Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından gündeme getirilen yeni anayasa tartışmaları hakkında İLKHA muhabirine konuşan MAZLUMDER Genel Sekreteri Avukat Kaya Kartal, yeni anayasa metni hazırlanmadan önce, öncelikli olarak nasıl bir devlet anlayışının tahayyül edildiği; yargı, meclis, bürokrasi, ordu ve diğer kuruluşların yetkilerinin ne olacağı, toplumun taleplerinin karşılanıp karşılanmayacağı gibi konular netleştirilmeden yeni anayasanın tartışılmasının anlamsız olacağını ifade etti.
Yüzde 90'ının Müslüman olduğu bir ülkede 40 yıldır Kemalist zihniyet tarafından dayatılan darbe anayasalarının hüküm sürdüğünü ve "değiştirilmesi teklif dahi edilemez" denilen kanunlar sebebiyle yapılan her türlü değişikliğin anlamsız olduğunu vurgulayan kartal, özgün ve halkın taleplerini esas alan bir anayasa çalışmasının yapılması gerektiğini kaydetti.
"Nasıl bir devlet hayali olduğu netleştirilmeden anayasa tartışması yapmak anlamsızdır"
Kartal, "Anayasa tartışmaları gündeme geldiğinde temelde anayasa değiştirilmeli mi? Nasıl bir anayasa olmalı? şeklinde sorular sorulabilir. Eğer bir anayasadan bahsediliyorsa öncelikle 'nasıl bir devlet istiyoruz?' sorusuna cevap vermek gerekir. Bu soru şu açıdan önemlidir. Türkiye tecrübeleri açısından bakıldığında son iki anayasanın (1960-1982) darbe anayasaları olduğunu biliyoruz. Burada bir konsensüs (genel görüş, uzlaşma) arama ihtiyacı olmadı. Zaten darbeci iradenin ortaya koyduğu bir devlet ve toplum anlayışı vardı. Buna göre hukukçulara bir perspektif (bakış açısı) çizildi ve onlar da yazdılar. O hukukçuların önüne başka bir perspektif konulsaydı ona dair de bir anayasa yapılabilirdi. Veya bugün ABD anayasaları ya da İngiltere ile ilgili anayasa tartışmaları gündeme geldiği üzere 170-180 madde değil de daha kısa ama devletin şeklini ve kurumlar arası irtibatı belirleyen ilkesel bir metin gündeme gelebilirdi. Bunların hepsi teknik olarak mümkündür. Ancak dediğim gibi öncelikle nasıl bir devlet hayalimiz var? Toplum ve devlet ilişkileri nasıl olacak? Buna dair bir karar vermek gerekir. Bu kararı vermeden anayasa tartışması yapmanın anlamsız olduğunu düşünüyorum. Neticede bu metni hazırlayacak olan hukukçular bu perspektife göre hazırlayacaklar. Bu da siyasi irade ve sonrasında toplumsal iradeyle yasalaşmış olacak." dedi.
"Kurumlar arasındaki ilişki ve yetkiler belirlenmeli"
Yapılacak anayasanın muhakkak belli denge, denetleme noktasında ilkeleri barındırması gerektiğini kaydeden Kartal, yönetici ile yargı arasındaki denge ve bunların denetlenmesi, toplum ile yöneticiler arasındaki ilişki, bürokrasi ile siyasiler arasındaki ilişki, bürokrasi-meclis ve yargı arasındaki ilişki, bunların sınırları ve yetkilerinin net olarak ortaya konulması gerektiğini söyledi.
"Çağdışı bir grubun arzularını esas alan bir anayasa var"
Kartal, "Maalesef bugüne kadar yapılan tartışmalarda bunlardan ziyade mevcut anayasa metni esas alınarak buna yönelik bir takım yama nitelikli çalışmalarla bugüne kadar geldik. Bugün bu meselenin yeniden gündeme gelmesinin nedeni yapılan değişikliklerin yeterli olmayışımdandır. Darbe anayasası dediğimiz bir yasa hâlâ yürürlüktedir. Her ne kadar dönemsel olarak çok sayıda değişiklik yapılsa da bu anayasa hâlâ darbe ve darbecilerin mantalitesini (düşüncesini) taşıyor. Onların arzuladığı devlet modelini hâlâ ayakta tutuyor. Bu da çoğunlukla toplumun aleyhine, bir takım kendilerini elit gören veya Kemalist diyebileceğimiz ve bugüne dair söyleyecekleri bir şeyleri kalmamış, çağdışı bir grubun arzularını esas alan bir metin olarak önümüzde duruyor. Her ne kadar değişiklik yapılırsa yapılsın temel soruna dair bir çözüm içermediğinden değiştirilemez maddelerin başlangıç kısmında olması bu anlamdaki düşünceyi ortaya koyuyor. Bu değiştirilemediği için ne yapılırsa yapılsın aslında ortada bir değişiklik olmuyor." diye konuştu.
