Mehmet Akif'in 82. Ölüm yıldönümü nedeniyle TRT Kürdi benimle kısa bir söyleşi yaptı. Ben de söyleşiden önce merhumun Safahat'ına bir daha göz atıp hafızamı tazeledim ve unuttuklarımı hatırladım.
Bu arada Akif üzerine yoğunlaşmış ve onu gerek yurt içinde ve gerekse yurtdışında düzenlenen etkinliklerde anlatan sevgili hocam Mecit Eş'e de, “Akif'i nasıl bilirsiniz?” diye sordum. “Akif” dedi, Eş, “dertli bir adamdı.” Ve devam etti: “Onun derdi İslam ümmeti ve dolayısıyla Müslümanların hali ve geleceği idi.”
Akif'in tasvir ettiği dünyayı ve İslam dünyasını ve dert edindiği konuları da yine Eş'in ağzından özetleyeyim. Eş, Akif'in Safahat'ta işlediği konuları ana hatlarıyla şu 7 başlık altında toplamıştır: “Tefrika (etnik, mezhebi vd.), cehalet, ahlaki izmihlal, fakirlik, tembellik ve yeis.”
Merhum Akif'i rahmet ile anarken, günümüze geleyim.
Üzülerek ve iliklerimize kadar yaşayarak görüyoruz ki, Akif'in anlattığı zulümlerin ve olumsuzlukların kat kat fazlası var.
O, bir medeniyetin çöküşüne içi kan ağlayarak şahit oldu. Dahası, elde kalan son vatan toprağında bile başta kendisi olmak üzere Müslümanların maruz kaldıkları zulümleri de gördü ve yaşadı. Öyle ki, kurtulması için canını ortaya koyduğu ve “cennet” diye tanımladığı vatanını içi kan ağlayarak terk etmek ve ömrünün son günlerine kadar, 15 yıl vatanından uzak yaşamak zorunda kaldı.
Oysa nasıl dua etmişti İstiklal Marşı'nda:
“Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?
Şühedâ fışkıracak, toprağı sıksan şühedâ!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ.”
Ama bu kadar sevdiği vatanına onu hasret bıraktılar.
Şu mısralar bu soruya cevap olabilir:
"Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdı mı, hatta boğarım! ...
-Boğamazsın ki!
-Hiç olmazsa yanımdan kovarım.
Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale;
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale!”
Coğrafyamız kan gölü. Suriye, Filistin… Ve hele hele Çin'deki Uygur Türkleri! Dünya kamuoyunun da bildiği gibi, bir süreden beridir, Müslüman Uygurlardan her aile bir Çin erkeğini evinde, mahreminde evin bir ferdi gibi ağırlamaya mahkûm edilmiştir.
Aralık 1979 yılında SSCB'nin işgal ettiği Afganistan'da bugün büyük şeytan Amerika var. O günden bugüne Afganistan'da öldürülen Müslümanların sayısını dahi bilemiyoruz, sadece milyonlarla ifade edebiliyoruz.
İslam ülkelerine tahakküm eden rejimler de Müslümanların izzetlerini, şeref, haysiyet ve namuslarını düşünecek hassasiyetten oldukça uzaktır. Keşke sadece uzak olsalardı, neredeyse hepsi kendi çapında irili ufaklı birer tiran, birer zorba ve birer diktatördür.
Sonuç olarak, Akif'in yüz yıl önce cansiperane savaştığı kötülükler bugün de biz Müslümanların hayatını kuşatmış haldedir. Neden acaba?