Suriye iç savaşında görüldü ki, savaş alanında değer atfedilen mekânlar, eğer samimiyetle ve karalılıkla istenirse, korunabiliyorlarmış. Türkiye; Suriye’deki Ertuğrul Gazi’nin babasına atfedilen Süleyman Şah Türbesi’ni tahsis ettiği askeri birlikle korumaktadır. Aynı şekilde İran, Lübnan ve bağlı Şia /Ehl-i Beyt camiası; Suriye’deki Zeynebiye Türbesi, Irak’ta Ehli Beyt’e ait türbeleri tahsis ettiği gönüllü ve diğer askeri birliklerle korumaya almış durumdadır. Fakat Mesci-i Aksa ve mübarek kılınmış çevresinin (Kudsü Şerif’in) Kudsiyeti Kur’an-ı Kerim ile sabitlenmiş, bunların muhafazası “Kur’an-i Nas’la” Müslümanlara tevdi edilmiştir. Mescid-i Aksa ve Kudsü Şerif’in muhafazası bu yönü ile tüm türbelerden önceliklidir. Kudsiyeti farklıdır.
Bir buçuk milyar Müslümanın ilk kıblesidir. Bir buçuk milyar Müslümanın peygamberi Hz. Muhammed’in (as) Allah’a en fazla yaklaştığı, vahyin en farklı alındığı mekândır Mescid-i Aksa… Kur’an-ı Kerim’in fermanı ile kudsiyeti ilan edilmiştir…
Bu yüzden şu an bir buçuk milyar Müslümanın en az ve en kötü ihtimal ile bir milyar dörtyüz doksan milyonu “Gönüllü Kudüs Muhafız”adayıdır. Sadece kendi devlet daireleri ve yöneticilerinden dolayı buna yol bulamıyorlar… israil, ABD ve Müttefiklerinin korkusu ve engelinden değil
Bu nedenle israilin Mescid-i Aksa ve Filistin’e saldırganlığına yönelik protestolar; artık israil konsolosluklarının önünde, Hükümet ve birinci dereceden yetkili mekanizmalarının önünde yapılmalıdır. Onları; harekete sevke yönelik olmalıdır.
Filistin ve Mescid-i Aksa konusunda İran ve Türkiye söylemde büyük hassasiyet sahibi olduklarını söylüyorlar. Fakat bu söylenenlerin en az türbe hassasiyeti kadar kendini uygulamada göstermesi gerekir.
İran, İslamİnkılabından bu yana 35 yılı aşkındır dünya Müslümanlarına “Kudüs’ün Kurtuluşu” noktasında vaatlerde bulundu. Umut beslendi… Maalesef gelinen nokta; dışişleri yetkilisi Hüseyin Abdullahiyan’ın dediği “Esed düşerse israilin güvenliği tehlikeye düşer” noktası ise bu büyük bir sapma ve hayal kırıklığı yaşatma noktasıdır. Bunun telafisi artık fiili adımdır. Bunun sorumluluğu da, Muhterem Seyyid A. Hamaney’e aittir.
Aynı şekilde Sayın Tayyip Erdoğan’ın Davost’a “oneminute” ile başlattığı, Mavi Marmara’da doruğa ulaştı ve Sayın Davutoğlu’nun Bursa konuşmasında : “Kudüs bize Hz. Ömer’in emanetidir… Kudüs Yavuz Selim’in,Kanuni’nin,Osmanlı’nın son askerini son emanetidir…” Beyanıyla getirdiği noktada işin artık söylemden fiiliyata dönüştürülmesi beklentisini son noktaya getirmiştir.Gelinen nokta artık samimiyet sınavıdır.Bu sınavın Kudüs’ü,Kudüs’ün gerçek Fatih’i Selahaddin-i Eyyubi’nin emaneti olarak görenler içinde geçerlidir…Şunu da açıklama durumu oluştu:
Sadece israil elçilikleri önünde, yıllardır alışıla gelen protesto eylemleri hem etkisiz kalıyor hem de israil’in dünyanın her yerinde tehdit, tehlike, saldırı ile karşı karşıya kalan “mağdur kesim” imajı ve bahanesi üretiyor. Zaten israil yıllardan beri bu “Mağdur” bahanesinden besleniyor. israil saldırgan olduğu halde onu bu mağdur imaj imkânı verilmemelidir.
