Cesetten nemalanmak ve mezar soymak, Ortaçağ dünyasında büyük bir kitlenin geçim kaynağıydı.
Günümüzde de Mısır'da Baltacılar diye tanımlanan grubun böyle bir özelliği var.
Hani camide kıstırdıkları çoluk çocuğu sırf İhvan'a yakındır diye doğrayan vahşi güruh.
İlginç olan, günümüz mezar soyguncularının Türkiye'nin doğusunda peydahlanması.
Tıpkı Mısır Baltacıları gibi Diyarbakır sokaklarında Yasin ve arkadaşlarına ölümün her çeşidini gösterdiler.
Ve tarihler Kasım 2015'i gösterirken çağdaş mezar soyguncuları bu kez Nusaybin'de belirdi.
Evinde ölen 55 yaşındaki Emin ÖZ'ün ölümünü sokağa çıkma yasağına bağlayan bu yüzsüzler, toplumun yüzüne bakamadıkları için yüzlerini örterler uzun süredir.
Kazdıkları hendeğin arkasında kaç insanın feryadı var işitilmez, kaç ananın çığlığı var duyulmaz, kaç aile evinden barkından olundu bilinmez.
Bilinen tek hakikat; korkudan sindirilmiş ve dilsiz şeytan olmaya razı olmuş bir toplumun varlığı.
Onuru kırılan bir kitle veya Stockholm sendromuna tutulmuş celladına aşık bir topluluk.
Taziye evindeki insanların gözyaşlarına aldırmayan Aşağılık Nifak Foseptiği, masa başında haber yazma pespayeliğine düştü bir kez daha.
Kirli yüzü bir kez daha ifşa oldu bu karanlık dehlizin.
Vefat eden Emin ÖZ'ün oğlu, yaptığı açıklamalarla bölgedeki haberlerin nasıl manipüle edildiğini gözler önüne serdi.
ÇOK ETKİLENMİŞLER(!)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın G20 Zirvesi'nde işverenlere yaptığı "Biraz az kazanın, dar gelirlilerle paylaşın" çağrısı iş dünyası temsilcilerinin gündemine yerleşti.
MÜSİAD'ın bu yıl ilk kez gerçekleştirdiği VİZYONER'15 Sektörler Zirvesi'nde konuşan Yıldız Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ali Ülker, Cumhurbaşkanı'nın tavsiyesinin kendisini çok etkilediğini belirterek, "Paylaşmayı bilmek lazım. Buradaki herkese mükellefiyet düşüyor." dedi.
İyi de, Ülker grubu zekâtın farz olduğunu bilmez mi?
Çok etkilenen Ülker grubu, seçimden bir hafta önce Kemalistlerle vals yapan, Paralel yapıyla maklube yiyen, HDP'nin lorke davetiyesini masasında bulunduran Ali Atıf BİR'i bütün tepkilere rağmen Şehir Üniversitesi'ne rektör olarak atadı.
Seçimdeki sonucu görünce ürken Murat Ülker, müjde vererek rektörü görevden aldırarak tepki gösterenlerin gazını aldı, ancak el altında da aynı kişiyi rektör yardımcılığına getirmeyi de ihmal etmedi.
Müjdelerle görevden alınan bir rektör, el altında rektör yardımcısı olarak görevlendiriliyor Ülker grubu tarafından.
Bunda bir tezatlık yok mu?
Aslına bakılırsa bu durum, çuval içinde gizlenen mızrakları paralel yapıya taşıma teşebbüsüdür.
Çuvala sığmayan mızrağı gizleme çabalarını yemek, basiretsizliktir, bunu yememizi beklemeyin.
Yiyene, afiyet olsun demek gerekir.
Dolayısıyla Cumhurbaşkanı'nın konuşmasının Ali Ülker'i etkilediğini sanmıyorum.
O söz Cumhurbaşkanı'na gönderilen bir gülücüktü sadece veya siz buna çaresizlikten uzatılan bir zeytin dalı da diyebilirsiniz.
Yoksa kazancındaki fakirin hakkını vermediği müddetçe malındaki kirin temizlenmeyeceğini gayet iyi bilir Ülker grubu.
RUS UÇAĞI DÜŞÜNCE!
Rus uçağının düşürülmesi ile ilgili spekülasyonlar sürerken, olayla ilgili farklı farklı yorumlar da an be an medyaya düşmeye devam ediyor.
