Günlerdir ülkemizin en önemli gündem maddelerinden biri orman yangınları… Ülkemiz, nefes borumuz olan ormanlarımız cayır cayır yanıyor. Üzülmemek elde değil. Yılların, belki de asırların emeği bir anda kül oluyor. Asırlık çınarlar göz açıp kapayıncaya kadar tarihe karışıyor. Orman kenarlarında yaşayan köylüler, çiftçiler, hayvan yetiştiricileri, yoksul halkımız bu yangınlardan en büyük zararı görenler. Kameralardaki görüntüler, yanan ormanlar, yeşil alanlar, özellikle her şeylerini kaybetmiş, gözyaşları içinde ağlayan çaresiz insanlar iç yakıyor, gönüllerimizi dağlıyor.
Orman yangınlarının yol açtığı, açacağı kayıp çok büyük, telafisi çok zor. Bu yangınları söndürmek için herkes canla başla çalışıyor. Bu çabaları takdir etmek lazım… Bu çabalara destek vermek lazım… Kanaatimce bu yangınlar son elli yılın en kurak ve sıcak mevsimlerini yaşıyor olmamızdan kaynaklanıyor. Çünkü dünyanın her yerinde ana gündem orman yangınları. Ama eğer bu yangınlarda birilerinin parmağı varsa, bu durum kesin bir şekilde tespit edilmişse bu parmakları kırmak lazım. Bu affedilemeyecek bir suç. Türkiye’deki tüm halklara yönelik bir suç çünkü… Halklara ihanettir bu! Türk, Kürt, Arap, bu ülkede yaşayan, ormanlardan faydalanan herkesin hakkına tecavüzdür. Ayrıştırma taraftarlarına, orman yangınları üzerinden fitne çıkarma peşinde olanlara, ırkçı rantçılara fırsat vermeden suçlular bulunup cezalandırılmalı. Eğer gerçekten suçlu varsa tabii…
Evet, orman yangınları içimizi yakıyor ama başka bir yangın var ki orman yangınlarından daha korkunç, daha yıkıcı, tahribatı çok daha öldürücü ve uzun süreli… Ne yazık ki halk olarak o kadar derin bir gafletin, felç edici bir uykunun, uyuşukluğun kollarındayız ki bu korkunç yangının farkında bile değiliz. Bu yangından kaynaklanan yıkım bizi uçurumun kenarına getirdiği halde göremiyor, idrak edemiyoruz.
Evet, manevi yangından bahsediyorum. Evlerimizi, bacalarımızı, sokaklarımızı, çarşılarımızı, iş yerlerimizi, eğitim kurumlarımızı, devlet dairelerimizi sarmış olan, ruhlarımızı kasıp kavuran, ahlaki olarak bizi çökertmiş olan manevi yangından… Bu yangın her geçen gün büyümesine, gürleşmesine, söndürülemeyecek bir seviyeye yaklaşmasına, bizi yok olmanın eşiğine getirmesine rağmen duyarsız kalıyoruz. Bu korkunç yangın ilgisizlik, vurdumduymazlık, duyarsızlık, gaflet, cehalet kıvılcımlarının yardımıyla daha da büyüyor, bin bir başlı bir ejderha gibi ateş saçan yalımlarıyla azıcık kalmış fazilet, erdem, ahlak, edep, hayâ artıklarını da yutup yok ediyor.
Hazreti İsa’nın zalim Roma devletinden kaçan havarisine seslendiği, sitem ettiği gibi biz de Müslüman halkımıza, dindar aydınlarımıza, âlimlerimize sesleniyor, sitem ediyoruz; Nereye bu gidiş? Ne yapmalıyız sorusu neden gündemimizde değil? Bu manevi yangını söndürme, nesillerimizi yok edip cehenneme odun haline getirmesine engel olma mücadelesi neden gündemimizde değil?
Bu yangını kim söndürecek? Bu yangına odun taşıyanlara kim dur diyecek? İnsanlarımızı, nesillerimizi faizci, kumarbaz, içkici, yalancı, sahtekâr, dünyaperest, şehvetine düşkün, namazsız, cahil, güvensiz, dünyevi hırs ve çıkarları için her türlü günahı işlemeye hazır hale getiren bu yangın ne zaman gündemimize gelecek? Bu yangına odun taşıyan eğitim sistemiz ne zaman gözden geçirilecek, ıslah edilecek?
Evet, orman yangınları bizi üzüyor, kahrediyor ama tehlikesi çok daha korkunç olan manevi yangınlar çok daha üzüyor, korkutuyor, yaralıyor… Manevi yangınlar ne zaman gündemimize gelecek? İş işten geçmeden, geçmiş günahkâr toplumların başına gelen büyük musibetlerle, ilahi gazapla karşılaşmadan bu yangınları söndürmek için ne zaman harekete geçilecek? Manevi yangınları kim söndürecek?