Eğer İslam ümmeti samimi olarak Mescid-i Aksa ve Kudüs’ün muhafazasını istiyorsa bunun yolu vardır… Bu bağlamda aşağıda verilen öneri ilgililerince değerlendirilmelidir. Daha da geliştirme ve zenginleştirmeye açıktır. Tepkisiz kalınmaması gerekir. Bir kaç madde halinde verilen bu öneri “Özgür Kudüs Platformu” ve platform başkanı Sayın Mehmet Eşin tarafından ilgili mercilerin hatta Türkiye, İran, Suudi Arabistan (Türkiye’deki elçilikleri aracılığı ile ) gibi ülkelerin ilgili mercilerine sunulabilir. STK’larla ortak kongre düzenlenebilir.
Çözüm Önerisi Şu Adımlarından Oluşuyor
1-Oluşturulacak İslami Muhafız gücün yasal altyapısı nispeten hazırdır. Eski adıyla İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) yeni adıyla İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT), zaten israilin Filistin’i işgali üzerine, Müslüman dünya arasındaki israile karşı dayanışma ve önlem alma amacıyla kurulmuştur. İİT bu amaca uygun olarak yeniden dizayn edilir, aktifleştirilir.Son olay üzerine, Sayın Tayyip Erdoğan’da “İİT nerede? Ne iş yapar?” diye soruyordu… Bu da önemli bir fırsattır. Sayın Erdoğan ya da şuan aktif bir görevi olamayan Sayın Abdullah Gül rol üstlenebilir. İran ve S. Arabistan’dan da bu düzey de insanlar sorumluluklar alabilirler. Mesela Sayın Ahmedi Necat (İran Eski Devlet Başkanı)… Yanılmıyorsam İ.İ.T.’nin şu an ki dönem başkanlığı İran’dadır. Teşkilatı asli amacı olan Mescid-i Aksa’yı savunacak yetkiye sahip şekilde yapılandırırlar. Mescid-i Aksa’ya ilaveten Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevi’yi Muhafaza yetkisi de verilir. Çünkü hem DAİŞ gibi yapıların –söylenti bile olsa- Kâbe ve Mescid’iNebevi’ye yönelik tehdit olarak algılanacak yaklaşımları söz konusudur (Ki Haccac-ı Zalim döneminde Kâbe mancınıklarla dövülüp yıkıldı, ihtimal dışı bir şey değildir.)Hem de zaman zaman ABD– Batı kökenli Neo-conların“ şöyle şöyle olursa Müslümanların Kâbe’sini yıkarız” tehditlerine karşı bir önlem olarak bu üç kutsal mekânı muhafaza edebilecek bir ortak “muhafız gücü” toplama imkânı oluşturulur.
2- İİT, Mekke merkezli olarak konuşlandırılır.Bu uzun vadede pek çok sorunu çözümüne bir altyapı da olabilir.Mesela dünya Müslümanları hac kongresi gibi organizasyonları bünyesinde yapılandırabilir.Bu hayal değil olması gereken bir şeydir.S.Arabistan’ın hac bakanlığı ile işbirliği yapılabilir.
3-İİT, gerek üye ülkelerden gerekse diğer Müslüman ülke ve yapılardan ilk etapta hem hac organizasyonunda hem de kutsal mekânların güveliğinde rol alacak en az 10.000 kişilik bir askeri gücü toplar. Mekke merkezli konuşlandırılır. Gönüllük ve dönüşümlülük esasına dayandırılabilir. Milliyetçilik ve ulusçuluktan arındırılacak önlemler alınabilir. Arapça ortak dil birliği yönünde eğitim tedbiri geliştirilebilir. Detaylar uzmanlarca ayarlanabilir.