"İslam'a dair taleplerinin de dikkate alındığı bir anayasa gündeme gelmelidir"
Türkiye toplumunun geniş bir mozaik içerdiğini ancak bu genişliğe rağmen toplumun ciddi bir ağırlığını oluşturan kesimin Müslümanlar olduğunu hatırlatan Kartal, yeni anayasada toplumun taleplerinin karşılanması noktasında dikkat edilmesi gereken hususları şu şekilde aktardı:
Özellikle 1960 ve 1982 anayasasında kasten göz ardı edildiğini düşünüyoruz. Zaten temel dayanak laik bir devlet anlayışı üzerinden yürüyor. Böyle olunca da görmezden gelinen çok büyük bir kitle oluyor. Bu insanların çeşitli talepleri var. Eğitime dair talepleri var ama laik devlet ilkesi üzerinden bu talepler otomatikman göz ardır ediliyor. Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile birlikte bu taleplerin tamamına ket vurulmuş durumdadır. Neticede bir de bu insanların inançlarından kaynaklanan yargı tasavvurları ve talepleri var. Kendi hukuklarına göre yargılanmak istiyorlar. Ancak buna da müdahale eden bir sistem var. Artık dünyada dahi Müslümanlar kendi özel hukukları söz konusu olduğunda kendi hukuklarını batılı devletlerde icra edebilirken Türkiye'de çok katı bir şekilde Fransız tipi katı laik anlayışın dayanağıyla kesinlikle konuşulamaz, tartışılamaz hususlar gibi algılanıyor. Hâlbuki çok basit bir perspektif (bakış açısı) değişikliği ile ilgili bir şeydir. Miras Hukuku, Aile Hukuku, hatta alacak-verecek ilişkilerinde taraflar kendi hukuklarını seçmek istiyorlarsa seçebilirler. Buna dair aslında modern hukuk içerisinde gelişmiş yöntemler var. Tahkim dediğimiz yöntemi seçerek insanlar istediği hukuku uyuşmazlıklarında uygulayabilirler. Ancak bu da ayrı bir bilinç gerektiren bir konudur. Bunun dışında insanlar tabi olmak istedikleri hukuku seçmek istiyorlarsa devletin aslında burada söyleyeceği sözünün olmaması gerekiyor. Bu talepler artık göz ardı edilmemelidir. Bugün bütün toplum kayıtsız şartsız faize yönlendirilmiş durumdadır. Alternatif yöntemler geliştiriliyor ama genel sistem içerisinde gelişen yöntemler olduğu için çok ciddi bir ivme kazanamıyorlar. Bu da ticari anlamda tercih edilebilir olmaktan uzak oluyor. Onun için insanların sosyal hayata dair Müslümanca talepleri ya da İslam'a dair taleplerinin de dikkate alındığı ve en azından bu anlamda artık seçme hakkının olduğu bir anayasa gündeme gelmelidir.
"Anayasanın içeriği samimi olarak tartışılmalı"
Şu anda gündemde olan yeni anayasa tartışmasının gerçek bir gündem mi suni bir gündem mi olduğunu bilemediklerini ve devlet yetkilileri tarafından bu konuyla ilgili fikirlerinin de alınmadığını söyleyen Kartal, son olarak şu ifadeleri kullandı:
"MAZLUMDER olarak daha önce bu meseleler gündem edildiğinde çeşitli taslaklar sunduk. Yaptığımız birçok açıklamada da zaten anayasa kaynaklı sorunlara değinmeye çalıştık. Yine bizden bu konuda bir talep olursa tekrardan eski çalışmaları güncellenerek yeni metinler sunabiliriz. Bu metinleri yazmak bu anlamda çok kolay ama karar verilmesi gereken önce nasıl bir devlet arzulanıyor? Nasıl bir hukuk düzeni arzulanıyor? Nasıl bir bürokrasi arzulanıyor? Ordunun devlete müdahalesi, görev ve yetkileri ne olacak? Bunların oturulup detaylı bir şekilde samimi olarak tartışılması gerekiyor. Bunlara karar vermeden sadece birbirimizi oyalamış ve topluma umut pompalamış oluruz. Neticede bu tartışmalar 40 yıldan beri yapılıyor ve ufak tefek rötuşlardan öteye geçilemedi. Bunun ötesine geçmenin yolu öncelikle karar vermektir."