Mehmet Hoca’ya Allah rahmet eylesin… Ne dilim varıyor çok şey söylemeye ne de klavyenin tuşlarına parmaklarım dokunmak istiyor…
Lâkin, ölüm hak… Hepimizin sin veya sevfe ile istikbâlindeki hakikat… Şairin ifadesiyle, “kapıda kişner, sabırsız”… Miadı dolan, amel defterini alıp ayrılır…
Bize düşen, gidenin hâlinden ders almaktır…
Mehmet Hoca, başarılı bir edebiyat öğretmeni, kıymetli bir hatip, sözü iktisatlı ve tesirli bir kalem erbabıydı. Bu kimliklerin her birine sayfalar yetmez.
Kendisini tanıdığımda genel başkan yardımcılığı makamında olacak kadar siyasetin içindeydi. Onunla ilgili muhasebe yaptığımda zihnimde en çok yer edinen siyasetçi kimliğidir.
Seküler/laik bir çağda yaşıyoruz.
Bu çağda;
Siyasetçilerin bir kısmı salt laiktir, kendince din ve dünyayı tamamen ayırmış, dünyanın adamı olmuştur, “Allah” demekten korkar…
Siyasetçilerin bir kısmı, yine salt laiktir ama dindarları aldatmak için “Maşaallah” der…
Siyasetçilerin bir kısmı, günlük yaşamında dindardır ama siyasette laiktir. Siyaseti konuşurken farkında olmadan araya dindarlığından unsurlar katar.
Siyasetçilerin bir kısmı, bütün yapısıyla dindardır; siyasetçi olduğu hâlde kürsüye çıktığında bütün anlattığı vaazdan ibarettir. İslam’ın muvahidliği ile Bizans’a bile put kırdırmış altın çağından değildir onun vaazı… Daha çok siyaset dışı kalmış Süryanî-Yakubî azınlık kiliselerinin dünya dışı bir din adamıdır o… Siyasetçi olacağına bir mahalle camisinde halka ahlak sohbetleri yapsa daha hayırlı olur… Farkında değil ama tersinden de olsa o da salt laiktir. Zira çağdaş laikliğin özü, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır. O da din ve devlet işlerini birbirinden tamamen ayırmıştır, zira dinin sadece inanç ve ahlakla ilgili kısımlarını konuşmaktan devlete, siyasete bir türlü gelmez.
Müslüman, tam anlamıyla muvahiddir. Tevhide iman eder ve hayatı bir bütün olarak görür. Müslüman, bu bütünleşmeyi pratiğinde başardığı ölçüde yol alır, başarılı olur.
Mehmet Hoca, gerçek anlamda bir Müslüman siyasetçiydi. Siyasi kimliği, Müslüman kimliğinin içinde vücut bulmuştu. Siyasi kimliği, Müslüman kimliği ile tamamen bütünleşmiş, bütün dalları ile onun şemsiyesi altında var olmuştur, hiçbir sözünde ayrışmıyor, kendi başına bir kimliğe dönüşmüyordu.
Mehmet Hoca, yaptığı “dünyevi iş”in bir ibadet olduğunun, Allah yolunda cihad olduğunun sonuna kadar şuurundaydı.
Bu çağda bu muvahidliğe ulaşabilmek, nadir bir fazilettir.
Kanaatimce Mehmet Hoca’nın en büyük mirası, bu nadir Müslüman siyasetçi portresidir…
İslamî siyaset üzerine çalışan ilme talip öğrencilerin gelecekte onun bu üstün faziletini araştırma konusu yapmalarını ümit ediyorum. Onların elde edeceği bulgular ve varacağı tespitler, hepimiz için büyük bir kazanç olacaktır inşaallah…
Rabbim, ona rahmet eylesin, öncelikle hane halkına, yakınlarına ve onu seven hepimize sabır versin; genç nesillere ondan istifade etmeyi nasip eylesin…