Türkiye'de son on yıldan beri olumlu gelişmeler yaşandı. Devlet'in toplumla barışması istikametinde önemli adımlar atıldı. Hak ve özgürlükler alanında eskiye göre hayal edilmeyen gelişmelere tanık olduk. Ekonomik sahada ulaşılan seviye dünyayı kıskandıracak noktaya ulaştı, denilebilir. Bütün bu olumlu icraatların hakkını teslim etmek gerekir.
Ancak kaydedilen bu iyi gelişmelerle beraber bazı sorunlar hâlâ çözüm bekliyor. Kimi alanlarda ise eskiyi andıran uygulamaların geri döndüğünü görüyoruz. Çünkü iş temelden çözülmediği için sistem sorun üretmeye devam ediyor. Bazı konular yarım bırakıldı. Kürt sorunu ve diğer bazı dini özgürlükler alanında yapılanlar tamamlanmadığından sanki hiçbir şey yapılmamış görünümünü veriyor. Bir işi yarım bırakmak, onu hiç yapmamaktan daha kötü bir manzara oluşturuyor. Kötü niyetli kişiler ve dış odaklar da bu noktadan hükümeti topa tutarak, korku ve endişe atmosferi oluşturmaya çalışmaktadırlar.
Özellikle 15 Temmuz'dan sonra gelişen süreçte olup bitenler işin asıl mecrasından çıkarılmak istendiği görüntüsünü veriyor. İlan edilen OHAL kapsamında kamu görevlileri için başlatılan soruşturmalar neticesinde açığa alınan kişi sayısı yüz bini aşınca, ister istemez kuşku ve korkular meydana geldi. Bütün devlet memurları açık veya gizli bir korku içine girdiler. Peş peşe yapılan operasyonlar kamuoyunda belli ölçüde bir tedirginliğin kaynağı olmaya devam ediyor. Hükümet bu endişe ve korkuları giderecek adımlar atmada gecikirse durum daha da ciddi bir boyut kazanabilir.'Haklı' olarak başlanılan bir işte ‘haksız' konuma düşme tehlikesi görmezden gelinmemeli.
Aslında FETÖ, PKK ve diğer terör örgütlerinin belli bir toplumsal tabanlarının olduğu bilinen bir gerçek. Hiç bir hareket toplumsal desteğe sahip olmadan yaşayamaz çünkü. Hükümetin, bu örgütlere destek sağlayan tabanı cezalandırmak yerine, onları kazanmaya çalışması ve bu tür yapılara destek sağlamaya yönelten sebepleri tesbit ederek asıl onları ortadan kaldırmak için çalışmalar yapması doğru olandır. Kurbanları cezalandırmak sorunu çözmez. Yani, bataklığı kurutma işine ağırlık verilmeli. Dört seçimi peş peşe kazanmış bir partinin bu gerçeği anlamak istememesi düşündürücüdür. Bir güç zehirlenmesi yaşandığı iddialarının doğru çıkmamasını, temenni ediyoruz.
Hükümet, Irak ve Suriye sahasında gecikmeli de olsa bazı adımlar attı, atıyor; ama çok dikkatli olunması gerektiği açıktır. İçeride ciddi tehlikelerle boğuşurken dışarıda da enerjinizi tüketecek tasarruflara girişmek akıllıca değildir. Hükümet içeride de, dışarıda da itidal çizgisini korumak, adalet ilkesinden de asla taviz vermeden mücadeleyi sürdürmek zorundadır. İntikam hırsıyla, öfkeyle hareket etmek muhaliflerin eline meşru gerekçeler sunar, hakkınızdaki idiaların da doğruluk ihtimalini güçlendirerek siyasal ve toplumsal desteğinizi zaafa uğratır.
Ülkede yaşanan değişiklikler elbette bazı sancılar doğuracaktır. Ancak gelişmelerin seyrinin nereye varacağının hesabını iyi yapmak gerekir. FETÖ ile mücadelede detaylara değil; asla, öze yoğunlaşmak gerekir. Devletin PKK ile yaptığı mücadelede düşülen hataya düşülmemeli.'Her kürt PKK'lidir' mantığının PKK'yi güçlendiren en büyük sebep olduğu unutulmamalıdır. FETO ile girişilen mücadelede de aynı yanlış mantığın işlemesine izin verilmemelidir.
FETÖ operasyonlarında yaşanan mağduriyetlere bigane kalamazsınız. İsminde ‘adalet' sıfatını taşıyan, kurucuları dindar ve muhafazakar olan bir yapının haksız uygulamaların adresi olmaması gerekir.
Terörle mücadeleyi doğru ve adil bir şekilde çözmekten korkmayınız. Asıl korkulacak şey, mazlumiyetler oluşturmaktır. Mazlumun ahından sakının ,zira mazlumun duasıyla Allah arasında perde yoktur.