seçmeli ders olarak da olsa yerleştirildi.
-Diyanet İşleri Başkanlığı'nın gençliğe yönelik duyarlılığında bir değişim görülmektedir.
-Okullarda gençlere dönük seminer ve kimi zaman umre ödüllü yarışma programlarının sayısında önemli bir artış gözlenmektedir.
-Gençlik ve Spor Bakanlığı'nın faaliyet anlayışında da bir değişimden söz etmek mümkündür. Bakanlık, belirli sivil toplum kuruluşlarına kaynak aktararak gençliğin verimliliğini artıracak bazı programlara yöneldi.
Ancak son olaylarda bir daha kendisini gösterdiği gibi bu adımlar yeterli değildir. Bu alanda kapsamlı bir değişime ihtiyaç vardır. Bunun için,
1. Her şeyden önce gençliğe yönelik zihniyet değişmelidir.
Hâlâ akademik çevrelerde ve bunun yansıması olarak gençlikle ilgili eğitmen ve rehberlik uzmanları arasında gençliğin problemlerinin kökeninde aile disiplinimiz ve inanç dünyamız aranmakta; buna karşı Batılı ailenin gençlikle ilişkisi idealleştirilmektedir.
Konunun çözümüne tam zıt bakışı yansıtan bu görüşler, üniversitelerde okutuluyor; temel eğitim kurumlarında işleniyor; düzenli olarak medya organlarında haberler, analiz programları, aile rehberlik programları, evlilik programları, diziler, filmler üzerinden topluma aktarılıyor. Toplum, geçmişiyle ilgili bir doğru-yanlış ayrımına gitmeden bütün olarak “eski”den nefret ettiriliyor ve ideal olarak tarif edilen Batı'ya yönlendiriliyor. Toplum da “eski” diye tarif edilen her şeye karşı nefreti aşılayan bu modernist çağrıya direnmekte güçlük çekiyor.
Toplumumuzun özünde ailenin yükünü hafifleten, hatta aileyi ve toplumu yönlendiren, halkına liderlik yapan hep “üretken” ve kimi zaman “lider” bir genç anlayışı vardı. Bu anlayış, gittikçe toplumun dindar kesimleri de dâhil bütün kesimleri arasında etkinliğini kaybediyor. Bunun yerini Batı'da olduğu gibi, sorumluluk yüklenmeyen, yaptığından sorumlu tutulmayan, daima tüketen, topluma öncü olmanın çok uzağında tutulan, bugünün üretiminde yeri bulunmayan, sadece yarın için hesaba katılan bir genç anlayışına bırakıyor. “Gençliğimiz geleceğimizdir” sözünde özetlenebilecek bu anlayış, gençliğin bugün için sorun olmasına ve gençliğin başıboşluğa itilmesine toplumsal zemin oluşturmaktadır.
Buna karşı, akademik müfredattan başlanarak bütün müfredattaki “sorun” ve “ideal” anlayışı gözden geçirilmeli; modernist anlayış bırakılmalı, geçmişin sorgulanması bize ait değerlerle yapılmalı, ithal edilen, taklit edilen ideal yerine bize ait ideal tanımlanmalı, bunun temel eğitim kurumları müfredatında esaslı bir değişime gidilerek yeni nesillere ulaşması sağlanmalı. Bu idealin toplum tarafından özümsenmesi için medya ve diğer araçlarda imkân oluşturulmalıdır.
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın cami vaazlarına hâkim olan, geçmişimizin ideal aile ortamından izler taşıyan, daima ailesinin emrinde olan “itaatkâr” dindar genç tasavvuru yerini, topluma doğru değerleri taşıyan, doğruluğun temsilinde öncü bir rol üstlenen, bu hususta akranlarının ve kendisinden küçüklerin yanında ailesine de yol gösteren bir genç tasavvuruna bırakmalıdır.
Sanat etkinliklerinin organizasyonunu elinde bulunduran Kültür Bakanlığı, gençlik çalışmaları konusunda atıl durumdadır. Bu bakanlık adeta, köhnemiş ideolojilerine hâlâ sahip çıkan, sosyalist yaşlı tiyatrocu, sinemacı ve senaryo yazarlarını idare etme ve onların geçimi için imkân oluşturma göreviyle sınırlandırılmıştır. Bu bakanlığa “sosyalist emeklilere yardım fonu” dense adeta yeridir.
Bu bakanlık bütün uygulamalarıyla “Sanatkâr ve kültürlü solcu-tutucu sanata düşman, kültürsüz dindar” imajına hizmet etmektedir. Bu imajın sürdürülmesi, gençliğin dindarlığa yönelerek inşa edici bir rol üstlenmesinin önünde engel teşkil ediyor.
Kültür Bakanlığı'nın imkânları verimli bir gençliğin yetişmesi doğrultusunda kullanılmalıdır. Bu doğrultuda, geçmişin muhafazakâr romanlarında yer alan “temiz kalpli”, “akıllı uslu” dindar genç anlayışına karşılık zeki, üretken, toplumu iyiliğe yönlendirmede öncülük eden dindar gençlerin başrolü üstlendiği roman, öykü, dizi film, sinema filmi, tiyatro oyunu projeleri desteklenmeli, bu yönde etkili yatırımlar yapılmalıdır. Gençlik için, çoksatan roman türü romanları kaleme alacak yazarlar yetiştirilmeli, bu yazarların eserlerini kolayca basmaları ve topluma ulaştırmaları için imkân oluşturulmalıdır.
