Değerli Okurlar! İki haftalık bir aradan sonra tekrar beraberiz. İnzar Hac ve Umre Organizasyonu’nun Umre Programı’yla Mukaddes beldeleri, Mekke-i Mükerreme’yi ve Medine-i Münevvere’yi büyük bir özlemle ziyaret ettik. İslam nurunun doğduğu yerleri geri bırakmanın hüznü içerisindeyken siz değerli Müslümanlara kavuşmanın da mutluluğunu yaşıyorum. Bizi oraya götüren Allah’a hamd ederken, size kavuşturan Mevla’ya da şükürler ediyoruz. Ziyaretin tabiki en önemlisi, ta İstanbul’dan onu görmeye, onu istilam etmeye hazırlandığımız Kâbe-i Muazzama’ya olanıydı.
Her giden hacının veya mu’temirin mutlaka ifade ettiği gibi, “Görmekle söylemek bir olmaz, gidip görmek ve yaşamak gerek.” Allah’u Teâlâ’nın mübarek kıldığı; Peygamberlerin, Salihlerin ve müminlerin ziyaret etmek için kilometrelerce yolu zor ve sıkıntılara katlanarak katetmeye çalıştığı bir beldeyi, bir beyti ziyareti tabiki anlatmakla bitiremezsiniz, oradaki o hazzı tarif edemezsiniz.
Kabe’tullah, Mescid’ul Haram ve Mescid’un Nebevi’de yapılan ibadetlerin önemiyle ilgili hadis-i şerifleri görünce, insan orada durmak nedir bilmiyor. Düşünün Mescid’ul Haram ’da kılınan bir rekât namaz, onun dışında kılınan yüz bin rekâta; Mescid’un Nebevi’de kılınan bir rekât namaz ise onun dışında kılınan bin rekât namaza bedeldir, sevap olarak. Bu kârlı ticaretten nasiplenmek için insanlar tabiri caizse birbirleriyle yarışıyorlardı.
Böylesi önemli bir yeri ziyaret ederken de gerçekten iyi rehberler eşliğinde ziyaret etmek gerek. Nerenin ne olduğunu, hangi karış toprakta hangi vakıanın yaşandığını o mekân üzerinden yer gösterilerek dinlemek ayrı bir güzellik oluyor. Yoksa Suud yönetiminin özellikle o tarihi izleri silmeye çalıştığı yerlerden gerçekten bir şey anlayamazsınız. Örneğin Cennet’ul Baki’de hiçbir mezarın kime ait olduğunu bilemezsiniz. Hendek’te hendeğin nereye ve ne şekil kazıldığını çıkaramazsınız. Suud yönetimi bütün oralara iz bırakmayacak şekilde yollar geçirmiş ve konutlar yaptırmış.
İzleri silmenin asıl gerekçesi bunlara yönelik durup el avuç açarak şirke düşmek korkusuymuş! Bir noktaya kadar haklı olabilirler ama bunun aşırı olması Rasulullah ve onun güzide sahabelerine karşı bir saygısızlığa dönüşmüş durumda. Düşünün gece yarısı diğer Peygamber Sevdalıları’yla beraber Medine’ye vardık. Çantalarımızı otele attığımız gibi hiç durmadan Resulullah’a selam vermek için Mescid’un Nebeviye koştuk ve Kubbet’ul Hadra’nın karşısında durarak Resulullah’a salat ve selam getiriyorduk ki hemen biri geldi ve durmadan engel olmaya çalıştı. Sırtımızı Kubbet’ul Hadra’ya dönmeden de bizi bırakmadı. Ne zaman ki “sırtımızı Resulullah’a döndük” o zaman bizi bırakıp gitti.
Aslında Suud yönetiminin havaalanından tutun da şehir içine kadarki hacı ve mu’temirlere karşı tavrını ayrı bir yazı konusu etmek gerek. Allah’ın misafirlerine layıkıyla bir muamelenin olmadığını insan hemen fark edebiliyor.
Ama orada insan yine de her şeye “eyvallah…” deyip geçiyor; çünkü ibadetin dışında insanın ne cedelleşmeye ne de diretmeye zamanı oluyor. Müslümanların orada zihninde umre var, tavaf var, namaz var ve dua var. Bunlara yoğunlaşmak için yerdeki çer çöpe dikkat etmiyor. Pervaneler gibi Kâbe’nin etrafında dönerken hiç kimsenin yapıp ettikleri onu Beytin Sahibi’ni düşünmekten alıkoymuyor. Tavaftan Sa’y’a, duadan namaza, oradan önemli yerlere ziyarete ve bütün bunların içerisine dercedilmiş sohbetlerden başka bir şey düşünemiyor insan. Gece gündüz sadece O’nunla hemhalsın ve sadece O’nunla irtibattasın. Ne kadar güzel bir çalışma ne kadar güzel bir koşuşturma ve ne kadar güzel bir duygu!
Bütün bu manevi atmosferi yaşamak için daha önce de ifade ettiğim gibi rehber hocalar ve organizasyonların da etkisi vardır. Bu konuda İnzar Grup gerçekten iyi bir performans gösterdi ve gece gündüz ayaklar şişinceye kadar dolu dolu bir program yaşattılar. Tavaflar, Sa’ylar, namazlar, dualar, sohbetler ve geziler… Çok yoğun ve maneviyat yüklü bir iklim, bir atmosfer oluşturuldu. Emeği geçen herkesten Allah razı olsun! Allah-u Teâla gitmeyenlere de gitmeyi nasip etsin! Âmin!
Selam ve dua ile