Medreselerimiz

Bir gün şehirlerarası bir yolculuk yapıyordum. Yanımdaki koltukta sakallı, takkeli, elinde Kur’an-ı Kerim olan bir genç vardı. Yol kontrolünde biz polise kimliğimizi verirken, o bir evrak verdi.

Bir gün şehirlerarası bir yolculuk yapıyordum. Yanımdaki koltukta sakallı, takkeli, elinde Kur’an-ı Kerim olan bir genç vardı. Yol kontrolünde biz polise kimliğimizi verirken, o bir evrak verdi. Bu “Suriyeli” olduğu anlamına geliyordu. Kürtçe “Suriyeli misin?” diye sordum. Kürtçe bilmiyordu. Arap idi. Sohbetimiz koyulaşınca ilim ehli biri olduğunu anlamıştım. Suriye iç savaşından sonra buralara gelmiş, bir medresede müderrislik yapıyordu.  Medreselerimizi nasıl bulduğunu, bir müderris olarak medreselerimizle ilgili düşüncelerini sordum. Bu soruya hazırlıklı gibiydi. Sanki benden böyle bir soru bekliyor gibiydi…

Bana anlattıklarından bazıları…

1-Öncelikle şunu vurgulamak istiyorum. Medrese eğitim sisteminde bir sıkıntı var. Her şeyden önce Arapça konuşmayı öğrenmeleri gerekirken sarf-nahiv denizinde yüzdürülüyorlar. Okudukları kitaplarda Arap dilinin inceliklerine yoğunlaşıyorlar. Bu öğrencilere ağır bir yükün bindirilmesidir. Öncelikle konuşmayı öğrenmeleri gerekir. Öğrendikleri bilgilerden de kısa bir süre uzaklaştıklarında unutabilmektedirler. Medreseden mezun olduklarında da konuşamıyorlar. Çünkü öğrencilere kurallar-kaideler ezberletiliyor.

Mezun olduktan sonra da çevresinde Arapça kural ve kaidelerle ilgili kimse kendisine bir şeyler sormayınca da gün be gün öğrendiklerini unutuyorlar. Pratik hayatta da bu bilgilere pek ihtiyaç duymazlar.

Dünyanın neresine bakarsanız bakın bir dil öğrenilirken önce pratikten başlanır. Dünyanın neresine giderseniz size bir dil öğretildiğinde önce konuşma öğretilir. Ne yazık ki medreselerimizde bu öğrencilere verilmemektedir.

Eğer bir öğrenci İngiltere veya Fransa’ya tıp, mühendislik veya başka bir dalda eğitim almak için giderse önce ona eğitim göreceği dilde konuşmayı öğretirler. Ondan sonra eğitimine başlar. Dünyanın her yerindeki üniversitelerde durum budur.  Ne yazık ki muhadese (konuşma) medreselerimizde ihmal edilmektedir.

Şurada ben araya girmek istiyorum. Bu eleştiriye medrese ehli “Biz buralarda Arapça konuşmayı öğrenmiyor, öğretmiyoruz. Biz klasik metinleri-tarihî-değerli kitaplarımızı öğrenme çabası içindeyiz” diyorlar. Nereden bakarsanız bakın en az 4-5 yıl Arapça eğitim-öğretimin olduğu bir medreseye gidip oradan Arapça konuşmayı öğrenememek bir eksikliktir. Eskiden bir medrese mezunu, mezun olduktan yıllar sonra bir Arap ile karşılaşmayabiliyordu. Ama küçülen dünyada her tarafımızda Araplarla karşılaşabiliyoruz. Bir Arapça eğitimin olduğu bir kurumdan mezun olup eğitim gördüğü dilde konuşamamak bir eksikliktir.

2-Şer’i ilimlere daha fazla yoğunlaşmaları gerekirken, sarf ve nahve yani alet ilimlerine aşırı derecede gereğinden çok çok fazla önem verilmekte ve bunlar üzerinde çok durulmaktadır. Bunlar alet ilimleridir. Mezun olduğunda sarf-nahiv ile ilgili bilgileri tamamdır. Ancak şeriatı aynı derecede anladıkları söylenemez. Alet ilimleri okunduktan sonra –ki ismi üzerindedir- alet ilmi… Kapıyı açan anahtar hükmündedir. Bir süre okunduktan sonra tefsir, fıkıh ve hadis ilimlerinin kapıları açılır. Bunlar üzerine yoğunlaşmak gerekir.

3- Medreselerin kuruluş felsefesi toplumu Kur’an-sünnet eksenli irşad edecek bireyler yetiştirmekti. Bugün medreselere baktığımızda bunu göremiyoruz. Oysaki bu medreseler Kur’an ve sünnetin temsilcileri konumundaydı. Hal böyle olunca mezun olan öğrencilerin Kur’an, Kur’an ilimleri, tefsir ve sünnet konusunda çok az bilgi sahibi olduklarını görüyoruz.

