Kimileri vardır ki şahsı ön planda, kimileri de vardır ki şahsiyeti, yine kimileri vardır ki tevazu, haya, cömertlik gibi erdemlerle donanıp fazilet yolunda yürürken, kimileride müjdelerin en güzeli olan cennetle adeta doğuştan nişanlılar.
Hem şahsı, hem şahsiyeti, hem tevazu, haya, cömertlik gibi erdemlerle donanmış, hem de “Aşere-i Mübeşşere” den bir cennet ehli… Yetmezse zin-nureyn bir halife, mazlum bir şehid, en önemlisi iki ayaklı bir melek, yani bir haya timsali… Hz. Osman (ra)…
Haziran ayının on yedisi mazlumca şehid edilişinin yıl dönümüdür. Bir burukluk yayılır gönlüne her mü’minin. Hatırladıkça o meleklerin dahi utandığı haya sahibini…
Hz. Aişe anlatıyor: “Resulullah, (sav) evimde iki baldırını açmış olarak yaslanmıştı. Derken Ebubekir (içeri girmek için) izin istedi. Resulullah (sav), o halde iken ona izin verdi ve konuştu. Sonra Ömer izin istedi. Yine aynı halde Ona da izin verdi ve konuştu. Sonra Osman izin istedi. Resulullah (as) hemen oturdu ve elbisesini düzeltti. Osman girdi. (Ravi, bunlar bir günde oldu demiyorum, diyor) Onunla da konuştu. O çıktığı zaman (Aişe) şunları söyledi. “Ebubekir girdi Ona aldırmadın. Sonra Ömer girdi. Ona da aldırmadın. Sonra Osman girdi hemen oturdun ve elbiseni düzelttin.” Bunun üzerine Rasulullah (sav): “Kendisinden meleklerin utandığı bir zattan ben nasıl utanmam” diye buyurdular. (Müslim-tercüme, Ahmet Davudoğlu)
Ashabın bu evsaftaki şahsiyeti Hz. Osman; (ra) orta boylu, iri yapılı, güzel yüzlü, gayet yakışıklı, sırtı geniş, saçı ve sakalı gür olup esmerdi. Aynı zamanda yumuşak huylu, ince yapılı, onurlu ve utangaçtı. Alim, faziletli, salih,cömert, halim, selim, kibar ve nazik bir şahsiyetti.
Cahiliye döneminde dahi içki içmeyen ve Kureyş’in Ümeyyeoğulları kolundan bir aileye mensup olan Hz. Osman, (ra) miladi 576-577 yılında fil yılından altı yıl kadar sonra Taif te doğdu. Resulullah (sav)tan 5 yıl kadar küçüktür. Soyu dedesinin dedesinde Allah’ın Nebisiyle birleşmektedir. Annesi de aynı soydandır. Babası Affan, annesi Erva dır. Anne annesi Ümmül-Hakim, peygamberimizin dedesi Abdulmuttalib’in kızıdır.
Hz. Ebubekir’in davetiyle Müslüman olan Hz. Osman (ra) otuz dört yaşındaydı. Oniki gün eksiklikle oniki yıl boyunca üçüncü halifelik görevini ifa etti. Lakabı Zin-Nureyndi. Zira Hz. Peygamberin önce Rukiye, vefatından sonrada Ümmü Gülsüm adındaki kızlarıyla evlenme şerefine nail olmuştur.
Erkam’ın evinde elini Resulullah’ın (sav) eli üzerine koyup İslamla şereflenmesiyle birlikte ilk Müslümanlar gibi O da işkencelere maruz kaldı. Amcası Hakem b. Ebul As, yeğeninin Müslüman olduğunu duyunca inanmadı. Bizzat ondan sorup tereddütsüz “evet” cevabını alınca Onu bir sicimle sıkıca bağlayıp işkence etmeye başladı. “Vallahi beni öldürsen dahi Müslümanlığı terk etmeyeceğim” direnişiyle karşılaşan Ebul As çaresiz kaldı. Hz. Osman’ın üvey babası Ukbe b. Ebi Muayt da Ona işkenceden geri kalmıyordu. Akrabaları tarafından birçok Müslüman gibi sakıncalı görülmüştür. Zehirli ve boğucu duman koklatmalar, hakaretler, dövmeler Onu davasından döndüremedi. Kalbe giren iman, kıvamına ermişti.
