Yeryüzünü inşa etmek ve insanlığa önder olmak isteyen bütün yapıların başarısı 3 ana etkene bağlıdır.
*Nitelikli, donanımlı insan gücü ve bunun idaresi. Alim, mühendis, doktor, idareci, teşkilatçı… hepsini kapsar.
*Bilgi; maddi-manevi bütün bilgi ve ilim dalları.
*Ekonomik güç. Para, altın, arazi, mal, alınıp satılabilen her şey.
Bu etkenlerden birinin eksik ya da yeterli olmaması halinde saç ayağı eksik kalır ve dengede durmaz. Salt bir bilginin hiçbir kıymeti yoktur. Cahillerden oluşan yığınlarla hiçbir şey yapılamaz. âlim ve kalifiyeli insanlardan müteşekkil bir yapının ekonomik gücü yok ise çok da bir anlam ifade etmez, kendisinden beklenen amaç ve hedeflere uluşamaz. İlla bu üç etken dengeli bir şekilde büyümelidir.
Bu kaide, beşeri ve ilahi bütün yapılar için geçerlidir. Bir peygambere vahiy, bilgi gelmeden harekete geçmemiş, nitelikli insan ve davetçiler yetişmedikçe sağlıklı bir cemaat oluşamamış. Ekonomik güç olmadan dışardan gelebilecek saldırı ve hücumlara karşı ayakta kalmak imkânsızdır.
Hz. Yusuf, dünya ve Mısır tarihinin en önemli kıtlık ve ekonomik krizini en az zararla dahiyane bir şekilde idare etmiş. Oluşabilecek sosyo-ekonomik patlamaları öngörerek süreci sıkıntısız sona erdirmiştir. Bunun sonucu, kan dökülmeden Mısır’a hakim olmuş, var olan putperest sistemi ilahi nizama dönüştürmüştür.
Mekke döneminde Hz Hatice’nin, Hz. Ebubekir’in malı ve serveti sayesinde ekonomi sıkıntı ve boykotlar aşılmış, Bilal gibi işkence altında inim inim inleyen köleler karaborsa fiyatına alınarak özgürlüklerine kavuşmuşlardır.
Peygamber Aleyhisselam, Medine’ye geldiği ilk andan itibaren iki şeyi inşada acele davranmıştır. Biri cami, ikincisi bir Pazar yerinin belirlenmesi. Nebevi Mescidi’nin inşası sürekli ifade edilirken her ne hikmetse Pazar yerinin inşası ve hikmetine pek değinilmemektedir.
Yahudilere ait, meşhur, zengin, kalabalık, köklü ve çok çeşitli malların satıldığı pazarlar varken Resulullah, Müslümanlara ait bir Pazar yerini kurmayı hayat-memat meselesi olarak görmüştür. Amaç Pazar, alış-veriş ve para kazanma ise Yahudilerin Pazar yerleri bu işe en uygun yer idi. Ama bunu istememiştir. Müslümanlar orada alış-veriş yapmaya devam etseydi Yahudilerin kural ve ilkelerine bağlı kalacak, Yahudi tüccarların ahlaklarıyla ahlaklanacak, maddi açıdan da onların daha zengin olmasına vesile olunacaktı. Ki o dönem Yahudiler Müslümanlarla müttefik idiler.
Kendine has bir medeniyet tasavvuru olan İslam, böyle bir şeyi kabul etmemiştir. Yahudilere göre ticaret, Hristiyanlara göre yargı, İslam’a göre ibadet, müşriklere göre savaş, Mecusilere göre ibadethane… bunların toplamından bir İslam toplumu ve medeniyeti çıkmazdı.
Peygamber aleyhisselam, İslam’ın kurallarına göre bir ticaret ve ahlakın ortaya çıkması, bağımsız bir ekonominin gelişmesi için Müslümanlara ait bir Pazar yerini kurmuştur.
Zamanla Müslümanlar kendi bölgelerinin ve dünyanın en zenginleri olmuş, dünyanın en gelişmiş ekonomilerine, en güçlü ordularına, en büyük donanmalarına, en geniş topraklarına sahip olmuşladır. Ne zaman ki bilgi, insan, para dengesi bozulunca koca ümmet birkaç Yahudi tefecinin mahkumu olmuş, IMF gibi kalpazanların sözde ‘kalkınma planı’ adı altında kölelik reçetelerini uygulamak zorunda kalmışlardır. Ya da para kazanmak paralarını Yahudilerin ve gayri Müslimlerin bankalarına, tahvil ve hisse senetlerine yatırmışlardır. Bunun yanında bilgi ve insan gücü olan ama paraları olmayan Müslümanların alın terleri de kapitalistlerin kasasına faiz adı altında akmıştır. Özlemini çektiğimiz, dünyaya nizam vereceğimiz Medeniyet Tasavvuru ‘muz da hayal olmaktan öteye geçememiştir.
Zenginin daha zengin, fakirin daha fakir olması anlamına gelen kapitalist sistem bütün insanlığı esir almıştır. Bu vahşi sistemi, kapitalizmin başka bir versiyonuyla, İslami bazı terimlerle revize etmekle bitiremeyiz. Bunun yolu, kendimize ait bağımsız pazarlarımızı, borsalarımızı, bankalarımızı kurmakla olur. Takva, kardeşlik, merhamet hasletleriyle donanmış; ticareti, şirketleşmeyi Basel, Londra, New York kriterleriyle değil, ilahi kriterleri baz alan ticaret erbabımızı oluşturmakla ancak medeniyetimizi inşa edebilir, ‘insanlar için seçilmiş hayırlı ümmet’ olabiliriz.