Geçenlerde “Toros'un” biri sosyal medya hesabından “"Hayır"cılara sormak gerekiyor; “evet” çıkarsa B planınız var mı? Varsa, bunun için referandumu hiç beklemeyin” demesin mi?
Tam da Duran Kalkan'ın “Hayır demezsek AKP ile MHP hepimizi bitirecek” fetvasının hemen akabinde “Toros'un” B planını zaruri görmesi planlı, danışıklı bir durum değilse şayet, ilginç bir rastlantı olması gerekir idi.
Son yılların Türkiye iç siyasetinin “kamplaşma” üzerine kurulduğunu artık ezberledik. Siyasal, ekonomik, toplumsal tıkanıklıkların önünün açılmasında siyasetin bir araç olduğu tezi, “kamplaşma siyaseti” sayesinde böylece daha başından itibaren çöpe atılmış olunuyor. “Demokrasi şöleni” denen seçim süreçlerinde her defasında nükseden bu kamplaşma, son dönemlerde artık “kanlı hesaplaşma” sürecine dönüşüveriyor.
Halkın önünde bir referandum süreci var. Neticede “EVET” veya “HAYIR” çıkacak. Ama EVET çıkarsa HAYIR'cıların “B Planlı var mı, varsa hemen uygulanmalı” şeklinde bir yaklaşım, aslında 15 Temmuz'a giden süreçte olduğu gibi referanduma giden süreçte de nesebi gayri sahih bir çetevari ittifakın oluştuğu emarelerini barındırmaktadır.
Nitekim çok geçmeden Pensilvanya taraflarından yükselen ve varsa referandumu beklemeden uygulanması istenen “B Planı'na” dair enteresan bir nida yükselecekti Kandil eteklerinden.
Kandil nidası, önceki yıllar olduğu gibi 2017 yılının da “Devrim romantizmine” sahne olacağı vurgusu üzerine kurulmuştu. 2017'nin mutlak “Zafer yılı” olacağı müjdelenirken, 2016 yılında kazılan çukurlar, yıkılan şehirler, gömülen on binler, kararan hayatlar ve peşinden gelen mağlubiyet, “zafer müjdesi” için dolgu malzemesine dönüştürülmüştü. Hatta çukurları Kürt gençlerinin bedenleriyle dev “haşlama kazanlarına” dönüştüren “Önderlik”, hiçbir malzemeden kaçınmayarak “6-8 Ekim serhıldanını” da haşlama üzerine tuz, biber, baharat niyetine serpmeyi ihmal etmemişti.
Hani tahliye edilen Ahmet Türk diyordu ya, “80 vekil çıkardığımız süreçte çok hatalar yaptık” diye. Kandil vagon, Pensilvanya lokomotif, Ahmet Türk gibileri de yolcu olduğu müddetçe o “hatalar” tekrarlanacak, diyet borcu ödenmeye devam edilecek, fatura da hangar niyetine lojistik tedarikinde kullanılan Kürtlere çıkarılmaya devam edilecektir.
Kandil'den yükselen nida, Kürtlerin değil ama Pensilvanya'nın vicdanından yükselen dramatik bir nidaya daha yakındı.
Holywood'un bile tahayyül etmekte zorlanacağı bir “Uluslararası komplo” serüveni var ki, bu “komplo” ile “önderlik” korumaya alınırken, ceremesi her yıl Kürtlerin sırtına bindirilmektedir. Komplonun yıl dönümleri aynı zamanda o yılın “zafer müjdesine” dönüştürülmekte, her Kürt zaferden pay kapmak için komplocuların komplolarına koşmakla yükümlü tutulmaktadır. Ve bu kısır döngü her yıl tekrarlanırken, sonbahara doğru zafer umutları kış üstlenmesine yatırılmakta, devrimci özeleştirilerle kış mevsimi geçirilirken komplocular Şubat'ta başlayacak komplo mevsimine yeni hazırlıklarla girmek için bilmem kaçıncı kongrenin yolunu tutmaktadır.
“Şubat komplosu”, “Newruz direnişi” ve “Gerilla” üçlemesi bu kez farklı olarak referandum süreciyle de ilişkilendirilerek bu yıl “AKP-MHP faşizmine karşı Halk-Gerilla el ele” kampanyasına dönüştürülme kararı alınmış.
Hani devrimciliğin döneklik aracı olarak kullanıp pert ettikleri “Öz eleştiri” kavramıyla da süsleselerdi “AKP-MHP faşizmini”, belki eyvallah çeker, hevalin haklılığına indirgeyebilirdik. Ama yok!
Kandil'den yükselen nida gayet açıktı:
AKP-MHP faşist bir cephe kurmuş, sistem değişikliğini öngörüp referandum yolunu seçmiş, Şubat komplosu hatırına tüm halk gerilla ile el ele verip bunu engellemeliymiş!
Yine Ahmet Türk'ün “80 vekillik nedamet” sözü aklıma takıldı.
Ak Parti anayasa değişikliğiyle “başkanlık” konusunda kararlıydı. En çok karşı çıkan MHP iken, bir zamanlar “Önderlik”, “Bu konuda Tayyip Bey'e destek vermeye hazır” idi! Tam da 80 vekil ile anayasal değişikliğin kilit partisi konumu yakalanmışken “Kandil-Pensilvanya-Washington” merkezli “Seni başqan yaptırmayacağız” ergenliği, MHP kurmaylarının deyimiyle “Yeni anayasaya TÜRK damgası” vurmanın kapısını araladı.
Vay efendim “AKP-MHP anayasası tekçiymiş, zorbaymış, faşistmiş” falan da filan!
Olabilir! Sen adam olsaydın, FETO lokomotifine vagon olmak yerine “kilit parti” olmanın önemini kavrar, “tekçi, faşist anayasa” yerine “demoqratik, eqolojik bilmem ne” damgası taşıyacak yeni anayasaya ebelik ederdin.
Haa! Zaten sizlerden Kürtlere hayır gelmeyeceğini iyi biliriz. Bari yeni anayasaya ön ayak olmakla Kürtleri bile uğruna feda etmekten kaçınmadığınız örgütsel çıkarlarınıza veya demokrasi güçlerinin cinsiyet özgürlükçü fantezilerine imkân hazırlayabilirdiniz mesela!
FETO'ya vagon olmakla MHP'ye kaptırdığınız anayasa trenini kaçırdınız, bu kez “Toros'un” B Planı diye işaret ettiği malum taktiklerinizle “AKP-MHP anayasasına” engel olmanın tüm yükünü yine Kürtlerin sırtına bindirmenin hesaplarını yapıyorsunuz.
Çukurlara doldurup bodrumlarda haşlama malzemesi yaptığınız Kürtler hala size eşlik edecekse, ne diyelim, kolay gelsin!