"Kimse bizim karşımıza Kürtlükle de Türklükle de çıkmasın. Biz her türlü milliyetçiliği, ayaklarının altına almış bir iktidarız. Kim ki kendi ırkının diğerlerinden üstün olduğunu iddia ediyorsa o kişi şeytanın izindedir."
Yukardaki sözler Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a ait. 2013 senesinin başında söylenmiş olsa da aslında tüm zamanlarda geçerli ifadeler. Ancak on yıllarca halkın kanına zerk edilen ırkçılık mikrobuna rağmen dillendirilen bu gerçekler, artık tarihte kaldı diyebiliriz. 7 Haziran hezimeti ve ardından bozulan süreçle beraber sihirli atmosferin buzdolabına hapsedilmesi, her şeyi aslına rücu ettirdi. MHP ile girilen Cumhurbaşkanlığı düeti ise ara fonların tamamlayıcısı oldu.
Siyaset bilimi açısından durum anlaşılabilir. Nitekim Dünya genelinde özellikle de Avrupa'da milliyetçi dalga yükselişte ve ırkçı söylemlerin epey oy getirisi var. Bu söylemler kimi zaman insanlık dışı olsa da özellikle seçim dönemlerinde tezgâhlarda boy gösteriyor. Haliyle Türkiye de bir yönüyle Avrupa ülkesi ve son yıllarda seçimlerle haşir neşir yaşıyoruz.
Yaklaşık bir ay önce havalimanlarında IKBY bayrağının asılması, sert bir milliyetçi söyleme kapı araladı. “Hayır”cıların ve MHP kanadının tepkisine rağmen hükümet sorumlu olduğu için AK Parti cenahında savunmalar yapıldı. Ancak aynı bayrağın Kerkük'te resmi binalara asılması tüm ırkçılarda tepkiye sebep oldu. Kerkük, İç Anadolu Bölgesi'nde bir şehirmiş gibi efelenmeler yapıldı. Başika krizi çıkaran, “kalitemde değilsin” denilen adamların sözlerine itibar edilir oldu. Hatta Şii-Sünni meselesinde ümmetçilik iddiasındaki İran yanlıları bile rahatsız oldular. Israrla “gerginlik” haberleri yapıyorlar.
Üzülerek belirtelim -biz bir avuç Müslümanı aradan çıkarırsak- ırkçılığı sıfırlayan, gerçekten ümmet kaygısı olan pek kimseyi ortada göremiyoruz. Bu yüzden de aynı anda hem Suriye'ye, hem Doğu Türkistan'a, hem Halepçe'ye hem de Yemen'e ağlayan; oradaki acılar arasına fark koymadan kendine dert edinen fazla kimseyi bulamıyoruz.
IKBY bayrağına gösterilen tahammülsüzlük karşısında, fikren ümmetçi olan kimi Kürtler de karşı tepkiye geçti. “Türk kardeşlerimiz bizi zorla ırkçı yapmaya çalışıyor.” “Başka bir ülkenin bir şehrinde asılan dost bir yönetimin bayrağı bizi neden bu kadar geriyor.” “Kılıçdaroğlu karşısında Erdoğan'a razı olmak… Bu kadar bariz ırkçılığa rağmen…” benzeri yorumlar yapıldı. Referandumda -şimdi nispeten terk edilse de- aylarca kullanılan “teröristler de ‘hayır' diyor” söylemi açısından; ”PKK de bu bayrağa ‘hayır' diyor” diyen de oldu.
İşin gerçeği; kimi zaman dünya müstekbirlerine karşı kalbimizden geçeni en yüksek kürsülerden seslendirse de, atmosfere bağlı olarak ırkçılığı ayaklar altına alsa da maalesef Sayın Cumhurbaşkanımız bu konularda İslami bir duruş sergileyemedi. Israrla Kürtlerin damarına bastı.
Mesela düşünebiliyor musunuz; asırlarca Kürdistan diye anılan bir bölgenin bir parçasına “Kürdîstana Bakûr” dediğimiz anda; ağızlardan üzerimize salyalar eşliğinde hakaretler dökülüyor. Bu tavırları siyasi mecburiyete, konjonktüre veya Kemalist eğitim sitemine bağlayabilir; kendisini/kendilerini mazur görebilirsiniz. Ama bu acı gerçeği görmezden gelemezsiniz.
Hülasa; Türkiye'de bir ırkçılık sorunu vardır. Ve bu sorun devam ettikçe karşıt ırkçılar da kan dökmek için kolayca malzeme bulacaktır. Maalesef.