100 sandalyeli ABD Senatosu'nun 74 üyesi, Türkiye'de yaşanan demokrasi, insan hakları ve özellikle basın özgürlü- ğü ihlallerine karşı kaygıları dile getiren sert bir mektuba imza attı. Türkiye ile ilgili böylesi bir konuda ilk kez bu kadar çok senatörün imza koyması dikkat çekerken, tarihî mektup, “harekete geçmesi” çağrısıyla Dışişleri Bakanı John Kerry'ye gönderildi. Mektuptaki imza sayısının “anayasayı değiş- tirmek, hatta Başkan Barack Obama'yı azlet- mek” için yeterli olan 67'yi bile aşması, “son derece tarihî” olarak nitelendirildi.”(18 Mar 2015 19:40 Samanyolu Haber)
Evvela bu haber neden bu kesimi bu kadar heyecanlandırıyor. Sanki aylardır, “sadece senden yardım dileriz” duaları kabul olmuş, yağmur duasında ilk yağmur damlaları düşmüş gibi seviniyorlar. İhanet, dünyanın hangi ülkesinde bu kadar açıktan yapılabilir? Bir ülke senatörlerinin başka bir ülke hakkında dışişleri bakanına “harekete geçmeye” çağrısı ne anlama gelmektedir. Bu açıkça Türkiye'yi ABD'nin çiftliği görmek değil midir?
Birileri bu kadar senatörün bu konu- da birleşmesini şaşırtıcı bulsa da biz şaşır- madık. Gerçekten ülkemizdeki bu ihanet çetesinin ABD ve israil için ne kadar önemli olduğunu biliyorduk. Türkiye'nin dâhili ve harici ne kadar düşmanı varsa hepsine dost ve müttefik olan bu yapı kuşkusuz düşman- larımız için çok değerli olacaktır.
Journalist, İngilizcede gazeteci demek olsa da halk arasında jurnalci ispiyoncu olarak bilinir. İspiyoncu ise birinin sırları- nı, davranışlarını, düşüncelerini göz- leyip başkalarına bildirerek çıkar sağlayan bir kimse olarak gammaz demektir. ABD ve İslam düşman- larının haklarını savunduğu sözde gazetecilere bakın öncelikli görevlerinin ispiyonculuk olduğu kolayca anlaşılacaktır.
Bu Senatörler Kendi vatandaşları israil buldozerleri altında paramparça olurken Filistinli gazeteci ve karikatüristler katledi- lirken bir mektup yazdılar mı? 12 Eylül ve 28 Şubatlarda bu ülkede basın adeta buldozer- lerle çiğnenirken sesleri çıktı mı? Bilmeyen bu çoğunluğu Siyonist olanların gerçekten özgürlükçü sanacaktır.
Tamam, belki her devlet hasım gördü- ğü bir devlette oranın vatandaşlarından bir casusluk şebekesi oluşturup kullanabilir. Ajanlarının başına bir şey geldiğinde onları kollayıp korumaya çalışabilirler. Ama bunun da nezaket kuralları içinde olması gerekmez mi? Bu kadar açıktan yapılır mı?
Bence biraz da casus örgütün görgüsüz- lüğü var işin içinde. Senatörler daha mektu- bu yerine ulaştırmadan bunların yayınlama- sı tam bir aymazlık örneği.
Mesela her işbirlikçi aynı davranmıyor. Bazı işbirlikçiler bunu elinden geldiğince gizlemeye çalışıyorlar. Fakat zaman zaman da açığa çıkmasından endişelenmedikle- rini anlıyoruz. Diyelim ki, kuklasını Hakan Fidan'a kaptıran ABD kendine yeni bir kukla ararken açıkça bu benim yeni kuklamdır demediği gibi “Kukla” da beni ABD bu göre- ve atadı demiyor? Sadece atandığının işa- retleri ile anlayan anlıyor anlamayan da anlamıyor.
Sokak nâdisi çıkıp “biz olduğumuz süre- ce şuna, buna asla izin vermeyiz” deyince biz desteğini nerden aldığını anlıyoruz. Bu efelenmelerin arkasındaki iradenin “serok Obama” iradesi olduğunu anlıyoruz. Yoksa herkes onun etini budunu bilir. Arkasında kuklacı olmasa bir üfürüklük hali olduğunu herkes bilir. Ama efendisi ile görüştükten sonra sokakları içindekilerle birlikte ateşe vermeye davet etmesinden nasıl bir görev aldığı kolaylıkla anlaşılıyor. “Kukla”nın tam bir parti lideri edasıyla konuşması onun ger- çek bir başkan olduğu anlamına gelmiyor. Hâsılı kelam eskiden birinin ajanlığını, kuklalığını anlamak için belli araştırma veya çaba göstermek gerekiyordu. Çünkü işbir- likçiler kendini gizlemeye çalışırlardı. Ama şimdi işbirlikçiler nerdeyse işbirlikçi oldukları- nı gazetelere ilan vererek duyurmak istiyorlar.