Neyse ki Ortadoğu dengelerinde bölge içi aktörler arasında yaşanan kırılma, Yemen'de dört yıldır yaşanan savaş mağduriyetinin ilk kez gündem olmasına vesile oldu. Yaşanan dram ve oluşan insani felaketin boyutları artık medyatik mecralarda yer bulmayı başardığı için bu konuya girmeyi gerekli görmüyorum.
İnsani felakete yol açan Suud öncülüğündeki mütecaviz saldırganlığın son bulmasına dönük diplomatik çabaların kısmi ateşkes anlaşmasıyla neticelendiğinin açıklandığı günlerde Suud Genelkurmay Başkanı'nın Sudan'a yaptığı seyahat ve Sudanlı yetkililerin çatışmaların körüklenmesi yönündeki açıklamaları Yemen'de açılan dehşet kapılarının kolayca kapanmak istendiğinin göstergesi gibiydi.
Görüşmeler bağlamında açıklama yapan Sudan Genelkurmay Başkanı, “Sudan güçlerinin koalisyon bünyesinde önemli roller oynadığını, Suudi Arabistan'ın bunu fark ettiğini ve Sudanlı askerlerin cesaret ve iyi itibarını takdir ettiğini” belirterek, Devlet başkanı Ömer El Beşir'in görüşmede “Sudan'ın Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyona daha fazla askeri güç göndermeye hazır olduğu” mesajına vurgu yapıyordu.
Yemen'e açılan pervasızca savaşın fikir babası Birleşik Arap Emirlikleri iken, fiiliyattaki aktörlüğü ise Suudiler yürütüyor. Bunların yanında Mısır, Sudan ve israil hava kuvvetleri saldırılarda aktif görevler üstlenirken karada yaşanan savaşta ise ilginç bir kombinasyon söz konusudur.
Yaşanan savaşta cemaatler, örgütler, kabileler gibi unsurların yanında dikkat çeken iki kesim bulunuyor. Yemen İhvanı olarak bilinen Islahat Partisi mensupları ve Sudanlı resmi-gayrı resmi/paralı askerler!
Yemen İhvanı'nın ordunun farklı kademelerinde görev almış olanlarla beraber yaklaşık yirmi bin silahlı elemanının Birleşik Arap Emirlikleri kontrolünde iç savaşa dahil olması, belki de Yemen savaşında yaşanan çarpıklıklardan en belirgin olanıydı. İhvan'ın baş düşmanı Birleşik Arap Emirlikleri'nin kontrolünde savaşa dahil olması nasıl bir duygudur, doğrusu anlamak mümkün değildir. Nitekim Islahat Partisi'nin önde gelenlerinden bazılarının geçen yıl “Faili Meçhul” suikastlara maruz kalması sonrası parti yönetiminin BAE'ye ültimatom niteliğinde suçlamalar yöneltip gerekirse savaştan çekilme restinde bulunması, garipliklerin diğer bir halkasını oluşturuyordu.
BAE, Yemen İhvanı'nı kendi “Kara gücü” olarak kullanırken, Suudiler ise devrik yönetimin taraftarlarının yanı sıra Sudanlı askeri birlikleri kendi “Kara Gücü” olarak kullanmaktadır. Suudi namına Yemen'de ne kadar Sudanlı askerin bulunduğu bilinmiyor. Ancak çatışmalarda öldürülen Sudanlı asker sayısının ülkede oluşturduğu huzursuzluk zaman zaman çeşitli protestolara sebep oluyor.
Yemen'de oluşan felaket şu sıralar gündemdeyken Sudan'ın halen Suudilerin nezdinde prestij kazanmak uğruna Yemen'e daha fazla asker göndermeye hazır olduklarına dair açıklamaları, Ömer El Beşir yönetiminin ülkede yaşadığı derin ekonomik ve siyasi açmazın neticesi olarak görülüyor. 2014'e kadar iç çatışmalar ve ABD güdümlü ambargolarla boğuşan Sudan, yaşanan iç çatışmaların da etkisiyle ekonomik iflasın eşiğine geldi. Bu tarihe kadar İran'la içli dışlı olan Sudan yönetimi, ambargolardan kurtulmak ve Körfez sermayesinden faydalanarak ekonomik açmazı aşmak amacıyla İran'la ilişkilerini askıya aldı ve rotayı Riyad'a çevirdi. Aradan geçen yıllar, Sudan'ın ekonomik beklentilerini karşılayamadığı gibi, büsbütün Suudi ekseninin esiri haline geldi. Ömer El Beşir yönetimi, şu sıralar daha fazla ekonomik kriz ve bunun beraberinde getirdiği sokak protestolarıyla karşı karşıya bulunmaktadır. Haliyle bu durum ülkedeki siyasal istikrarı bozduğu gibi, El Beşir yönetiminin siyasi geleceğini de tehdit etmektedir.
Birçok kentte ekonomik sıkıntılar, yüksek enflasyon ve artan işsizlik nedeniyle protestolar yapılmaktadır. İstikrarsızlığı gidermek adına sürgünde bulunan Ümmet Partisi Lideri Sadık El Mehdi yeniden ülkeye dönerken, diğer partilerle beraber ülkenin içinde bulunduğu badireden kurtulması için yaptığı siyasi ittifakla El Beşir yönetimine siyasi ültimatom vermiştir.
Ömer El Beşir yönetimi ise, ülke içindeki badireden kurtulmanın yolunu, yeni oluşan israil güdümlü “Arap Ekseni”ne daha fazla bağlanarak ve Suudileri memnun etmek adına bitirilmesi arzu edilen Yemen savaşına daha fazla asker göndermeye hazır olduğunu ilan ederek çıkış yolu bulmaya çalışmaktadır.
Bu sıkışıklıktan faydalanmaya çalışan diğer bir odak ise elbette israil'dir. 2012'de HAMAS'a silah tedarik ediyor diye Sudan'ı bombalayan israil, şu sıralar Netanyahu'nun Sudan'ı ziyaret edeceği haberleri ile neşelenmektedir.
israil medyasında Netanyahu yönetiminin, ABD ve diğer batılı ülkeler nezdinde girişimde bulunarak Sudan'la ilişki kurmaya teşvik edeceği, yanı sıra dış borcunun bir kısmının da silinmesi için çabalayacağı yorumları yapılmaktadır. Bu çabalarla Sudan'ın “Arap Ekseni'nin aktif bir parçası haline getirilmesinin hedeflendiği belirtilmektedir.
Sudan yönetimi, kendi ülkesinde açlık, sefalet, siyasal istikrarsızlık dizboyu iken, bu badirelerden kurtulma umudunu maalesef Yemen gibi bir ülkenin harab olmasında aramaya devam etmektedir.