Başlık kafa karışıklığı yapmasın sakın; filmin orijinal ismi, Kürtçesi ve Türkçesi…
Aslında her ne kadar Yönetmenimiz Kemal Tebrizi, filmini özgün yapmaya çabalasa da, bir Amerikan filmi olan “Biz Melek Değiliz”in uyarlaması. Amerikan versiyonunda iki hırsız cezaevinden kaçar ve Kanada'ya geçmek için rahip kılığına girerler. Tebrizi'nin “Kertenkele”si de aynı şekilde hapishaneden kaçan bir hırsızın sınırı geçebilmek için İmam kılığına girmesini konu almış.
Rıza isimli azılı bir hırsız işlemediği bir suçtan dolayı müebbet hapis ile cezalandırılmış. Cezaevi müdürü de ayrıca Rıza'nın üstüne gidince çareyi intihar ederek bu durumdan kurtulmakta bulur. Hastanede onunla aynı odayı paylaşan bir âlim, iyi bir hayat dersi verir. Sadece ders vermez aynı zamanda düştüğü zor durumdan kurtaracak formülü de gösterir. Rıza âlimin kıyafetlerini giyerek elini kolunu sallayarak kaçıyor. Bu sahne, “Sefiller” romanında geçen Jean Valjean'ın hırsızlık yaparken yakalanıp müebbet kürek cezası alacağı cezadan kurtaran Papazın hikâyesine çok benzemesi yönünden dikkatlerden kaçmıyor. Keşke sinemalarda ve edebiyatta buna benzer çok daha fazla sahne kurgulayabilseydik deyip devam ediyoruz.
Kahramanımız artık bir hırsız değil İranlıların deyimiyle bir Ahund, yani bir molladır. Gittiği her yerde molla olarak karşılanır ve değer görür. Köylerine molla bekleyen bir ahalinin baskısıyla oraya yerleştirilir. Tabi Rıza bu durumdan şikâyetçi olmayacaktır. Bir yandan çok iyi kamufle olacak, öbür yandan sınırdan geçiş sürecinde rahatça hareket edecektir. Kafasında hinlikler de yok değil tabi. İzzet ikramlar, nezredilen paralar ve ona emanet edilen namus gibi birçok kullanılmaya elverişli fırsat var önünde.
İşte tam da burada hikâyenin dramatik yönü ortaya çıkıyor. Daha önce bin bir türlü eziyetlerle elde edemediği şeyler ayağına seriliyor. Ama o da çok iyi biliyor ki bu nimetler üzerine giydiği âlim kisvesinden dolayıdır.
Çok keskin bir kılıcın ağzı gibi bir yoldur geçtiği. Eşyanın bir fıtratı vardır ve bu fıtrata aykırı hareket ettiğinde ahengi bozulur. İslam düşünürleri buna “zulüm” diyorlar. Ve Rıza'nın imtihanı belki de burada başlıyor.
Rıza önce ayağına gelen fırsatlara sulanacak, karşısına çıkan dul kadına heveslenecek ama sonra kıyafetin ağırlığı onu doğruya sevk edecek. “Biz Melek Değiliz” de Robert De Niro da aynı duruma düşmüş ve iyi biri oluvermişti. Bu bir sosyolojik gerçekliktir. Hepimiz az çok tatmışızdır, değil mi?
Öyle ya, bir cemaatin içinde yaşıyorsunuz ve bulunduğunuz ortam sizden masumiyet dışında bir beklentisi yok. Karşılaştığınız herkes öyle bakıyor size ve böyle olduğunuzu düşünerek saygı ve değer veriyor. Altında kalıyor, eziliyorsunuz. Masumiyete halel getirecek ve belki de halvette çok rahat yaptığınız kusurlarınızı örtmek, arzularınıza gem vurmak zorunda kalıyorsunuz. İşte cemaatin ve iyilerle birlikte yaşamanın sırrı…
Bu keskin bir kılıcın ağzında yürümek gibidir demiştik ya, bir de riyakârlık gibi korkunç bir tehlikesi var bu işin. Bir yandan iyi olmanın bahşettiği nimetler, bir yandan baş edemediğimiz ve esiri olduğumuz tutkularımız. Ya iyiliğe doğru evirilen kemal yolculuğu ya da diğer bir alternatif olan nefsin dayattığı çok tehlikeli bir düşüş olan riya elbisesi… yani esfelessafilin!
Rıza pasaportu ile uğraşırken aynı zamanda köyün kahramanı bir âlim olarak gönüllerde taht kurmayı başarıyor. Verdiği vaazlardaki çok uç örnekler bile mana yüklü oluveriyor; “Bugün size ehl-i kitap kardeşimiz Tarantino'nun Pulp Fiction filminden bahsedeceğim” diyor mesela ve tasavvufta çok muteber olan şu söz filmin ana manşeti oluyor; “Allah'a giden yol kulları addedincedir.”
Kertenkeleden bahsediyorken özel bir kanalda çakması yapılan dizisine de değinmemek olmaz.
Hani bir konu nasıl bu kadar çarpıtılabilir, temeli ahlaki öğretilere dayanan bir hikâye bu kadar mı ahlaksızca tasvir edilir bilemiyorum. Evvela hikâyenin temel kurgusu imam elbisesi giyen ve öyle dolaşan bir hırsızın üzerine kurulmuş. Amerikan versiyonunda da bu böyle. Türkiye'de imam kıyafeti ile dolaşmak mümkün değil. Dolayısıyla mantık hatası ile başlıyor. Ama ben yaptım oldu diyorlar, desinler kabulümüz. Lakin bu kadar açık saçık bu kadar ahlaksızca ve şeri çizgileri pervasızca yıkması kabul edilir gibi değil. Ama yaptılar ve üç sezon da oynattılar, vatandaş ta yedi. Afiyet olsun…
Bir diğer konu filmin İran'da bir dönem yasaklı olması ile ilgili. Film vizyona girdiğinde sokakta geçen Ahundlara “Marmulek” demeye başlayınca ulemayı aşağılıyor diye filmi yasaklılar listesine aldılar. Sonradan yasak kalktı ama film hep yasaklı film damgası ile yaşamaya devam etti. Oysa filmde muhteşem bir Ahund tiplemesi yapılmış. Bırakın âlim olmayı âlim elbisesi bile giyilse içindekini terbiye ediyor. Filmin teması bu. Amerikalılar da bunu demek istemişlerdi, Kemal Tebrizi de. İkisi de çok başarılı olmuştu bence. Tepkileri anlamak mümkün değil…