Stalinist bir zihniyete sahip PKK, kendi dışındaki bütün oluşumları yok sayma ve imha etmeye çalışma stratejisinden vazgeçmiyor. Bu gidişle vazgeçmeyeceğe de benziyor. Meşru hiçbir ahlaki sınır tanımayan örgüt, meşruiyeti, terör ve katliamda arıyor.
Bu minvalde yaptığı hamleler başarıya ulaşırsa, hemen bu hareketi, “görkemli bir serhıldan” olarak nitelerler. Eğer bir başarısızlık durumu söz konusu olursa veya kamuoyunda ciddi bir tepki oluşursa, bu sefer de işledikleri melun cürümleri “provokatörler” isimli meçhul üçüncü bir adrese havale ederler. Bunlar provokatör kelimesini öğrendikleri günden beri, artık işledikleri her cürüm onlar için sıradanlaştı.
S. Demirtaş'ın, iki tarafın içine sızmalar olmuş olabileceği yönündeki beyanı, köstebek yuvasına dönmüş PKK yapısının içler acısı halini göstermektedir. PKK içine sızma, istisnai bir durum değil, sıradan bir vakadır. Demirtaş bir yandan bu açıklaması ile bir gerçeğe işaret ederken, HÜDA PAR'ı da aynı kategoriye sokmaya çalışıyor. Oysa Müslüman halk evinde iken saldırıya uğramıştır. O halde Demirtaş'ın açıklamaları ancak PKK yapısı için geçerli olabilir ve bu durum HÜDA PAR için bir itiraftır. “Hırsız, herkesi kendisi gibi bilir” kaidesince, Müslüman halkı da kendileri gibi biliyor veya öyle göstermeye çalışıyor.
Alenen delilleri ile işlenen katliamların ve talanların faili PKK olduğu halde, yapılan açıklamalarda daima suç başkalarına yıkıldı. Yalanı, “propaganda” adı altında he şekliyle meşru gören bir zihniyetten zaten başkası da beklenemez. Çünkü Marksist zihniyette yalan, verilen mücadelenin ayrılmaz ve bir parçası ve en hayati metotlarından birisidir. Tabii minareyi çalan, kılıfını da uydurmasını bilir. Yalanın ismi de propaganda oluvermiştir.
Bu gün yapılan rol dağılımı çerçevesinde her PKK yetkilisi ayrı bir telden çalıyor. Kimisi iyi adamı oynarken, kimisi de kötü adamı oynamaktadır. Kim, nerede tutturabildiyse...
En son Cizre'de dindar insanlara karşı bir katliam ve arındırma harekâtına girişildi. Oynadıkları “Hacivat – Karagöz” oyunu çerçevesinde, uydurdukları kanton söylemi zırvaları ile Cizre'yi ve özellikle bazı mahalleleri parsellemek istemektedirler. Bu alanlardaki dindar insanları kendileri için tehdit olarak gördükleri için kadın çocuk demeden imha etmeye çalıştılar. Kadınları ve çocukları yakmaya çalışan Zerdüşt zihniyet, beklemedikleri bir direniş ile hezimete uğrayınca bu sefer bulanık suda balık avlamaya çalıştı. Olayı manipüle ettiler. Kendilerini saldırıya uğrayan taraf olarak göstermeye çalıştılar. Oysa olayların büyük bir kısmı basına yansıdı ve gerçeğin fotoğrafını cümle âlem gördü. Buna rağmen hiç utanmadan, ortadaki fotoğraf ve görüntülere rağmen, 90'lı yılların bayat yalanlarına sarıldılar. 9-10 saat ortalıkta görünmeyen ve onlara katliam yapma fırsatı sunan, olanlara göz yuman, “seni görmedim” mantığı ile hareket eden devlet ile HÜDA PAR'ı işbirliği yapmakla suçlamaktadırlar.
Oysa her şey ayan beyan ortadadır.
PKK cenahından kimileri bu rezil olayları övmezken, kimileri ise bu saldırıları, “görkemli bir serhıldan” olarak nitelemektedir. Her kafadan bir ses çıkmakta ve zihinler bulandırılmak istenmektedir.
Selma Irmak, Cizre'de yapılanların bir parti politikası olduğunu belirtmekte ve açıkça bu çetelere sahip çıkmaktadır. KCK, durmadan açıklama yapmakta ve eski kokuşmuş zihniyetini, Kürtleri yıkıma sürükleyecek söylemlerini pervasızca sürdürmektedir. Hala çeteler, katliama davet edilmektedir.
Şunu belirtmek lazımdır ki, olaylarda ölen veya tutuklananlara sahip çıkmak demek, olayları olduğu gibi üstlenmek demektir. Hem “olayları provokatörler yaptı”, diyorsunuz, hem de ölenlere ve tutuklananlara sahip çıkıyorsunuz. Olayları yapanlar bunlar olduğuna göre, provokatörler de bunlardır. “Su testisi suyolunda kırılır” misali, bu olaylar çıkarıp bedelini ödeyenlere niye sahip çıkıyorsunuz? Evet, Selma Irmak'ın, çetelere sahip çıkıp, “bu bir parti politikasıdır” demesi, aslında fotoğrafın gerçek yüzüdür. “Başarırsanız bizdensiniz, mahkûm olursanız provokatörsünüz” mantığı, artık kamuoyu için hiçbir anlam ifade etmiyor.
Müslüman halk bu bölgenin bir gerçeğidir. Herkes sorumlu davranmalı, olan realiteyi zorlama yolu ile değiştirmeye kalkışmamalıdır. Zorlamalar, kırılmaları beraberinde getirir. Bu arada, şehadet yemini içmiş on binlerce insanın olduğunu zalimlere hatırlatıyor ve akıl dışı maceralardan vazgeçmeye çağırıyoruz.
Herkes şiddet ve baskıdan uzak bir şekilde halka projelerini arz etmeli ve halkı hakem olarak tayin etmelidir. Davasını arz etmeli ve insanların düşünce ve tercih hakkına saygı göstermelidir.
Herkes, sorumlu davranmalı ve bedelleri ağır olacak söz ve eylemlerden kaçınmalıdır. Maddi hesaplarla Müslüman halkımızı ezmeyi kafalarına koyanlara bir gerçeği bir kez daha hatırlatmak isteriz:
“Tüm takdirlerin üzerinde olan yüce bir takdir vardır.”
Halkımız Müslüman'dır ve kanton safsataları ile halkımızın huzur ve sükûnetini bozmaya kimsenin hakkı yoktur.
“Siz dağa doğru ne söylerseniz, dağdan size dönen yankı aynı olacaktır.”