Referandum sürecine girildiği bu günlerde ideolojik duruşların ve kişi merkezli siyasetlerin ön plana çıkması, mesele hakkında sağlıklı değerlendirmelerin yapılmasını da görülmesini de engelliyor.
Gerekçelerin hiç önemli değil.
“Evet” dersen tüm politikalarıyla Ak parti ve MHP'nin yanında, “Hayır” dersen CHP ve HDP'nin yanında gösteriliyorsun.
İstediğin kadar “Yok, mesele öyle değil” de, hiçbir şey ifade etmiyor.
“Evet”çiler de “Hayır”cılar da meseleyi “memleketin bekası” sorununa getirerek durmadan korku pompalıyorlar. Kime sorarsan “Halk iradesinden” söz ediyor, halkın çıkarlarını öncelediğini iddia ediyor.
Bir örnek üzerinden giderek yorumu açalım:
HDP Grup Başkanvekili Ahmet Yıldırım, CHP'nin referandum sürecinde yapacağı 'Hayır' kampanyasını eleştirerek, "CHP, 100 yıllık statükoyu korumak için 'Hayır' diyor. Değişikliği yapmak isteyenler de ülkeyi 200 yıl geriye götürmek istiyor. Biz ikisini de reddediyoruz" demiş.
Ahmet Yıldırım'dan anladığımı söyleyeyim, yanılıyorsam beni düzeltin.
CHP, yüz yıllık statükoyu korumak için başkanlığa karşı çıkıyor. Yani Cumhuriyetin ilk yıllarındaki sistem modelinin savunuculuğunu yapıyor.
Ak Parti, ülkeyi 200 yıl geriye götürmek istiyor. 120 yıl falan değil ha, 200 yıl.
“1817'lerde meclis yoktu, seçim yoktu” demeyin sakın, adam bir hesap hatası yapmış işte. Önemli olan Ak Partinin Osmanlıya dönüş yapmak istediğini, saltanatı istediğini ifade etmesidir.
Peki, kendileri bunları reddederken, ne öneriyorlar acaba?
Kürtlerin yakın tarihinde bir demokrasi tecrübesi yok bildiğimiz kadarıyla.
PKK tecrübesi ortaya “demokratik söylemle” beraber, kaçırma, infaz ve sürgünden başka bir şey çıkardı mı?
Irak Kürdistan bölgesinde serbest seçimlerin yapıldığı biliniyor; ama HDP ve dolayısıyla PKK zihniyeti “Barzani'nin feodaliteye dayanan demokrasi”sine çok da iyi bakmıyor.
Sanırım “En iyi model bizimki” demek istiyorlar.
Çok demokratlar çoook!
Hem partilerinde hem de belediyelerinde “tek adamlık” sistemine karşılar ki, “eş başkanlık” diye bir model geliştirmişler.
(Bazı bayanlar kızabilir neden “tek adamlık”tan söz ediyoruz da “tek kadınlık”tan söz etmiyoruz diye. Buna bir film repliğiyle cevap verelim: “Adamlık cinsiyet işi değil cibilliyet işidir.”)
Ama HDP'lilerin gözümüzden kaçmasını istedikleri bir konu var ki, söylemeden edemiyorum.
Hayır hayır, Öcalan'ın bundan 3-4 yıl kadar önce “Başkanlık sistemi”ne sıcak baktığı yönündeki açıklamasından söz etmeyeceğim.
“Öcalan'ın PKK ve HDP'ye göre konumu nedir?” diye bir soru ile başlayalım.
Devletin nasıl tanımladığı bir tarafa, PKK ve HDP tabanına göre Öcalan “Önder” ya da “Başkan”dır.
Neden kimse Öcalan için bir “eş önder” ya da bir “eş başkan” bulunmadığını sorgulamıyor?
Soruyu şunun için soruyorum: Sizde zaten bir “başkanlık” sistemi olmasına rağmen neden Türkiye siyasetinde de bu sisteme geçilmesine karşı çıkıyorsunuz?
Gerekçeniz “Ne örgütte ne partide ne de ülkede Öcalan'dan başka “Başkan” olmaz” olabilir mi?
Ben başka bir sorun göremiyorum.
Yok “Tek adamlık”mış, yok “Diktatörlük”müş, geçin bunları efendim.
Diktatör Esad ile gayet iyi anlaşıyorsunuz.
Başkan Obama ile de iyiydiniz.
Meseleyi “Pragmatizm” ile izah edecekseniz diyecek bir şeyim kalmaz.
Üstadıma Allah'tan rahmet dileyerek sözü bağlıyorum:
“Şeytandan ve bu şekil bir siyasetten Allah'a sığınırım.”