Danışman deyip geçmemek gerekir. Danışman, bulunduğu makamın eli, gözü, kulağı ve hatta beynidir. Her danışman, gücüne ve becerilerine göre bulunduğu makama rengini verir. Danışman, görev yaptığı makamın veya kişinin mahremidir. Çünkü onun haremine girecek kadar hak ve yetki ile donatılır. Burada önemli olan, danışmanın bu konumunu nasıl kullanacağıdır.
Konumuz, Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Berat Albayrak'ın McKinsey Danışmanlık Şirketi ile yaptığı anlaşma. Buna göre anılan kurum, 16 bakanlıktan temsilcilerin de bulunduğu ve hükümetin hedeflerini ve elde edilen sonuçları Maliyet ve Dönüşüm Ofisi üzerinden kontrol edecek.
Gelen eleştiriler üzerine de Albayrak dedi ki; “McKinsey'in icraat fonksiyonu olmayacak.”
Doğrudur. Ama mesele, McKinsey'in icraatın başında olup olmaması değil, icraata nasıl bir yön vereceğidir.
Bu karara itiraz edenlerin gerekçesi McKinsey'in niteliği değil, güvenilirliğidir. Çünkü bakanlığa bir bostan korkuluğu değil, danışman ve danışmanlar alıyorsunuz. Bu danışmanlara da elinizde ne kadar belge ve bilgi varsa, vermelisiniz ki, sizin için veya sizinle birlikte yahut sizin adınıza yakın, orta ve uzun vadeli planlar yapabilsinler. İşte sözün burasında Albayrak'a şu soruları soruyor kamuoyu:
Örneğin, Türkiye açısından McKinsey'in Ali Yazıcı'dan (Sayın Cumhurbaşkanına danışmanlığının sabık danışmanı) daha güvenilir olduğunu söyleyebilir misiniz?
McKinsey'in elde edeceği her şeyi Amerika makamlarıyla paylaşacağı ve bunu da bir vatani görev aşkıyla yapacağı, sizce de şüphe götürmez bir gerçek değil mi?
Bizim ülkemizin bilim adamları bu ihtiyacı karşılayamayacak kadar mı geridir?
Dikkat edilirse, geri kalmış, müstemleke ve yarı müstemleke ülkeler çok konuda birbirine benzerler. Bu ülkelerin büyükten küçüğe bütün makamları danışmanlığı büyük ölçüde ulufe gibi görürler. Bu nedenledir ki, birçok danışmanın işi sadece aydan aya maaş almak bolca şaklabanlıktır. Türkiye'de bunlardan biridir. Danışmanlık gibi mahrem bir konuda bile dışarıya el açıyor.
Yetkililerin, danışmanlığın kimlere neye mal olduğu üzerinde durup düşünmeleri gerekir. Dünya tarihine bakıldığında, beyliklerden imparatorluklara kadar yükselen toplumlarda olduğu gibi, imparatorlukların tarihin çukuruna yuvarlanmalarında da danışmanların doğrudan bir etkisi var. Ki bunun da en canlı ve en kanlı örneklerinden biri de Osmanlı Devleti'dir.
McKinsey'i kızlarağasına benzetmesine gelince… Tarihte kimi sultanlar, paşalar ve varlıklı kişiler, hadmedilmiş erkekleri saraylarında, evlerinde, mahremlerinde çalıştırırlardı. Böylece onların olası cinsel tecavüzlerinin de önüne geçmiş olurlardı. Osmanlı'nın hareminde de bunlardan çok sayıda vardı. Hatta her grubun başında bir hadımağası ve hepsinin de başında kızlarağası olurdu.
Saraylılar böylece haremlerini hizmetçilerinin muhtemel tecavüzlerinden koruyorlardı, ama diğer kötülüklerine ve hatta ihanetlerine engel olamıyorlardı. Nitekim buna dair de çok örnek var. Çünkü tecavüz türlü türlüdür. Her türlü hak ihlali birer tecavüzdür; cinayet, hırsızlık, yalan ve iftira gibi. Bu durumda McKinsey için üzerinde durulması gereken husus: Kendileriyle paylaşılacak olan belge ve bilgileri üçüncü kişilere verip vermeyecekleri ve dolayısıyla danışmanlık hizmetini Türkiye'nin yararından çok, zararına kullanıp kullanmayacaklarıdır.
Bize göre, McKinsey ve benzeri kurumlar bir danışmanlık şirketinden çok daha ötededir. Daha açık bir ifade ile küresel güçlerin öncü birlikleridir. Ehliyet ve liyakatlerini iyiye değil, kötüye kullanırlar. Dolayısıyla bu gibi kuruluşların geri kalmış, müstemleke ve yarı müstemleke ülkelere sağlayacakları hiçbir yarar olmaz, ama verecekleri zarar büyük olur.