Çok zor geçen iki yıla rağmen Türkiye ekonomisi, bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 5 büyümüş. Borsa her gün rekor üstüne rekor kırıyormuş. Üçüncü havalimanı, öngörülen zamandan önce bitirilecekmiş. Metal yorgunluk mu neyse işte o yenilecekmiş. Katar'da Türkiye sevgisi katar katar artıyormuş. Turistler akın akın geliyorlarmış, bütün oteller dolup taşıyormuş.
Mış'lı muş'lu yazsak da ve biraz şaşırtsa da evet bu haberler gerçek. Ancak böyle sıralarken Sarı Çizmeli Mehmet Ağa'nın şu dizesi akla geliyor. “Yaz dostum, bir dünya ki haklı haksız karışmış. Yaz dostum, boşa koysan dolmaz, dolusu alır mı..”
Çehreleri güldürüp moralleri düzeltmek için evvela hak- hukukla ilgili güzel haberlere ihtiyaç var. Mesela asıl komplo, damatların bırakılması değil de alınması idiyse, bunu açık yüreklilikle ifade etmediğiniz zaman, üçüncü köprüden geçerken insanların aklına, ‘ne güzel hizmetler yaptılar değil, nasıl da yakınlarını bırakıyorlar' düşüncesi gelecek ve geçmişte olduğu gibi yönetenlere karşı pejoratif bir güvensizlik gelişecektir.
Katar'a yapılan haksızlık toplum vicdanında ne kadar tepki topluyor ve o keyfi zulüm karşısında alınan tavır ne kadar benimseniyorsa, şuna ayrı buna ayrı hukuk uygulamalarının da kitlelerde yansıması aynıdır.
Yine mesela Irak Kürdistanının bağımsızlık referandumu kararına karşı kutsal bir vird gibi tekrarlanan ‘Irak'ın toprak bütünlüğü', ile öfke serdederken kardeşliğin tüm hecelerine yapılan haksızlığı unutarak, beka meselesi ile ilgili milli korkularla, filan devletin kendine göre tehdit algısı çok da farklı değildir.
Şu metal yorgunluğa tekrar dönersek, özetle, tarifini şöyle yapıyorlar: “Titreşim, sürekli esneme, kimyasala maruz kalma, ani soğuma ve ani ısınma, sürekli yük altında iken yüksüz bırakılma veya hiç yük almıyorken yük altında bırakılma gibi durumlarda metalleri oluşturan atomların aralarındaki bağlarda oluşan gevşeme.”
Cumhurbaşkanı, bunu kendi partisinin teşkilatları için söylüyor. Bu durum sadece iktidar partisinin değil mevcut devlet sisteminin bütün işleyişi için de geçerli. Bir parti teşkilatı veya örgütlü yapılar için tarifteki etkenler neye karşılık geliyor bunun elbetteki örnekleri çoktur da, metalin atomlarını, bu toplumun bireyleri diye okuyabilir miyiz diye sorunca karşımıza Ali Fuat Başgil'in devletle ilgili şu tespiti çıkıyor.
“İnsanlar devlet muhiti içinde birer atom gibi yaşamıyor. Bilâkis devlet, âdeta soğan zarları gibi, birbirini kuşatan irili ufaklı bir takım biyolojik, sosyolojik ve coğrafî birliklerden oluşuyor. Devlet, bütün hususî ve mahallî çevre ve gaye gruplarını kucaklayıp bunları bir birine kaynaştıran, sosyal çeşitlilik ve zıtlık içinde siyasî bir vahdet ve ittifak yaratan daha geniş bir birlikler manzumesidir.”
O halde metal yorgunluğu metaforu, yaşanan realite karşısında gerçekten metaldir yani ruhsuzdur, cansızdır. Zira devlet, parti, kurum, mahalle, sokak ve hane gibi küçük büyük bütün organizmalar, cansız atomlarla değil canlı hücrelerle betimlenmeli ki, problem çözülsün.
Dolayısıyla toplumdaki çeşitlilikleri kaynaştırmayan devlet yorgundur, hantaldır. Farklılıklardan ittifak çıkaramayan devlet bitkin ve perişandır.
Birlik manzumesi şiir ise, onun kafiyesi de, safiyesi de, redifi de adalettir. Yok eğer bir öykü ise, ana fikri de, karakterleri de giriş, gelişme ve sonucu da hakkaniyetidir.
Peygamber Efendimiz(sav) “Hikmet, değerli bilgiler müminin yitik malıdır, onu nerede bulursa almaya daha hak sahibidir.” (Tirmizi, İlim 19; İbn Mâce, Zühd 17) buyurmuştur.
Bakın filozof Voltaire(1778) ne hikmetli söylemiş: “İnsanlığın en güzel görevi adalet dağıtmasıdır.”
Bu görevi hakkıyla yerine getirmekte olduğunuza dair kanaatler pekişirse, devletin beka sorunu filan deyip milli korkular yaymaya da gerek kalmayacaktır..