Çözüm sürecinde kritik eşiklerden birine gelinmiş durumda.
Arada bir sıkıntılı durumlar ortaya çıkıyordu; ama bu kez durum daha ciddi.
Hükümetin, Öcalan üzerinden süreci yönetme gayretinin sürekli bir yerlerde tıkanması, sürecin yol kazalarından olarak yansıtıldı uzun zaman. Ama mesele ne “yerel birimlerin inisiyatif kullanması” idi ne de kontrolden çıkmış birimlerin eylemleriydi.
Kontrollü ve yoğunluğu uluslararası istihbaratın gözetiminde planlanan bir sıcak ve soğuk savaş söz konusuydu.
Son aşamalara gelindiğini düşünüyordu hükümet.
Kandil, “güzel şeyler” olmasını bekleyen hükümeti yine hayal kırıklığına uğrattı.
“Birileri” adına süreci sabote etme görevi verilen isimlerin açıkça Öcalan'ı hedef alması ve Kandil'e “doğru yoldasın” mesajı göndermesi perde gerisindeki büyük savaşı kısmen açığa çıkardı.
Cengiz Çandar ve Özgür Gündem atışması da içinde bu meseleyi barındırıyor.
Gazetenin Çandar'a tepkisi oldukça sertti.
“Yıllarca AKP'nin baş destekçisi olan Çandar, Kürt Halk Önderi Öcalan'ı ‘AKP'nin elinde kart, koz' gibi gösterme hadsizliğine yeltendi. Çandar'ın yazısı, olası çözümden duyulan rahatsızlığın ibretlik vesikası niteliğinde” ifadeleri kullanıldı.
Cengiz Çandar'ın cevabı da en az gazetenin suçlamaları kadar sertti.
“AKP trollerinden aşina olduğumuz bir dille yazılmış olan ‘andıçvari' bu ‘açılım'ın Özgür Gündem'de yer alması, HDP'nin ‘Türkiyelileşme açılımı'nın nasıl olacağını daha da meraka değer hale getiriyor” dedi.
C. Çandar ve H. Cemal gibi isimlerin ısrarla Pkk'nin silah bırakmaması yönünde açıklamalar yapmaları ve hem HDP hem de Kandil ile sıcak ilişki içinde olmaları müzakere sürecinin uluslararası bir alana çekildiğini gösteriyor.
HDP içerisinde Öcalan'dan çok Kandil'e yakın isimlerin olması ve son zamanlarda çok fazla “batı”da görünmeleri işin farklı boyutlara geleceğini zaten gösteriyordu.
Elinde silah bulundurmasına rağmen Kandil'in açıktan Öcalan'ı hedef alamaması HDP üzerinden güç gösterisine girmesine sebep oluyordu.
Şimdi önümüzde kritik bir seçim süreci var.
HDP içerisinde şimdiki kadroların tasfiyesini Öcalan isterken, Demirtaş'ın yerinde kalması konusunda farklı güçlerin etkisi söz konusu.
Hatip Dicle'nin heyete eklenmesinin ise Öcalan'ın talebi doğrultusunda olduğu biliniyor.
Şimdilik “soğuk savaş” olarak devam eden sürecin “iç güvenlik paketi”ne endekslenmesi ve Demirtaş'ın “meclisi kilitleyecek muhalefet”ten söz etmesi, bunun yanı sıra Erdoğan'ın hükümetin açıklama yapmasını beklemeden pakete destek vermesi iplerin biraz daha gerileceğini gösteriyor.
Birbirinden farklı hesapların çekiştiği, çatıştığı bir alan oluşmuş durumda.
Öcalan, Hükümetin konjonktürden dolayı ortaya çıkan desteğini arkasına alarak Kandil'in yapısına müdahale etmek ve tekrar örgüte hâkim olmak istiyor.
Hükümet yeni bir vizyonla bölgede söz sahibi olmanın yollarını arıyor, bu arada birçok yerde birçok güçle çekişmeye giriyor. Kürt sorununu çözmüş olmanın vereceği özgüvenle daha büyük atılımlar yapacağını düşünüyor.
Barzani, “Bağımsız Kürdistan” fikrini hayat geçirebilmek için büyük güçlerden çok elinde silah bulunduran Pkk engelini aşması gerektiğini biliyor ve şartların zorlamasıyla Türkiye ile bir ittifak halinde görünüyor. Mesela Şengal'de oluşturulan “kanton”un Barzani'nin otoritesine zarar vermekten başka bir işlev görmeyeceğini herkes biliyor.
Amerika ve Avrupa, Türkiye'ye karşı gerektiğinde kullanmak istediği bir sopanın elinden gitmesini istemediği için Pkk'nin silah bırakmasını istemiyor.
Tüm aktörler bu mayın tarlasının farkında ve herkes şimdilik kışkırtıcı hamlenin başkasından gelmesini bekliyor. Ama bunun ne kadar süreceğini de kimse kestiremiyor.