Uzak yollardan gelen kafilenin önündeki vadi, ufka kadar uzanıyordu. Bu uzun vadinin tek giriş kapısı dev kayalıkların arasındaki bir boşluktan ibaretti. Ancak tek kişinin sığabileceği bu kapıdan, birer birer vadiye giren yolcular, önlerinde neredeyse sonsuza dek uzanan bir yol gördüler. Bu kapıdan geçen her yolcuyu, yolun başında oturmuş bir çağrıcı karşılıyordu. Hakikat davetçisi bu kişi, dokunaklı avazıyla şu sözleri ilan ediyordu:
"Ey yolcular! Şu yolu dosdoğru takip ederseniz, vadide hiçbir tehlikeye uğramadan saraya varırsınız. Öyle muhteşem bir saray ki içinde rahat döşekler, susamışlar için en güzel şerbetler, dahası, açları doyuracak birbirinden lezzetli nimetler sizi bekliyor. Amma, eğer yolun kenarındaki yasaklanmış evlere girerseniz durum değişir, o zaman kendi kendinizi zarara uğratmış olur ve bu sarayın nimetlerinden istifade edemezsiniz!"
Yolcular, yolun iki tarafında sıra sıra evlerin dizili olduğunu o vakit fark ettiler. Dışarıdan bakıldığında gösterişli, ihtişamlı ve insanı kendisine cezbeden bu evlerin kapısının üzerinde çeşit çeşit yazılı tabelalar asılıydı. Tabelaların kiminde 'Eğlence Evi' yazıyor ve altında şu açıklama yer alıyordu: "Burada dilediğince eğlenebilirsiniz." Bir diğer evin kapısında ise, 'Tıka basa Yeme –İçme Evi' tabelası asılıydı: 'Gelin girin, doyasıya yiyin.' Başka evlerin kapılarında muhtelif tabelalar asılıydı: Bazılarında "Özgürlük Evi", "Zevk ve Haz Evi" yazarken, kimisinde de "Tembellik Evi" ve benzeri yazılar yazıyordu. Hülasa, yol kenarına dizilmiş bu evlerin tamamından gürültülü müzik ve eğlence sesleri eksik olmuyordu.
Bu arada yolcuların dikkatlerini başka bir şey daha çekmişti: Evlerin kapıları açık olmasına rağmen, onları nedense siyah perdeler örtüyordu. Bu durum, yolcuların içine bir kuşku düşürmüştü. Böylece her yolcunun içinde bir sorgulama başladı. Yolun başında rastladıkları ilancının güvenilir sesine mi kulak vereceklerdi, yoksa bu evlerin görünürdeki cazibesine mi kapılacaklardı? Doğrusu bu hususta kararsızdılar. İnsanoğlu bu, hakikatte zaafları olan bir varlıktır o. Kimin ne zaafı varsa, o zaafına seslenen evin önünde bir karasızlık yaşadı. Tembeller, Tembellik Evi'nin önünde oyalanıyor, midesine düşkünlerse "Tıka basa Yeme –İçme Evi'nin kapısında ne yapacaklarını düşünüyorlardı.
Her kim bu evlerin kapısına kadar yaklaşıyor ve perdeyi kaldırıyorsa, garip ve görünmez bir el onu evlere çekiveriyordu. Orada yaşadıkları tehlikeleri, sıkıntıları ancak oradan binbir güçlükle kurtulduktan sonra anlayabiliyorlardı. Hülasa, bu evlere girmek ne kadar kolaysa, oradan kurtulmak da bir o kadar zor ve çetin bir işti. Çoğunluk zaten bu evlere bir defa girdikten sonra çıkamadığı gibi, bütün ömürlerince orada adeta hapis hayatı yaşıyorlardı.
Yasak evlere meyleden az sayıda yolcunun yanında, sadık çağrıcının sesine kulak verip nefs-i emmâresini gemleyerek yoluna devam edenler de vardı. Hem dosdoğru yolda sebat edip sabreden yolcular, vardıkları sarayda binbir hediye sunulup, izzet ve ikramla karşılandılar.
Allah(cc.)'ın Elçisinin uyarılarını yabana atıp dünya hayatına aldanan şaşkın yolcuları ikaz için, Enam Suresi, 32.ayette şöyle buyrulmaktadır: "Dünya hayatı ancak bir oyun ve bir eğlenceden ibarettir. Elbette ki ahiret yurdu Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?"
Doğrusu âhiret kaygısı taşımadan, sırf dünya ile meşgul olanlar için hüküm böyledir. Bu yolculukta, hayata anlam ve değer katan şeyler, rabbimizin hoşnutluğu ve rızasını umarak yapılan hayırlı işlerdir. Böyle bir düşünce ve niyet taşımadan yaşanılan hayat boş, manasız ve faydasız bir hayattır. Buna mukabil müttaki olanlar, yani dünyada yaptıkları her işin hesabını Allah'ın huzurunda vereceklerini düşünerek yaşayanlar; O'nun emirlerini yerine getirip yasaklarından sakınanlar, dünyada kendilerine tanınan fırsatı hakkıyla değerlendirdikleri için, bunlar hakkında ahiret yurdunun dünyadan daha hayırlı, daha güzel olacağı da bir hakikattir.
Ashab-ı Kiram önce nefislerinde şeytanı yenilgiye uğrattılar, sonra beldeleri fethe yeltendiler. Onlar hayat yolculuğunda dünyanın sırtına binip ağırlıklarından ve zincirlerinden kurtulmasını bildiler. Yeryüzünde Allah(cc.)'ın halifesi olma vazifesinin gerektirdiği her türlü yapıcılık ve geliştirme faaliyetine sıkıca sarıldılar. Bütün işlerinde sadece rablerinin hoşnutluğu ve rızasını aradılar. Bunun için, dünya tutkunlarını önce dünyada, sonra da o âhirette geride bırakmasını bildiler ves'selam...