Onu, on erkek ve dört kadından müteşekkil ilk hicret kafilesinde görüyoruz. Habeşistan’a göçen bu mazlumlar kafilesinin reisi Hz. Osman’dı. Bir kadın Resulullah’a “Ya Resulullah, damadını gördüm. Zevcesi Rukiye’yi bir merkebe bindirmiş, kendisi de merkebi sürüp gidiyorlardı…”dediğinde şöyle buyurdu Sevgili Peygamberimiz(sav): “ Onların sahibi Allah’u tealadır. Osman, Lut (as)dan sonra ailesiyle birlikte Allah yolunda hicret eden ilk kişidir.” (Ahmet Ağırakça- Hz. Osman s.15)
Medine’ye hicretten sonra ön planda şahsiyetinin numunelerini görüyoruz. Zengin bir tüccardı Hz. Osman. Katar katar develeri ve kervan kervan geliri vardı. Medine’de baş gösteren su sıkıntısını O halletmişti. “Rume” adındaki su kuyusunu Medineli bir yahudiden yirmi bin dirheme(altın para ) satın alıp Müslümanlara hibe eden oydu. “Kim Rume kuyusunu açarsa, ona cennet vardır.” (Et-Taç, tercüme, Bekir Sadak, c;3 s:604) Hadis-i Şerifinin mahiyetine mazhar bir cennet ehliydi artık.
Hanımı Hz. Rukiyenin hastalanması üzerine Hz. Peygamber (sav) in emriyle Bedir savaşına katılamadı. Eşinin tedavisiyle uğraştı. Bedir, kazanıldığı gün o müteveffa (vefat etmiş) eşinin defin işleriyle uğraşıyordu. “Sen kalbinin temizliği (savaşa katılma arzusu) ve bu soylu samimi isteğin dolayısıyla savaşa katılma sevabını kazanacaksın” (R. Mahmut Sami, Hz. Osman s.171) övgüsüne Resulullah tarafından mazhar olmuştu.
Eşini çok seven Hz. Osman’ı,(ra) üzüntüsünden bitap düşmüş gören Hz. Peygamber, ona diğer kızı Ümmü Gülsüm’ü nikahladı. Böylece O “Zinnureyn” (iki nur sahibi) diye anıldı bir ömür boyunca. Zatür-Rika Gazasında Medine’de Peygamber Naibi (vekil) olarak kalması dışında Uhud dahil tüm savaşlara bizzat katılmıştı.
Hudeybiye de her şeyi göze alarak Mekke müşriklerine elçi olarak gitmiş, hapsedilmiş, şehit olduğu haberi gelmiş, intikamı için “Rıdvan Biatı” edilmişti. Müşriklerin “Eğer Beytullah’ı tavaf etmek istersen, tavaf et” tekliflerine: “Resulullah, Onu tavaf etmedikçe ben tavaf etmem” diyerek sadakatini ortaya koymuştu.
O, Mekke’de elçi olarak bulunduğu sıralarda bazı sahabiler: “Ne mutlu Osman’a! Şimdi Beytullah’a kavuştu. onu tavaf etti” dediler. Peygamberimiz: “Bizler tavaftan alıkonulmuş bir haldeyken hiç sanmam ki Osman Beytullah’ı tavaf etsin” diye buyurdular.
Daha sonraları Tebükte görüyoruz Hz. Osman (ra)’ı. İslam ordusunun üçte birini (onbin savaşçıyı) yalnız başına donatıp onbin dinar ile üçyüz deve ve elli kısrağı da techiz etmiş olarak tasadduk etmişti bu gazvede. Bu fedekarlık ve cömertlik karşısında, Resulullah’ın :“Allah’ım! Ben, Osmandan razıyım, sen de razı ol!” (M. Asım Köksal –İslam Tarihi:/16) duasına nail olmuştu.
Hz. Ebubekir döneminde yiyecek hususunda Medine de bir ara çıkan sıkıntı esnasıydı. O sırada hz. Osman kapısını ilk çalanlar bu ahvalde iyi bir kazanç sağlayacağını uman tüccarlardı. Pazarlık diyalogları başlamıştı.
-Getirdiğin yiyecek maddelerine %20 kar veriyoruz.
-Daha fazlasını veren var.
-%40 veriyoruz.
-Daha fazlasını veren var.
-%50 veriyoruz.
-Daha fazlasını veren var.
-Bundan daha fazlasını kim verebilir ki? Hem Medine de bizden başka tüccar da yok.
-Bana bire karşılık yediyüz misli, hatta daha fazla kar teklifinde bulunan var. Siz bu kadarını verebilir misiniz?
-Hayır veremeyiz. Kim veriyor bunu sana?
