Birisi, imam, alim ve akademisyen; diğeri ise futbolcu…
Her ikisinin de ortak noktası, dini hassasiyetlerinden dolayı, 28 Şubat artıklarının lincine maruz kalması… Aslında bu linç kampanyası, sadece bu iki şahıs ile sınırlı değildir; bunların şahsında, aynı fikri taşıyan toplumun ekseriyetinedir. Yani ellerine fırsat geçmediği için, sadece “soluyarak dillerini çıkarmakla” yetinmektedirler. Ama ellerine fırsat geçtiği zaman ise bu gerici ve çağdışı baskıcı zihniyetin Müslüman halkımıza ve inançlarına karşı nasıl bir pratik geliştireceklerinin açık bir ifadesidir.
Peki bu iflah olmaz din düşmanları ve her devrin kapıkulları neden bu linç kampanyasın başlattılar ve bu cesareti nereden alıyorlar?
Azgın azınlık, “sarı öküz stratejisi” ile dik bir duruş ortaya koyan herkesi, farklı gerekçelerle hedeflerine aldı. Bu insanlarımızı teker teker sildiler. Hem de ürkek ve muktedir olamayan muhafazakâr kesimin elleri ile… Geriye döndüğümüz zaman bu şekilde tasfiye olan birçok değerli insanımızın olduğunu görürüz. Özellikle de İslam alimleri, kanaat önderleri ve düşünce adamlarımız bu şekilde baskılanmaya çalışıldı. Nice İslam âlimi konuşamaz hale getirildi. Bu âlimlere itibar suikastı düzenlendi.
Bu sonuçtan yola çıkan azgın azınlık, “sarı öküz” stratejisini uygulamaya devam ediyor. Hatta giderek işi o kadar azıttılar ki, bir Cuma mesajını veya toplumsal bir konuda fikir beyanını bile linç kampanyasının malzemesi haline getirdiler.
Değerli bir İslam âlimi, aynı zamanda saygın bir akademisyen olan Mehmet Boynukalın Hocamız, son derece hakim olduğu bir konuda İslami hassasiyet taşıyan bir açıklama yaptı diye, hedef tahtasına konuldu. Oysa tüm toplumu ilgilendiren bir konuda bir din adamının, bir profesörün kanaatlerini açıklamasından daha doğal ne olabilir ki? Böyle bir açıklama fikir özgürlüğü değilse, fikir özgürlüğü nedir? Her türlü saldırganlık, zırva ve ahlaksızlığı fikir özgürlüğü olarak pazarlayanlar, Müslüman bir şahsiyetin ağzını açmasına asla tahammül etmiyor ve hemen saldırıya geçiyorlar. Damarlarındaki kan ile beraber tüm vücutlarında dolaşan Ebu Cehil ruhu hortluyor ve her birisi karşımıza çağdaş birer Ebu Cehil olarak çıkıyor.
Futbolu adeta din, statları mabet olarak gören bir zihniyetin dünyaca ünlü bir futbolcu ile ne sorunları olabilir? Böyle bir futbolcunun linç kampanyasının hedefi haline getirilmesi için çok önemli bir neden olmalı… Mesut’un suçu ne olabilir ki?
Mesut; dua etme, Cuma mesajı paylaşma ve zulme uğrayan mazlum insanlar için tweet atma gibi çok büyük cürümler(!) işlemiş. İslam’ın görünür tüm unsurları ile savaş halinde olan bu gerici zihniyet, bir tweete bile tahammül edemiyor. “Din, vicdan işidir” yalanıyla, dini, hayattan tamamen silip zihnilere hapsetmek istiyorlar. Mesul Özil, sırf bu ve buna benzer insani nedenlerden dolayı Avrupa’da ayrımcılığa maruz kaldı, ülkesine döndü. Ama Bir Müslüman memleketinde daha fazla ayrımcılığa maruz kalıp da linç ediliyorsa, burada düşünmek lazım. Yoksa elin gavuru, memleketimizi işgal etmiş de bizim haberimiz mi yok?
Evet, iktidar olup da muktedir olmazsanız, pagan diyarının köpekleri havladı diye, korkudan, kendi aslanlarınızı kendi elinizle boğarsanız, yarın pagan diyarının köpeklerinin pençesinde son nefesinizi verebilirsiniz. Artık, kalplerine azgınlık içirilmiş azgın bir taifenin kopardığı gürültü ile aslanlarınızı kendi elinizle boğmaya bir son verin. Artık verecek hiçbir kurbanımız olmamalı. Biz; alimlerimizi, kanaat önderlerimizi, adam gibi adamlarımızı gözden çıkarırken; onlar sapıklarına ve kuduzlarına bile sahip çıkıyorlar.
Statükoyu din edinen ve statükonun hiçbir şekilde tartışılmasını istemeyen gerici zihniyetin bu memlekette ve insanlığa verebileceği hiçbir fayda yoktur. Yüz yıl öncesinin prangaları ile kendilerini bağlayan azad kabul etmez kölelere boyun eğecek olursak, medeniyet yarışında yerimizi almak yerine, bu kokuşmuş zihniyet ile beraber tarihin tozlu raflarında yerimizi alırız.