Merhaben bik ya şehre rahme!) Hoş geldin ey rahmet ayı! Hoş geldin ey af ve mağfiret ayı! Hoş geldin ey genişlik ve bereket ayı! Hoş geldin ey sıhhat ve afiyet ayı! Hoş geldin ey zikir ve tilavet ayı! Hoş geldin ey kuran, iman ve irfan ayı şehri ramazan!
Susuzluktan çatlamış çöl toprakları misali kararan gönüllerimizi rahmet damlalarınla sulayarak ihya etmeye, kırık ve buruk gönüllerimizi onarmaya, bizi huzur, barış ve güvene kavuşturmaya hoş geldin, safalar getirdin.
Ey gönüllerimize şifa, maneviyatımıza enerji akıtan ihsan ve kerem ayı! Zenginlerimize cömertliği, fakir ve yoksullarımıza sabrı öğreterek aramızda toplumsal barışı, yardımlaşma ve dayanışmayı öğretmeye hoş geldin, şeref verdin, huzur ve sükûnet getirdin.
Ey yetimlerin, yoksulların, kimsesizlerin yüzünü güldüren bolluk ve bereket ayı! Bereketinle, himmetinle coğrafyamıza, şehrimize, köyümüze, mahallemize, hanemize ve soframıza hoş geldin, safa ile geldin, bolluk ve bereket getirdin.
Ramazan denince oruç, sahur, iftar, teravih ve kuran tilaveti gibi manalar akla gelir. Zira bunlar Ramazan'a has mefhumlardır. Aslında bunların her birisi başlı başına ve derinden derine işlenmesi gereken konulardır. İnşaallah'u Teâlâ Ramazan boyunca bütün bunları ayrı ayrı ele alıp irdelemeye çalışacağız.
Hadisi şeriflerde on bir ayın sultanı olarak tarif edilen Ramazan ayı, kuranı Mübin'de de şöyle övülmektedir.
“Ramazan ayı öyle bir aydır ki, insanlara doğru yolu gösteren ve hakkı batıldan ayıran en açık delilleri ihtiva eden Kuran onda indirilmiştir.” (Bakara: 185) Şu halde, Ramazan ayı kuran ayıdır. Ramazan ayı boyunca müminler bol bol Kuran okumalı, onun dersini vermeli, bilmiyorsa dersini almalı veya manalarını anlamaya çalışmalıdır. Hiç değilse gidip camilerde mukabele okuyanları dinlemelidir. Kuranı bilen kişi Ramazan'da en az bir kere onu hatmetmelidir. Manasını anlamaya çalışarak ve tertil ile okumalıdır. Üzerinde derin tefekkür ederek ve ağlayarak veya ağlarcasına okumalıdır.
Kuran müminin hayat kitabıdır. Onun kalbini cilalayan, alnını parlatan ve yolunu aydınlatan bir nurdur. İçinde Kuran'dan bir şey bulunmayan bir kalp harabe olmuş, yıkık dökük ev gibidir. Yanında kurandan bir şey bulunmayan insanda hayır yoktur. “Sen ya Kuranı öğrenen ya da öğreten ol! Sakın ha üçüncüsü olma!” (Müslim)
Ramazan'a has olan ibadetlerden biri de Teravih namazıdır. Efendimiz aleyhissalatu vesselam: “kim ramazan kıyamını (teravihini) inanarak ve sevabını Allah'tan umarak yerine getirirse onun geçmiş tüm günahları bağışlanır.”
Teravih için camileri tercih etmek daha evladır. Cemaatle kılınan namazın sevabı 25 kat daha fazla olduğu gibi, hiç kaçırmamak veya başkalarından geri kalmamak gibi bir nefis hoşluğunu da kazandırıyor. İftardan sonra çöken uyuşukluğu attığını bizzat görünce kişi daha da istekli ve gayretli oluyor. Teravih namazının diğer namazlardan daha fazla rağbetli oluşu, belki bundan kaynaklanıyor.
Validemiz Hz. Aişe'nin rivayet ettiğine göre: “bir ramazan gecesinde Allah Resulü (sav), çıktı mescitte insanlarla birlikte namaz kıldı; onunla birlikte namaz kılanlar sabahleyin bunu konuşunca ikinci gece onlardan daha kalabalık bir cemaat toplandı. Onlar da sabahleyin konuşunca üçüncü gece mescit tam doldu. Üçünce gecede mescide sığmayacak kadar insan toplandığını görünce, mescide gitmedi. Ta ki sabah olunca gidip sabah namazını kıldırdı. Namazı bitince cemaate dönüp kelimei şahadet getirdikten sonra şu fermanı buyurdu: “mekânınızın dar gelmesinden korkmadım; fakat bunun üzerinize farz kılınıp da sonra yapamayacağınızdan korktum.”(Tac: c. 2. s. 64)
Bu olaydan sonra her kes teravihini kendi evinde veya mescitte yalnız başına kılmaya devam etti. Ve bu durum Hz Ömer zamanına kadar böyle devam etti. Bir gün Hz. Ömer gördüğü bir dağınıklık üzerine tekrar bunun cemaatle kılınmasını uygun gördü. Ogün'den beri cumhurun görüşüyle bu şekilde devam edegelmiştir.