Şüphesiz ki İslam âleminde birçok acı tablo var. Bu acı tablolardan biri de çarşamba günü Mısır’da idam edilen gençleri bugün gazete köşemize taşıdık. Arap dünyasındaki dikta rejimler, küresel emperyalizmle de işbirliği yaparak halkların özgürlük mücadelelerinin önünü kesmek ve kazanımlarını geri almak amacıyla uşaklarının eliyle “ihaneti” bir koz olarak kullanırlar.
Bu ihanetin son halkalarından olan; 9 mahsum yüzlü gencin Mısır’da idam edilmesi vicdan sahibi her kişinin kalbinde bir tesir bırakmıştır. Sanırım bu gençlerin mahsum yüzü dikkatinizi çekmiştir. Fotoğraflardan bile kendilerine karşı tarif edilmeyen bir muhabbet besledim kalbimin derinliklerinde. Tıpkı hayatımızda gördüğümüz diğer şehitler gibi… Bu gençler, istiklal mahkemelerini aratmayan yargılamalarla darağaçlarında sallandırıldılar. Bu kararlar Sipariş üzere kurulmuş mahkeme kararlarıydı. Suçlama ise; 2015'te bombalı bir saldırıda hayatını kaybeden Başsavcı Hişam Berekat'ın ölümüne sebep oldukları bahanesiydi.
Hatta Uluslararası Af Örgütü, 9 kişinin yargılanmasının işkence iddialarıyla birlikte adilane yürütülmediğini duyurmuştu. İdam edilenlerden Mahmud el Ahmadi'nin, dava sırasında kameraya alınan görüntülerinde hâkime “Bana da elektrik şoku aletini verseniz ben de herhangi bir insana seksenli yıllarda öldürülen Enver Sedat'ı öldürdüğünü itiraf ettirebilirim. Bize o kadar çok elektrik verildi ki bundan sonraki 20 yıl Mısır’ı aydınlatmaya yeter,” dediği dikkat çekiciydi.
Dikkat ettiyseniz bu tablo Türkiye’nin ilk Cumhuriyet yıllarını hatırlatıyor. İstiklal mahkemelerinin fotokopisi gibi duruyor. İskilipli Atıf hoca ve Şeyh Said gibi âlimler hakkında verilen düzmece kararlar ne ise bunlar da onlardan aşağı değildir. Örneklik babında değerlendirirsek; Adnan Menderes’in başına ne geldiyse bugün Mursi, arkadaşları ve son olarak idam edilen gençler onları yaşamaktadır. O günlerde Yassıada Mahkemesi reisi, “Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor!” demişti. Bunu diyen kukla hâkimler, kendi sırtlarını sıvazlayanlardan emir alıyor ve talimatlar doğrultusunda idam kararları veriyorlardı. Bugün aynı zihniyet, hatta çok daha beteri Mısır’da yaşanıyor.
Peki, netice ne oldu? Ve bu kararlar vicdanlarda nasıl yankılandı? Şeyh Said ve İskilipli Atif hoca hep gönüllerin sultanı oldular… 25 sene sonra Yassıada’da asılanlardan özür dilendi ve onlara itibarlarını iade etmek zorunda kaldılar. O kukla Mahkeme’nin talimatla karar veren savcı ve hâkimleriyse, insan içine çıkamadan evlerinde bir başına yaşayarak ölüp gittiler. Onlar masum insanlara hapis ve idam cezalarını verdiler. Halk vicdanı ve tarih ise onlar için en ağır hükümleri verdi.
Burada dikkat çekici husus ise; İslam âleminin sessizliğidir. Bu gencecik fidanlar rablerine kavuştu ama başta bizim ülke olmak üzere İslam âleminden ciddi bir tepki görülmedi. Duyarlı Müslümanlar bunu gündeme taşımak istemelerine rağmen ellerindeki argümanlar yetersiz diyebiliriz. Ancak elinde gücü bulunduranlar ve bu mahsum yüzlü Mısır’lı gençlerin idamına tepki göstermeyenler maşeri vicdanda hesap vermeye mahkûmdurlar.