4-Hal-i hazırda Filistin’de bir “Mescid-i Aksa Koruma Vakfı” vardır. Bu vakıf Mescid-i Aksa’yı israile karşı korumada yetersiz kaldığını ifade eder ve bunun için İİT’den resmi olarak yardım talebinde bulunur.
5-İslam İşbirliği Teşkilatı – gerekiyorsa-Birleşmiş Milletler, ya da bazı uluslararası mekanizmalarla temasa geçer. Mescid-i Aksa, Kudüs, dolayısıyla Filistin meselesine ya kalıcı bir çözüm bulunur, ya da Mescid-i Aksa ve Kuran-ı Kerim’le kutsiyeti Müslümanlara beyan edilen Kudüs’ü muhafaza için görevini icra ve ifa eder…
Tam bu nokta da iki önemli engelin çıkacağı düşünülmektedir:
a-israil’in fiziki ve diplomatik karşı koyuşu
b-Radikal olarak nitelendirilen ve resmi devlet rejimlerini benimsemeyen İslami örgüt ve oluşumların karşı koyuşu…
Bu düşüncenin gerekçeleri bu çözüm önerisinin pratiği karşısında kendiliğinden geçersiz kalacaktır.
Şöyle ki;
A-israilin karşı koyuşu: israil bu prosedürü savaş sebebi sayabilir ve uluslararası destekle engellemeye çalışır düşüncesi: Zaten israil Filistin’i, Kudüs’ü ve Mescid-i Aksa’yı işgal etmekle, bu savaşı kendisi 1948’den beri İslam âlemine karşı açmıştır. Fiili olarak şuan bu savaşı yürütmektedir. Uluslararası desteği de en üst düzeyde almaktadır. ABD israili hem askeri hem siyasi hem de Birleşmiş Milletler’de en düzeyde müdafaa etmektedir. Aynı şekilde hem israil Filistin işgaline karşı kurulan İKÖ pasifleştirilip amacından saptırıldı, hem de sorun sadece Filistin toprak meselesine indirgenerek İslam ülkeleri Kudüs davasının dışında tutuldu tutuluyor.
İslam İşbirliği Teşkilatı bünyesindeki “Kudüs/Mescid-i Aksa Muhafız Gücü” İslam âlemini israil karşısında 1967’den sonra yeniden bir toparlanışı olacaktır… Bu meşru savunma gerekliliği ve ihtiyacıdır.
B-Örgüt ve cemaat bazındaki bazı İslami kesimlerin nispeten haklı olarak devletlerin menfaatlerinden dolayı Kudüs Davası’nı ciddiye almadıkları, sadece iç politikaya yönelik söylemler kullandıkları gibi gerekçeleri olabilir.
Ama gelinen noktada Türkiye,İran ve diğer pek çok devlet ve hükümet yetkilileri, israilin Filistin işgalini en yüksek perdeden reddedip,bunu sadece Filistinlilerin davası olmadığını; bütün İslam âleminin meselesi olduğunu; girişimlerde bulunacaklarını söylüyorlar.
Eğer faaliyete geçilecek ise bu yaklaşımımız olması gereken bir öneridir.Bu konuda Türkiye,İran,S.Arabistan gibi devletlere hem fırsat hem de destek verilmelidir.Bu onlar içinde bir samimiyet sınavı olacaktır.
Bu konuda yukarıda denildiği gibi ya Özgür Kudüs Platformu ya da HÜDA PAR gibi bir kuruluş bu önerinin gündem edilmesinde rol üstlenirse varlık ve kuruluş sebeplerinin en asli görev ve sorumluluklarından birini yerine getirmiş olacaklarıdır.
Özgür Filistin, Özgür Kudüs ve Mescid-i Aksa duası ve ümidi ile… Allah’a (cc) emanet olun.