Aynı haberi farklı siteler, farklı şekillerde sundu. Olay tekti, ancak herkes olayı kendi zaviyesinden sunmuştu.
Bu durum, ülkemizde habercilik anlayışının içinde bulunduğu içler acısı durumu gözler önüne serdi.
GÜLEN'e yakınlığıyla bilinen Aktif Haber: ”Uçağın nerede, kim tarafından düşürüldüğü belli değil. Kafalar karışık.” diyerek kafa karıştırma çabasında. Aynı yapının sesi gazetesi ZAMAN da “Uçağımız Türkiye hava sahasını ihlal etmedi.” manşetiyle Vladimir Putin'in sözlerini manşete taşımayı kendince daha doğru bir yol bildi.
PKK'ya yakınlığıyla bilinen Demokrat Haber'in manşeti de Zaman gazetesinin manşetinden pek farklı değildi.
Kimsenin “Rus uçağının Suriye topraklarında ne işi vardı?” demediği veya diyemediği olayla ilgili en ilginç açıklama, Rus tasmasını özgürlük madalyası zanneden Çeçenistan Başkanı aşağılık Kadirov'dan geldi. Putin'in eşiğinde köpek olmayı kutsal bir görev addeden Kadirov'un hırıltısı Twitter hesabı üzerinden duyuldu: “Hiç şüphem yok ki, Türkiye Rus uçağını düşürdüğü için uzun süre pişman olacak. Her defasında dostluk ve iş birliğinden bahsedenler, böyle sinsice davranmaz.” diyen Kadirov, muktedirlere yaranmak için bir kez daha esfeles safilin derekesine düştü.
Meraklı gözler, bu sefer GÜLEN'in Suriye'ye ekmek almaya gidip vurulan masum(!) Rus pilotlar için yayınlayacağı taziyede.
Hiçbir kargaşayı es geçmeyen ve her kaos ve kargaşadan nemalanan ve fırsat bulduğu an taziyeyi emelleri için kullanan GÜLEN, çok geçmeden şöyle bir taziye mesajıyla ZAMAN gazetesinde boy gösterecektir:
“Sağduyu ve uzlaşıyla örgülenmesi gereken devlet aklının öfke ve kine mağlup olduğu zor günler geçirmekteyiz. Ruslara karşı olan bu nefret atmosferi, toplumun muhtaç olduğu sevgi, sükûnet ve birbirini anlama çabasını ortadan kaldırmakta; yukarıdan aşağıya doğru çatışmacı bir üslûbu telkin etmektedir. Bir toprak ihlali ve Türkmen inadıyla başlayan hadiseler teskin edileceğine, kutuplaştırıcı bir dille körüklenmiş ve bugüne kadar komşularımızın saldırılarına gereksiz yere mukavemet gösterilmiş, ömrünün baharındaki Rus pilotunun ölümüne ve kuğu gibi süzülen Rus uçağı SU – 24'ün infilakına sebep olmuştur. Gencecik bir pilot, bu öfkenin son kurbanı oldu.
Rus devleti ve Esed güçlerine başsağlığı diler, bugüne kadar pek çok acıyla dağdar olmuş ama temkin ve teyakkuzunu korumayı başarmış Rus ve Şebbiha kardeşlerimize sabrı cemil niyaz ederim”
Evet muhtemelen böyle bir ta'ziye metni gelecektir….
KA AQIL?!...
BARZANİ ve Peşmergeler, PKK'nın Şengal'i boşaltmasını istedi.
İstek, makul bir istekti. Zira Şengal, Peşmergelerin her metrekaresini bir Kürt'ün kanıyla suladıkları bir bölgedir.
PKK da oraya Barzani ve Peşmergelerin izniyle yerleşmişti.
Peşmergelerin bu makul isteğini tahmin ettiğiniz gibi PKK reddetti.
PKK'nın bu tavrı, onu tanımaktan aciz olan ancak özgün düşüncesi olan kimi PKK muhiplerini bir kez daha şaşkına uğrattı. Ancak bu durumun, düşünmekten aciz bireylere bir etkisinin olmayacağı da muhakkak.
Musul İl Meclisi, 23 Kasım günü saat 08.00'de yaptığı yazılı açıklamada 13 kamu binasının boşaltılması için 24 saat süre verdi.
