Bir süredir, taassupla ya da geçmişte kimi uluslararası bağlantılarıyla bilinen bir kesim tarafından dillendirilen “Mehmet Görmez gitsin!” talebi karşılık buldu veya bizzat Mehmet Görmez Hoca, onlardan gelen saldırılara daha fazla tahammül edemeyip ayrılma kararı aldı.
Hangisi doğru olursa olsun değişen çok şey olmaz. Nihayetinde taassup ehli kimselerle geçmişte Amerika ve israil bağlantıları iddiaları ayyuka çıkmış bir kesimin istemediği bir hoca, Diyanet İşleri Başkanlığını bırakmak zorunda kalıyor.
Mehmet Görmez, bir süreden beri daha çok siyasi mesajları ile öne çıkıyor. Oysa onun Diyanet'te yaptığı değişiklikler, bu siyasi mesajlardan da önemlidir.
Görmez Hoca, yedi yıllık görev süresince iyi bir merkez teşkilatı ile çalıştı. Bu yılın başında İstanbul Müftülüğü'ne atanan eski başkan yardımcısı Hasan Kamil Yılmaz, İslamî sorunlara duyarlılığı ile bilinen bir mutasavvıftır. Üretken kalemiyle nice eser vermiş, nice hususun aydınlanmasını sağlamıştır. Diğer başkan yardımcılarından Ekrem Keleş Hoca, herkesin çocuğunu İmam Hatipten almak için yarıştığı bir ortamda “Hepimiz çocuklarımızı alırsak bu okulları kapatmak isteyenler amacına ulaşır” demiş, belki çocuklarının bile arzularının aksine İmam Hatipte kalmalarını sağlamıştı. Yavuz Ünal Hoca da Mardin İmam Hatipten öğretmenimizdi. Yakınlığımız olmadıysa da İslamî duyarlılığı herkesçe bilinirdi.
Oysa geçmişte Diyanet'in merkez teşkilatının kötü bir imajı vardı. Ankara'da aklı başında denen adamlar, isim vererek Diyanet'in merkez teşkilatı hakkında kabul edilemez durumlar aktarıyorlardı. Taşrada ise bu kötü imaj, oldukça kaba esprilerle anlatılırdı.
Görmez Hoca, bu kadronun desteğiyle, camilerin namaz kıldır-kaç mekânına dönüşmesine karşı adeta savaş açtı. Kimi görevlilerin direnişine rağmen camileri gün boyu açık tutma uygulaması getirdi. Kapısı açılan camilerin içinin de dolması için mücadele etti.
Kur'an-ı Kerim derslerinin camilerde düzenli verilmesini sağlamak, Görmez'in en büyük başarılarındandır. Ne yazık ki pek çok Diyanet görevlisi, bu konuda da istekli değildi, onlar için esnaflık yapmak camide Kur'an-ı Kerim dersi vermekten kârlı (!) göründüğünden bu hususta da epey direndiler.
Yine aynı görevliler, “Merkezi Ezan Sistemi” denen ezanın garipleştirilmesi, camilerin ezan sesinden mahrum bırakılması uygulamasının kalkmasından da rahatsız olmuşlardı. Ne de olsa daha önce onların deyimiyle “Molla Radyo ezan okuyordu”. Oysa uygulamanın kalkmasıyla hepsi her vakit camide hazır bulunmak zorunda kalıyorlardı. Bundan dolayı Mehmet Görmez'in aleyhinde bulundukları malumdu.
Hutbe metinlerini alay konusu olan Kabotaj Bayramı kutlamalarını konu almaktan kurtarmak, Görmez Hoca'nın diğer hizmetlerindendir. Belki Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana ilk kez cami cemaati, Diyanet hutbelerini önceden merak ediyor, istekle dinleyip anlamaya çalışıyor.
Taassupçu kimi uygulamalar da Görmez'in döneminde son buldu. AK Parti iktidarı, Şafii mezhebini sorgulamayı 28 Şubat'tan devralmıştı. O dönemde Şafiiliğin terörü beslediğine dair saçma sapan iddialar dahi öne sürülüyordu. 28 Şubat'tan önce Şafiilerin çoğunlukta olduğu yerleşim alanlarında yatsı ezanı 15-20 dk erken, sabah ezanı da imsakla birlikte okunurdu. Bu dönemde Merkezi Ezan sistemiyle bu uygulama resmen yasaklanmıştı, hocalar ifade etmeseler de mezhepsel dayatmalardan şikâyetçiydi.
Görmez, Türkiye içinde taassuba karşı durdu, dışarıda da mezhepsel çatışmalara meyledenlerin aleyhinde bulundu; Müslümanların hep gereksinim duydukları birliğe, bütünleşmeye, ittihada hizmet etti.
Diyanet'i 15 Temmuz Darbe Girişimi karşısında muteber bir yapı kılan da Görmez ve arkadaşlarının kuruma verdiği saygınlıktı.
Buna rağmen Diyanet, hâlâ çok eksiği bulunan bir kurumdur. İnşaallah ondan sonra gelen başkan kurumun saygınlığını sürdürür ve eksiklerini giderme çalışmalarını devam ettirir.