Bir kişi bir şey gasp ettikten sonra satarsa veya bir başkası o malı gasp ederse, bu şekilde mal birkaç el değiştirse de malın asıl sahibi, malı en son alan kişi hakkında dava açabilir.
Kişinin sağlığında yapmış olduğu borçlar hasta halinde yapmış olduğu borçlara takdim olunur ve önce onlar alacaklarını alır.
Ölenin teçhiz ve tekfinine yapılacak harcamalar terekeye müteallik diğer haklara takdim olunur. Hanımının ve küçük çocuklarının nafakası diğer normal borçlara göre önceliklidir. Umumu ilgilendiren borçlar şahısların borçlarına takdim olunur.
Satılan mal henüz müşteri teslim alamadan satanın elinde iken helak olursa akit iptal olur. Müşterinin malı alma hususundaki hakkı düşer.
Borçlunun malları helak olsa alacaklıların hakkı düşmez. Çünkü borç zimmete taalluk eder, muayyen bir mala değil.
Kişinin üzerindeki hak zekât gibi bir mal ise devlet (devletin olmadığı yerde cemaat o da olmazsa fukaha birliği bu görevi icra eder) ondan zorla alır ve şeran gösterilen zekatın verileceği yerlere dağıtır. Şayet ameli ise ve kişi bunu açıktan terk ediyorsa devlet sahip olduğu bütün imkânları kullanarak onu bu ibadeti yapmaya mecbur eder. Kişi bunu gizli terk ediyorsa, Allah onu dünyada çeşitli mihnet ve musibetlere duçar eder. Ahiret’te de azabı elimle cezalandırır.
Bir kişinin bir kişi üzerinde bir hakkı varsa, hakkını onun rıza ve ihtiyarı ile ondan alır. Bu kişi hakkı teslim etmezse: Elinin altında mevcut olan mal – gasp edilen, çalınan veya emanet bırakılan mal gibi- o hakkın aynısı ise veya gasp edilip de telef olan malın benzeri gibi o hakkın cinsinden ise, hak sahibi onu alabilir. Ancak her iki halde de bizzat hak tarafından alındığı takdirde fitne ve zarar getirecekse veyahut elinin altındaki mevcut mal kesinlikle hakkın cinsinden değilse, fakihlerin ittifakı ile hak sahibi bizzat kendisi değil, mahkeme yolu ile hakkını alabilir.
Malı alanın elinin altındaki mal hakkın cinsinden ise ve alındığı takdirde fitne ve zarara sebep olmayacaksa, maliki ve Hanbelilere göre onun ancak mahkeme kararıyla alınabileceğidir. Çünkü Rasulüllah (s.a.v.): “Emaneti sahibine iade et, sana ihanet edene ihanet etme” buyurmuştur. Yine Resululah (s.a.v.) Ebu Süfyan’nın karısı Hind’e kocanın haberi olmasa bile onun malından hakkını alabileceğini buyurarak: “Haddi aşmadan sana ve çocuğuna yetecek kadar al.” Buradan anlaşılan hakkın aynısı veya benzerini alabilmek için mahkemenin hükmü gereklidir.
Şafiilere göre hak sahibi hakkını hangi yolla olursa olsun kendisi alabilir. Bu ister hakkın cinsinden olsun ister olmasın. Çünkü Allah (c.c.) şöyle buyuruyor. “Bir kötülüğün cezası ona denk bir kötülüktür.”( Şura 40) “Eğer ceza verecekseniz size yapılan kötülüğün misli ile ceza verin” (Nahl 126) Buradaki misliyyet ancak malda olur. Çünkü Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kim malını bir adamın yanında bulursa o malda birinci derecede hak sahibidir.”
Hanefiler alınan mal başka değil de hakkın cinsinden ise, Şafiilerle aynı görüşü benimserler. İbni Abidin’in de beyan ettiği gibi zamanımızda fetva – mal ister hakkın cinsinden olsun ister olmasın – alınmasının caiz olduğu üzerinedir. Çünkü borçların ödenmesinde ahde vefa kalmamış, zimmetler fesada uğramıştır.
Hakkın ifasında asıl olan adaletli olmaktır. Hakkın bir ev parası gibi ücret veya borcu belli ise gerek geri almada gerek hâkimin hükmünde artırılması caiz değildir.
Eğer hak miktarı ve cinsi belli olmayan mutlak bir hak ise, halk arasında bilinen vasat bir hak olarak kabul edilir ve mesele zekâta tabi olan maldan orta hallisi alınır. En iyisi veya kötüsü alınmaz.
Asıl olan hakkın eksiksiz ifa edilmesidir. Ancak Allah(c.c.) hak sahibini bir iyilik ve müsamaha olmak üzere hakkının tamamını veya bir kısmını almamaya teşvik etmiştir. Bilhassa ödemekle mükellef olan kişi veya borçlu sıkıntı içinde ise: Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: “Eğer borçlu darlık içinde bulunuyorsa ona geniş bir zamana kadar mühlet ver ve bu gibi borçlulara alacağınızı tasadduk etmeniz –eğer bilirseniz- sizin için daha hayırlıdır.” (İsra 33)
Dualarınızda bizi de unutmamanız temennisi ile Allah’a emanet olun.
Doğruhaber Gazetesi