-Allah veriyor. Yapılan iyiliğe karşı yediyüz mislini, hatta daha fazlasını veriyor. Şahid olun; Ey Medine tüccarları!...Tüm bu mallar Medine’de muhtaç olanlara dağıtılacaktır.(Ahmed Ağırakça-Hz. Osman (ra),s:27) karşılığını Allah’tan bekleyen bir cömertlikti bu. Ancak Hz. Osman’a yakışır bir fedakarlık; ne ala ne ala…
Hz. Ömer döneminde de tıpkı hz. Ebubekir’e olduğu gibi ileri gelen bir danışmandı. İstişare heyetinin bir üyesi ve halifenin yardımcılarındandı. Nihayetinde Hz. Ömerden sonra hicretin 24. yılında halife seçildi. Takriben 12 yıllık hilafet döneminde çalkantılı bir süreç oldu.
Sıla-i rahme meyli çok olan hz. Osman yönetim işlerinde valilerini Ümeyyeoğullarından yani kendi kabilesinden seçtiği için tepkilere hedef oldu. Fakat Hz. Ebubekir döneminde Mushaf haline getirilen Kur’an-ı çoğaltıp Bahreyn, Basra,Mekke, Şam, Yemen ve Kufe’ye birer nüsha olarak göndermesi ile Azerbaycan, Ermenistan, Kuzey Afrika, Kıbrıs, İran, Kürdistan, Dağıstan, Horasan ve İstanbul üzerine sefer düzenletip yeni fetihler yapması, yarım kalanları tamamlamasıyla da fetih konusunda zirveyi zorlamıştı. Döneminde İslam devletinin sınırları şarktan-mağribe dayanan bir boyuttaydı.
Huzeyfetül Yemani Resulullah’ın (sav) sırdaşı bir sahabiydi. Hz. Ömer bir gün, ona fitneyi sormuştu.
-Ey emirel-Mü’minin! ondan senin için bir kuşku yok. Senin için bir korku yok. Senin zamanınla o fitne arasında bir kapı var, dedi.
-Bu kapı kırılacak mı yoksa açılacakmı ?
-Kırılacak.
-Eyvah! Kırılan kapı tekrar kapanmaz.(Müslim-A. Davudoğlu-11/317.fitnelerle ilgili hadisler)
İşte kıyamete dek kapanmayan bu fitne kapısı Hz. Osman (ra) döneminde büyük bir gürültüyle kırıldı. Yönetimdeki bazı olumsuzluklar bahane edildi Mısırlılar harekete geçirilerek isyan çıkarıldı.
Hz. Osman (ra) evinde muhasaraya alındı. Rume Kuyusunun suyundan mahrum edildi. İsyancılar Onu istifaya zorladıysa da direndi ve yılmadı. Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve ashabın seçkin gençleri tarafından korunan evi, isyancıları önceleri durduruyor idiyse de, gün geçtikçe kargaşa daha girift hale bürünüyordu. İslam halifesi hz. Osman evinde muhafaza altındaydı. Birkaç defa isyancılarla konuşmasına rağmen bir gelişme olmadı.
Ablukadan bir gün önce oruçlu olduğu halde Hz. Osman bir rüya görür; “Ben bugün Resulullah’ı (sav) rüyamda gördüm. Şu kapının eşiğinde duruyordu. Bana, ‘Ey Osman! Seni muhasara mı ettiler, dedi. “Evet” dedim. “Seni huzursuz mu bıraktılar” dedi. “Evet” dedim. Bunun üzerine bana su dolu bir kase uzattı. Elinden alıp susuzluğumu giderinceye kadar içtim… Bana “Sabret! Gelecek akşam orucu bizimle beraber açacaksın” dediler.(Kandehlevi, Hayatüs-Sahabe 4/504,532)
Nitekim isyancılar ertesi gün daha da baskın çıkıp kapıları kırıp içeri girdiler. Çarpışma olduysa da o sırada Kur’an okuyan Hz. Osman’(ra)’ın üzerine çullanan katillerden Sevden, kılıcını sallar. Hz. Osman’ın hanımı Naile, kendisini kocasının önüne atınca parmakları kesilip yere düşer. Diğer katillerden Gafiki ve Kinane Hz. Osman’ı katleder. Kanı, “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir” (Al-i İmran 173) veya “Onlara karşı Allah sana yeter” (Bakara/137) ayeti üzerine dökülür. Allah’ın kitabı mazlum bir halifenin ılık kanı ile boyanmıştı.
Hicri 35. yıl Zilhicce Ayının 18. cuması (miladi 17 Haziran 656) günü oruçlu bir halde “Bu zat o fitneden mazlum olarak öldürülecektir” hadisi (Tirmizi-tercüme O.Z. Mollamehmetoğlu-6/259) mucibince Hz. Osman (ra) Resulullah (sav) ile o gün iftarda buluştu. Allah’ın rahmeti Hz. Osman (ra)’ın ve tüm şehidlerin üzerine olsun.
Allah’ım, fitneden ve fitne çıkaranların şerrinden sana sığınırız.
İnzar Dergisi