Bir Müslüman ülke. Bir Ramazan günü iftara yakın vakitler. Bir masum aile, suç olmayan sıradan bir ziyaret için yola düşecekler.
Ve birden açılan perde. Kibirli, şımarık, kafatasçı, kindar, vicdansız, iz'ansız, insafsız görevliler.
Apoletlerine yaslanmışlar, suratlarındaki karanlık siluetle kendilerince damarlarındaki kanın asaletini ispatlama derdindeler.
Sivri dillerinde taşlaşmış, kararmış ve çürümüş kalplerinden dökülen cerahatle hakaret, tehdit ve küfür saçıyorlar.
Elleri adeta üzerine avın eti yapışmış vahşi yırtıcıların pençeleri gibi. Ve o uğursuz tırnaklarla, gâh vuruyorlar, gâh çekiyorlar, ya bir yiğidin secde nişanlı alnını, ya da bir annenin başörtüsünü kanatıyorlar.
Ve öyle bir iki salvo, bir sokak kenarı veya beş on dakika da değil. Aralıksız, burada orada, içerde ve dışarda hiç durmadan sürekli ateş saçıyorlar.
Evreni paylaşmak için kura çeken Zeus'un kardeşleri ve çocukları gibiler. İsimleri öyle uydurdukları gibi Tanrı dağından filan değil, Olimpos'tan: Afrodit, Hermes, Artemis, Hades, Ares..
Zihinlerdeki sevimli balık yani Yunus ise kılıf oluyor, boğazlarında asılı cevşeni sarar gibi sarıyor ve rahmetin denizinde değil, kesafetin karasında hüküm sürüyorlar.
Tıpkı üzerinde “In God ve trust/Tanrı'ya güveniriz” yazan 1 dolarlık banknotlarla ihanet ağında tahtını kuran örümcekler gibi.
Kimler olduklarını çok iyi bildikleri kurbanlarının ödediği vergilerle yaşıyorlar, semiriyorlar.
O masumların fedakarlığıyla, emeğiyle, çaba ve gayretleriyle, candan maldan ve sıladan ödediği bedellerle ayakta kalan bir memleketin ekmeğini yiyip suyunu içiyorlar.
israil'de, Londra'da, Texas'ta filan değil, İstanbul'da gün ortasında göz önünde silahsız, sabıkasız, suçsuz, garezsiz bir aileye saldırıyorlar..
Ve öyle rasgele değil, tanımadan, teşhis etmeden değil, tesadüfen, sehven değil, bir yanlışlık olmuş pardon denilen cinsten değil teammüden, gerçekten, alenen ve tamamen kasti bir şizofren ruh haliyle işkence ediyorlar..
Belli ki, asayiş dedikleri şeyi Cengiz'den Kubilay'dan okumuşlar, Hülagunun ocağında yumruklarını sıkmışlar ve sinelerine doldurdukları nefretin, kinin formel kalıpları ile hareket ediyorlar..
Yaşadığımız dem, toplum için cidden hassas vakitler, cihad ve şehadet gibi aziz kavramlardan sonra adaletin de yerinden edilmeye çalışıldığı uğursuz bir atmosfere yürüyenlerle birlikte yaşamak zorunda bırakılan kırılgan zamanlar.
İçerde olağanüstü hal, dışarda olağanüstü kuşatma. Kesintisiz pompalanan korkular, ve alabildiğine şişirilen paranoyalar.
Ve daha yakın zaman önceki son postada binlercesi hain yapıyla iltisakı nedeniyle vazifeden atılan polisler. Ve binlercesi için de yürütülen hazırlıklar.
Ahval ve şeraitin imkan ve vaziyeti böyle iken yaşanan feci hadisenin üzerine gidileceği yönündeki beyanlar ve atılan adımlar umut vericidir.
Bu menfur olayın mağdur ettiği tarafın, lütfu ilahi ile metaneti, sabrı, şu cennet-misal beldede birlikte yaşama azmi, tahriklere gelmeyen dirayeti, feraset ve basireti olmasa demek ki, sağlı sollu kaşıyanlar, kurdukları sahnelerde çevirdikleri filmleri keyifle izleyecekler.
Evet Allah'a hamdolsun ki, birilerinin şu topraklara ektikleri menfi kavmiyet tohumları ne kadar filiz verse de hep cılız kalıyor, bir türlü küffarın istediği meyveleri vermiyor.
‘Yedullahi fevka eydihim' sırrına mazhar dergah-ı ilahiye açılan elleri avucunun içine alan bir inayet eli var, yoksa bu kadar hile, tuzak ve gadre karşı havl ve kuvvet ne kadar da uzaktır.
Kadir Geceniz ve Ramazan Bayramınız mübarek olsun.