2. Halkın desteğini korumak için halkta karşılık bulan etkinliklere yönelen belediyeler, toplumun bir kesiminde etkili olan “Gençlik, eğlence çağıdır” anlayışıyla etkinlikler düzenlemekte, “mahalle sanatçıları” olarak nitelenen kişilere konserler verdirmekte, kendi çevrelerinde toplum tarafından yakından bilinen bu kişiler sahnede ödüllendirilerek onurlandırılmakta, gençlik için kötü modeller oluşturulmaktadır.
Belediyelerin bu tür faaliyetlerinin daha çok düzenlendiği düşük gelirli semtlerde bu etkinlikler, genç kızlar arasında bir dönem intiharlarla veya genç kızlara yönelik katletme eylemleri ile sonuçlanan yeni bir evden kaçma, şarkıcı olma akımı doğurdu dense durum abartılmış olmaz.
Belediyelerin bu imkânları ve faaliyet talepleri, Kültür Bakanlığı'nın da desteğiyle verimli bir gençliğin yetişmesi için yönlendirilmelidir.
Bu tür mahalli konserler yerine nihayetinde toplumun eğlenme eğilimini de göz ardı etmeyen mahallî tiyatrolar kurulabilir; toplumun değerleri ile çatışmayan müzik kursları açılabilir.
3. Devlet, verimli bir gençliğin yetişmesi yönünde kendisine düşen görevleri yerine getirmekle kalmamalı, bu hususta sivil toplumun da önünü açmalıdır.
28 Şubat Dönemi'nde başta eğitim kurumları olmak üzere idari görevlere getirilen şahsiyetler, devletin imkânlarını gençlik arasında zararlı ideolojilerin marjinal anlayışının yayılması yönünde kullandı. Solun kitlesel anlamda ideolojik yapıdan liberal feminist yapıya geçiş süreci de bize ait her tür değerden soyutlanmış bir genç türünün yetişmesinde etkili oldu. Okulların yurtları, yılsonu etkinlikleri ve piknik faaliyetleri de değerlerimizden soyutlanmış bir yaşam tarzı için bu kadrolar tarafından adeta uygulama alanı haline getirildi.
Son dönemde alanları daraltılan ya da görevden alınan bu idareciler, bu sefer gençliğin Batı'da görülen muhalif olma ve protesto etme yönünü bize ait her tür değeri inşa etmeye karşı protestoda bulunmak ve nihayet engellemek için kullandı. İktidar dindarlıkla tarif edildi; muhalif olmak gençlikle özdeşleştirildi; bu muhalefet, iktidarın özellikle zararlı alışkanlıklara karşı tedbir önlemlerine karşı kullanıldı, kullanılmaya da devam ediliyor. Solcu muhalifliği gençlik için çekim merkezi haline getiren bu durum, gençliği dindarlığa karşı konumlandırma gibi ağır bir tehlikeyi de barındırmaktadır.
Gençlik çalışmalarında asıl birikimi oluşturacak olan sivil toplum kuruluşlarıdır. Gençlik ve Spor Bakanlığı ile devletin diğer kuruluşları belirli vakıf ve kurumlara destek verme anlayışından sıyrılmalı, verimli bir gençlik için çalışan bütün sivil toplum kuruluşlarına kaynak aktarılmalıdır.
Bakanlığın desteği belirli alanda da sınırlı olmamalı; olumlu sivil kuruluşların güreş, koşu gibi spor kulüpleri kurma gibi, 28 Şubat Dönemi'ndeki ağır denetim koşullarında çoğu son bulan etkinlikleri de desteklenmelidir.
Gençlik ve Spor Bakanlığına bağlı üniversite yurtlarına, sürekli öğrenci yığmak yerine, olumlu sivil kurumlara “Ev-Yurt” açma izni verilmeli; üniversite yurtlarında devletin her öğrenci için verdiği ödenek bu “Ev-Yurt” işletmecilerine verilerek gençlerin daha manevi bir ortamda kalmaları sağlanmalıdır.
Gençliğin muhalifliğe eğilimi göz ardı edilemez, bu eğilim suiistimale açık bırakılamaz. Yıkıcı bir muhaliflikten inşa edici bir muhalifliğe geçişi sağlayacak olan olumlu sivil kuruluşlardır. Bu alanın zararlı ideolojilere bırakılmaması için olumlu sivil kuruluşların muhalif yönleri tolere edilmelidir.
4. Kalkınma Bakanlığına bağlı SODES desteklemeleri, toplumu ıslah etmek için kullanılmak yerine daha çok kadın ve gençlerin “çağdaş yaşam”a kazandırılmaları yönünde kullanılıyor. Bu çerçevede bize fazlasıyla uzak bale kursları bile desteklendi, kadın kuaförü kurslarına özellikle kaynak aktarıldı. SODES kaynaklarının diğer bir kısmı ise belli yapılara ya da etkisiz tabela derneklerine verildi.
SODES kaynakları, daha kalıcı gençlik hizmetleri için kullanılabilir. Bu alanda, sivil kuruluşlara imkân tanınarak toplumun günlük gereksinimleri için açılan kurslar manevi bir ortama taşınmalıdır.
Konuyu sadece polisiye tedbirlerle ele almak, şu veya bu fraksiyonu suçlayıp onlara karşı operasyonlar düzenlemek bataklık dururken sinekle uğraşmaktan başka bir şey değildir.
Gençlik için yapılması gereken, gençliğin yine gençlerin eliyle ıslah olacağı “koruyucu tedbirler” almaktır. Bataklığı kurutmayı amaçlayan bu “koruyucu tedbirler” alınmadığı sürece bataklık genişlemeye ve zarar vermeye devam edecektir.SW