Şeriatın ruhu bu iki maddedir. Yani Kur’an ve sünnet… Bu iki maddeye daha çok önem vermeleri lazım. Fizikte şöyle bir kural vardır; dalga çıktığı ilk yerinden, kaynağından çıktıktan sonra etkisi azalır, zayıflar ta ki etkisini tamamen kaybeder ve köpük halini alır. Bir Müslüman Kur’an ve sünnetten uzaklaştıkça dalgalar misalinde olduğu gibi zayıflar, ta ki etkisiz eleman olur. Bir Müslümanın Kur’an ve sünnete beraber yapışması gerekir. İlim ehli için bu çok çok daha önemlidir. Eskiden medreselerimiz o ilk dalga gibiydi. Şimdi böyle olduğu söylenemez. O medreselerde ilmin her dalı öğretilirdi.

4-Öğrenciler bir yere imam-hatip veya memur olmak amacıyla okumamalı. Öğrencinin okumada ana gayesinin dinine hizmet olduğu bilinci aşılanmalıdır. Öğrencinin kaygısı her şeyden önce dini, dini hizmetler, toplumun ıslah ve irşadı olmalıdır.

5-Öğrencilerin ahlak, İslami değerler ve İslami prensiplerin üzerine daha az yoğunlaştıklarını görüyorum. Hocasına karşı nasıl davranılması gerektiği üzerinde çok dururlar ama İslam’ın değerlerine ve İslam’ın prensipleri üzerine fazla yoğunlaştıkları söylenemez. Hocasına saygıda bazen işi çığırından çıkarırlar. Öyle ki saygıda işi o kadar abartırlar ki sünnete aykırı davranışlara dahi rastlanabilmektedir. Hocaları olarak onlara elbette ki hürmet edeceklerdir. Ancak onları takdis etme yoluna gitmemelidirler. Medrese hocalarıyla bir selfi çekmek, onların yolunu takip etmekten daha önemli olmamalıdır.

Öğrencilerin hocalarına karşı muamelelerine ahlâkî öğretilerin öğretilmesinden daha fazla önem verilmektedir.

7-Öğrencilerin ders süreleri çok uzundur.  Uzun uzadıya derslerden sonra teneffüs süreleri kısa tutulmaktadır. Bu da öğrencide bir strese yol açmaktadır. İçinde bulunduğu psikolojik bu şartlar ilim tahsilinde ona bir engel teşkil etmektedir. Hal böyle olunca yeterince ilim tahsil edememektedirler. İlim tahsil atmosferi oluşmamaktadır. Bu durum medreselerin çekiciliğine halel getiren unsurlardan bir tanesidir.

8-Sosyal aktiviteler yok denecek kadar azdır.

9-Şu anda öğrencilere ders olarak verilen kitaplara bir daha bakılması lazım. Uygun olanların müfredatta bırakılması, uygun olmayanların değiştirilmesi veya ayıklanması gerekir. Şu var ki medreselerde ders verenler böyle bir konuyu tartışmaya bile yanaşmıyorlar.

10-Gereksiz bilgilere fazla zaman harcanmaktadır. Vakit israf edilmemelidir. Vaktini israf eden bir talebenin, karanlıkları aydınlatacak bir âlim olması düşünülemez. Öğrenciye zaman israfının zararları ve vaktin değerlendirilmesinin önemi iyi anlatılmalıdır. Horoz olacak civciv yumurtadan bellidir.

11-Dışarıdan bakıldığında yeterli görülse de yapılan imtihanlar az ve yetersizdir.

12-Medreselerdeki ezbercilik bilimsel gelişmenin önündeki bir engeldir. Ayrıca bu ezbercilik bilimsel çalışma alanını daraltmaktadır.

Dışarıdan gelmiş bir müderrisin medreselerimiz ile ilgili izlenimleri böyleydi. Medreselerimizde okuyan öğrencilerimizin Kur’an ve sünnetin öngördüğü şekilde yetişmesi temennisiyle…

Eleştiri denildiğinde zihnimizde olumsuz çağrışımlar oluşmaktadır. Aslında eleştirinin temelinde eleştirileni düzene koymak, düzeltmek, daha iyi yapmak vardır. İnanıyorum ki, bu müderris de bu düşüncedeydi. Ben de bu eleştirilerin fayda sağlayan  eleştiri cinsinden olduğuna inanıyorum.

Mehmet Ziya Gümüş

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

İslam Ve Kuran Haberleri

2025 hac kayıtları 15 Kasım'a kadar yapılabilecek
"Gıdada haram ve helale dikkat edilmemesi toplumsal çöküntüye neden olur"
Kazasının olup olmadığıyla ilgili şüphesi bulunan kimsenin durumu
Kurban edilen hayvan kanının alna sürülmesi doğru mudur?
Namazda gözleri kapatmak mekruh mudur?