Korkuyla yatağından fırladı. Terden sırılsıklam olmuştu Fudayl. Rüyasında yine Mescid-i Aksa’nın israil buldozerleriyle yıkıldığını görmüştü. Belki de kaç kezdir gördüğü bu rüyayı Mescid-i Aksa’nın Süleyman Mabed’ine dönüştürülmesi çalışmalarının ya da birkaç gündür, ilk kıblenin işgalden kurtuluşu uğruna Mescid-i Aksa’da oturma eylemine girişen yüzlerce mücahidin samimiyetinin neticesiz kalacağı hissine bağladı. Fudayl, bu düşünceler içindeyken mutfaktan gelen sese kulak kesildi. Anne ve babası konuşuyorlardı. Merakını yenemeyerek konuşulanları dinleyeceği bir mesafeye kadar sessizce geldi. Annesi tedirgin bir ses tonuyla:
— Yahya Efendi, bu konuda acele etmiyor musun? Hem Fudayl ve Zeynep’i düşünsene! İkisi de henüz küçük. Onlar bu yaşta yetim kalsalar, ben tek başıma ne yaparım?
— Hanım, seni tanıyamıyorum! Nasıl böyle düşünebilirsin? Filistinlilerin yaşadıklarını en iyi bilen sen olmalı değil misin? Ne çabuk unuttun, babanın 1. İntifada, kardeşin Ahmet’in Gazze Kuşatması’nda şehit olduğunu! Ben kardeşlerim için kayıtsız kalamam. Onlar şu an Mescid-i Aksa’nın izzeti ve ilk kıble oluşunun bilinci ve azadeliği adına mescit içinde kuşatılmışken, şahadet dâhil her zor seçeneği bu arzu adına göz önünde tutarken kimse beni engelleyemez!
Fudayl, babasının tavrını yüceltirken, zihninde babasına kahramanlık tacı giydirdi. Her zaman kendisini Siyonist zulme karşı dikkatli olmaya çağıran ve Filistin Davası noktasında bilinçlendirmeye çalışan annesinin sözlerine bir anlam veremedi. Oysa Siyonist askerler için bir ebabil misali korku sebebi olan sapanlı Filistin çocuklarından biriydi. Bu sevgiyi de annesi ona aşılamıştı. Şimdi o da annesinin ne söyleyeceğini merak ediyordu. Asiye Hanım:
— Yahya Efendi, özür dilerim! Düşüncelerimin yanlışlığından Allah’a sığınırım. Elbette Kudüs ve Aksa bizim için her şey, olmazsa olmazlarımızdandır. Ben sadece annelik güdüsünün refleksiyle böyle söyledim! Bir an için boş bulundum. O halde bana ve benim gibi mü’minelere düşen güzelce sabır, size dua etmek ve direnişinizin haykırışı olmaktır.
— Ha, işte böyle metanetini koru! Sana yakışan da bu! Ben sabah namazını mescitte kılacağım ve artık dönmeyeceğim. Bizim için Allah’tan yardım dileyin!
— Allah, yardımcınız olsun! Bu esnada duygusallık gözüne akan Asiye Hanım:
Allah’ım, sen dünya Müslümanlarını Kudüs davası için bilinçlendir! Onları mücadelemizin sesi kıl! Dedi.
Fudayl, koşup annesine sarılmak istedi. Yine de onları dinlediklerini bilsinler istemedi. Fudayl, yatağına geri döndü. Artık, uyku tutmuyordu. Aklı babasındaydı. Onun yanında olmayı ne çok istiyordu. Kudüs’ün özgürlüğünü düşleyerek sabaha ulaştı. Sabah namazını anne ve kardeşine o kıldırdı. Gönül telinin hüzün ve burukluğunu yakarış dolu bir dille duaya döktü. Hepsi tek yürek olmuş, bir ağızdan babaları, Mescid-i Aksa’da oturma eyleminde olan Müslümanlar ve Filistinlerin zaferi için yalvarıyorlardı, Âlemlerin Rabbi Allah(c.c)’a.
Sabahın ilk ışıklarıyla giyindi, Fudayl. Kefiyesini boynuna doladı, sapanını arka cebine bıraktı.
Sapan, Siyonist zulüm karşısında Filistinli çocuğun onuruydu.
Sapan, Aksa’nın çocuklarının imanındaki izzetin kendisiydi.
Sapan, israilli askerlerin karabasanıydı.
Sapan, Davud(a.s)’dan bir mirastı zulme direnen Müslümanlara…
Filistinli her çocuk, sapanını bu bilinçle sallardı.
Mescid-i Aksa’ya varan kestirme yollara girdi, bir an önce oraya varmak istiyordu. İkinci sokağı da geçmiş mescide giden ana kavşağa varmıştı ki kaba bir sesle irkildi:
— Dur, çocuk nereye gidiyorsun?
— Mescid’e! Diyen sesi tok ve kararlıydı. Kendisini iten askerin alaylı:
— Haa, haa! Ne işin var orada? Demesi onun cesaretini kamçıladı. Hiç cevap vermeden göz diktiği boş noktaya fırladı. Boynundan tutan bir elin darbesiyle yere kapaklandı. Başı yarılmış, burnu kanıyordu. Alaylı sırıtışlar “Ulan, kundaktaki bebeğinize kadar ‘Aksa!’ dan başka bir bildiğiniz yok! Yıkacağız orayı, hepinizi öldüreceğiz!” naraları ve sırtına inen tekmelerin kendisiyle kendinden geçti, Fudayl.
…
Yeşil bir bayırdaydı. Mescid-i Aksa tam karşılarındaydı. Beyaz elbiseli bazı adamlar, avluda abdest alıyordu. Dikkatle bakınca babasını da abdest alıyor, gördü. Yokuş aşağı hızla mescide vardı, hasretle babasının kucağına atıldı:
— Baba, bunlar kim? Hem niye hepiniz beyazlar giymişsiniz?
— Oğlum, bu gördüklerin Filistin aşkının fedakâr sevdalılarıdır. Bugün Aksa, özgürlüğüne kavuştu. İlk özgür Cuma namazımızı eda edeceğiz. Bak melekler ve şehitler de burada! O esnada başını şefkatle okuyan biri ona:
-Bak, arkadaşların seni bekliyor! Onların yanına git! İşaret edilen noktaya bakınca Filistinli tüm çocukları gördü. Başka çocuklar da vardı, tanımadığı. Onlar da diğer ülkelerin Müslüman çocukları olmalı, diye düşündü. Çocuklar, hepsi sıra olmuş. Bülbüli bir nağmeyi koro halinde söylüyorlardı. Kendisi de hemen koroya katıldı:
Senden asla vazgeçmeyiz
Aksa aksa hep kanımız
Biz sana öyle hasretiz
Aksa aksadır, aşkımız
Zulüm, zorluk ve kederler
Aksa aksa bütün dertler
Uğruna oluruz nefer
Aksa aksa ilk kıblemiz
Bugün mutlu, neşeliyiz
Aksa aksa her ferdimiz
Gelse bize Efendimiz(s.a.v)
Aksa Aksa’dır mescidimiz…
[1] Bu hikâye, İbrahim Dağılma’nın Bisiklet adlı kitabından alınmıştır.