İstanbul’da öğrencilere yönelik olarak kurulan Marifet Eğitim Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (Marifet Der) Fatih’te düzenlediği bir panel ile açılışını gerçekleştirdi. ‘İlimden marifete’ adıyla düzenlenen paneline yoğun bir katılımın olduğu gözlendi.
Moderatörlüğünü Nevvab Temel’in yaptığı panele konuşmacı olarak Gazeteci Yazar Abdulhakim Sonkaya, Araştırmacı Yazar Abdulkadir Turan, Arş. Gör. Siracettin Aslan ve Hukukçu-Yazar Necat Özdemir katıldı.
Özlem Ajans Sanatçılarından Nurullah da ezgi ve marşlarıyla panele renk kattı.
Her paneliste 15 dakika konuşma süresi verilirken ilk konuşmayı Gazeteci Yazar Abdulhakim Sonkaya gerçekleştirdi.
İlim sahibi olduğu halde marifet ehli olmayan kimse kördür
İlim ile marifet arasındaki ilişkiyi, kulak ile göz arasındaki ilişkiyi benzeten Sonkaya, “Kulak ilmi, göz ise marifeti esas alır. Buna göre marifet sahibi olup da ilim sahibi olmayan kimse adeta sağırdır. Aynı şekilde ilim sahibi olduğu halde marifet ehli olmayan kimse ise kördür. Hanefi mezhebine göre âmâ bir kimse imamlık yapamaz. Ancak müezzinlik yapabilir. Demek ki marifeti olmayan âlim ancak müezzindir. Sadece kulağa hitap edebilir.” şeklinde konuştu.
İlmin sembol, marifetin ise sima ve nişan olduğunun altını çizen Sonkaya, “İlim düşünce, marifet ise duygudur. İlim sezgi, marifet ise farkındalıktır. İlim bilmek, marifet ise tanımaktır. Arif olmayan âlim münker; âlim olmayan arif ise cahildir. “İlimden marifete” bir seyir izlemek işte bunlar arasında dengeyi ve bütünlüğü sağlamaktır. Bu da insan-ı kâmil olmanın sırrıdır.” dedi.
Müslüman edebiyatçılar edebiyatı insani ve İslami tekemmülün aracı olarak gördü
Batılıların Literatür dedikleri edebiyatın İslam dünyasında hep irfanla anıldığını ifade eden Hukukçu-Yazar Necat Özdemir ise, “Müslüman şair ve edibler, edebiyatı insani ve İslami tekemmülün aracı olarak gördü. Müslüman öncüler aynı zamanda birer edib olup, sosyal ve siyasal gelişmelere de edeb nazarıyla yaklaşmanın örnekliğini gösterdiler.Her şeyde yaratıcının imzası ve mührünü görmek ve varlığın sırrına ermek şeklinde nitelenebilecek irfan, yüzyıllarca Müslüman edebiyatının merkezinde yer aldı.” diye konuştu.
Nice dersler latif anlatımlarla akıl ve kalplere işlendi
“Bu edebiyat, nice Leyla ile Mecnunları, Mem û Zîn’leri, Zembîlfıroşları meyve verdi” diyen Özdemir, “Nice hakikatler ve ulvi hasletler şiir ve öykülere dantel dantel nakşedildi. Nice dersler latif anlatımlarla akıl ve kalplere işlendi. İnsan olmanın, İslam olmanın ilim ve irfanı, en güzel, yalın ve duru anlatımlarla ana sütü gibi nesilden nesile içirildi. Zembîlfıroş öyküsü bunlardan biri olarak yüzyıllarca derviş ve halk ozanlarının anlatımlarıyla günümüze dek anlatılageldi. Hayatın geçiciliği, dünyanın aldatıcı cazibesi, el emeği, aileye bağlılık, hakiki aşk ve iffet bu öyküde tekrar tekrar hayat buldu. Edebiyatla irfan en güzel buluşmalarından birini gerçekleştirdi, sokak sokak dolaşıp sepet satan Zembîlfıroş’un serüveninde... Hazreti Yusuf ve İbrahim Ethemlerin övülen hasletleri dilden dile, coğrafyadan coğrafyaya yankılandı.” ifadelerini kullandı.
Her hayat tarzı bir kimliğin yansımasıdır
Çağın en büyük felaketinin herkesin birbirine benzemesinin yol açtığı bir kimliksizlik olduğunu belirten Araştırmacı Yazar Abdulkadir Turan, Kutuplardan Ekvatora, Budistinden Müslümanına herkes aynı görünüyor. Böyle bir ortamda kimlik bilinci ayrı bir önem kazanıyor. Müslüman öğrenci için de “Ben kimim?” sorusuna cevap vermek Müslümanca bir öğrencilik için zorunlu oluyor. Her hayat tarzı bir kimliğin yansımasıdır. Müslüman öğrencinin de hayat tarzı Müslüman olmasının bir karşılığıdır. Öğrenci veya memur olmak, Müslüman kimliğini ertelemeyi, zayıflatmayı, örtmeyi gerektirmiyor. Aksine öğrenciliğin, memurluğun veya diğer işlerin İslam ana kimliği altında düzenlenmesini gerektiriyor. Bir yazılı kimlik vardır, bir de yaşanan kimlik. Müslüman öğrenci; Hıristiyan öğrenci, Budist öğrenci, liberal öğrenci, sosyalist öğrenci gibi yaşayamaz. Müslüman öğrencinin yaşamı onun kimliği olacaktır.” dedi.
İslamî şiarları üzerimizde taşımak gerekiyor
“Ben Müslümanım” demenin yeterli olmayacağının altını çizen Turan, “Giyim, söz ve davranışlarımızın “Sahibim Müslümandır” diye ilanda bulunması icap ediyor. Diğer bir ifadeyle İslamî şiarları üzerimizde taşımak gerekiyor. Bir toplum için en büyük ayıp, şiarlarını sadece kadınlara taşıtmalarıdır. Ne yazık ki öyle bir ayıp içindeyiz. Sadece kadınlarımızın (başörtüleri ile) İslam olduğumuzu ilan etmelerini istiyoruz. Şiar taşıma cesaretinde bulunmuyoruz ya da böyle bir sorumluluğumuzun olmadığını düşünüyoruz.” şeklinde konuştu.
“Bilimler, meydana geldiği toplumun dünya görüşünden ayrık değildir”
Günümüz dünyasında bilimsel bilginin özelliklerine değinen Araştırma Görevlisi Siracettin Aslan da, “Dünya görüşü, umumi anlamda insanın bilimsel ve teknolojik faaliyetlerin de dahil olduğu araştırma sahalarındaki çabaların, görünmeyen veçhesini teşkil eden yapısal bir bütünlüğe karşılık verir. Bu anlamda dünya görüşü, hakikatin doğrudan zihindeki görünümüne tekabül eder. Dolayısıyla dünya görüşü, bir bakıma bilimsel zihniyetin ve idrakin trasendal (metafiziksel) arka veçhesini yansıtır. Bu bağlamda bilimler tarihi boyunca üretilen bilimler, meydana geldiği toplumun veya bilim cemaatinin dünya görüşünden ayrık olmadığı malumu ilamdır. Bilimsel araştırmaların nihayetinde erişilen sonuçların kavramsallaştırılması da, bu süreçte etkinliği olan bilim cemaatinin ve onların tefekkür dünyalarının bir bakıma adlandırmasıdır.” şeklinde konuştu. (M. Erkan Yavuz - İLKHA)