Gün geçtikçe hem havalar hem de meydanlar ısınacaktır. Malesef, güneşin kavurmasının üstüne siyasetin de kavuracağı günlere doğru gidiyoruz.
Yaza ve seçime yaklaştıkça hararet yükselecektir. Bundan kimi anacak, kimi atacak, kimi satacak, kimi alacak, kimi yanacak, kimi sanacak ve kanacak ... tır.
Keşke böyle olmasaydı. Keşke, siyaset toplumu germeseydi, ötekileştirmeseydi, birbirine düşmanca bakan gruplara dönüştürmeseydi. Siyasette altın çağını süren yalan saltanatının yerine Dürüstlük olsaydı, gösteriş şovlarının yerine samimiyet olsaydı. Sadelik olsaydı, şatafatın yerine. Yerine getirilmeyecek onlarca sözün yerine, yerine getirilecek bir söz olsaydı ve siyaset; net ve sade renkleri grileştirmeseydi.
Zaten siyasetin bu günkü halinin insanın dünya ve ahiretini berheva ettiği hakikatı görmemezlikten gelinemez. Gelin görün ki bu gün meydanın rengi haddinden fazla gridir. Sade, ana ve net renklerden yeni yapmacık renkler meydanı almış götürmüş.
Ene niyetine iştigal etmek adeta vazgeçilmez olmuş. Cenaze namazında neye niyet edilirse o zihayatın ölümüne işaretken nefs şehrindeyse ene'ye niyet nefsin hastalıklarından enaniyeti yaşatmadır. İster siyaset meydanında, isterse hayatın farklı kulvarlarında olsun ene niyetine hareket etmek kaybettirmiş, kaybettirir.
Dün olduğu gibi bu gün de yarın da ene kavgasına tutuşanlar, nefs namına vuruşanlar; başta nefsin ve şeytanın olmak üzere tüm şer işçilerinin oyunu/oyuncağı haline gelirler.
Ene'ye tutulmanın hastalık, ene merkezli hareket etmenin engellilik durumu olduğunu insan unuttuğunda ahirete varmadan dünyada da kaybetmeye başladığını ilmen ve aynel yakin iyi biliyoruz.
Hem “ene”nin gücü sınırlı, “ene” aciz ve ölümlüdür. “Ene” kendi kendine yetmiyor ki başkasına yetsin. Hem “ene” dünyaya, şana, şöhrete, ranta, menfaate, makama, mevkiye aşıktır. Ene aceleci, ene sabırsız, ene çaresiz, ene mayın tarlasıdır. Başka bir deyişle “nefs kötülüğü emreder”.
Öyleyse gerek siyasette gerek hayatın diğer alanlarında “ene” nin isteklerinden, ene'nin kavgasından uzaklaşmak lazım. Ene'nin levminden sakınalım, ene'ye laf getirmeyelim, ene'yi tatmin edelim derken insanın halifeliğine halel getirmeyelim.
Dürüstlükle siyasetin olabileceğini göstererek siyasette on yıllardır hüküm süren yalan saltanatının tek çare olmadığını, siyasetin gaye ve amaç değil; ama hakka hizmet yolunda iyi bir araç olabildiğini gözler önüne serelim.
İhlas, samimiyet ve gayretle tohumu saçıp neticeyi Rahman'a bırakalım. Fiili dualarımızı, kavli dualarla destekleyip tam bir teslimiyetle netliğimizi, berraklığımızı, Allah'ın bize ihsan ettiği “halifelik” makamına yaraşır kalbi ve ameli güzelliğimizi bir tek kişi olsak/bir tek kişi kalsak bile ortaya koymanın erdemini gösterelim. Hararetin artacağı günlere doğru giderken belki de ondan önce Nebi-i Zişan'ın aleme teşrif ettiği bu kutlu zaman dilimlerinde yine her zaman ve zeminde ene niyetine, nefs hesabına değil; Allah namına samimiyetle meydanları güzelleştirmek temennisiyle. Rabbim yar ve yardımcımız olsun.