24 saatlik süre sona ermesine rağmen PKK'nın silahlı kanadı Halk Savunma Güçleri (HPG) ilçeden çekilmedi.
Rûdaw'a konuşan Kaymakam Mehma Halil, Kürdistan Demokrat Partisi'nin (KDP) kullandığı 4 kamu binasının boşaltılmasının kendilerinden talep edildiği andan itibaren boşaltıldığını, ancak HPG'lilerin yerleştiği 7 binanın ise halen boşaltılmadığını kaydetti.
HPG'nin Şengal'deki komutanı Demhat Civîyan, Şengal'in henüz tamamen kurtarılmadığını ve bu konuyu konuşmak için erken olduğunu söylerken, son sözün de Irak hükümetine ait olduğunu belirtti. Irak hükümetinin talebi olmadan çıkmayacağını ifade eden HPG'li komutanın amacı, o bölgede Barzani'nin otoritesini kırmak. Kürtlerin hamisi olduğunu iddia eden PKK'nın Kürtlerin otoritesini kırıp Irak hükümetinden icazet alma çabası, Kürtlere ihanetten başka bir şey değildir.
Kürdi söylemi olup PKK'dan medet umma gafletine düşenleri, atalarımız bu veciz sözle ne güzel yermektedir: Ka aqıl!..
DEMİRTAŞ VE SUİKAST KOMEDYASI
Seçimden sonra cilası dökülen, makyajı akmaya başlayan Demirtaş, Hasip'in KAPLAN gibi pençe atmasıyla iyice köşeye sıkıştı.
Her hafta kendisine yeni bir rol beliryen, yeni bir imaj çizen Nişantaşı'nın beyaz Türkleri de umduklarını bulamayınca son kullanma tarihi geçen her mal gibi onu bir köşeye atıp kendi dertleriyle uğraşma telaşına düştüler.
Demirtaş, istemediği bir ikilem içinde kalmıştı
Bir yandan yalnızlaşma, bir yandan Hasip'in pençeleri.
En iyi kaçış sinüzit bahanesiyle sedyeye uzanmak, bu bahaneyle bir süre ortalıkta görünmemek diye düşündü.
Bu sefer taban ve Kandil'in alttan sıkıştırması devreye girdi.
Kurtulmak zordu.
O zaman yeni bir senaryo gerekti cici çocuğa.
Amaç gündeme gelmek, konuşulmak.
Camın arkasındaki belirsiz çizik, ilaç gibi yetişti imdadına.
Susturucu takılmış bir silahın mermisi, dediler.
Yemedi kimse.
En aptal insan da susturucunun ses kesme özelliğinin merminin çıkışıyla ilgili olduğunu biliyor. Kurşunun değdiği yerde sesin çıkması kaçınılmazdır.
Hele bu çizilecek bir camsa.
Hele bu cam, kurşun geçirmez sertlikteyse…
Figen, yine neredeyse faili bile söyleyecek kadar sallamaktan imtina etmedi.
Saldırıdır dedi, suikasttır dedi, can güvenliğimiz yok dedi.
Kurşun izi dedikleri, kuşun pisliği çıktı.
Ve her kuşun etinin yenmeyeceği bilinen bir hakikat.
Olsa olsa talih kuşudur, derim.
Cam çiziği dedikleri de DEMİRTAŞ'a seçim döneminde bahşedile karizmasına atılan çizik olduğu anlaşıldı.
PKK, SIRTINI RUSYA'YA DAYAYACAK(mış)
Dağın şahin kanadı Duran KALKAN, halkın PKK'ya destek vermediğinden yakındı.
YÜKSEKDAĞ ise sırtını PYD'ye dayandırırken sağlam bir yere dayandığını sandı.
Duran, Figen'den medet umdu ancak Figen sırtını dayayıp güvendiği dağlara kar yağınca mazlum Kürt halkı ateş çemberinin ortasında buldu kendisini.
Tabana gaz vermeye çalışan Kalkan: “Gerçekten de final düzeyinde bir büyük mücadele yaşanıyor. Önümüzdeki kış dönemi böyle büyük bir mücadeleye sahne olacak. AKP kendisine verilen görev ve faşist kültürel soykırım siyaseti çerçevesinde bizi halk olarak, hareket olarak imha ve tasfiye etmek için her türlü saldırısını yürütecek” derken; çözüm reçetesini de yine kendisi verecektir. “Bir bütün olarak direneceğiz, ev ev, sokak sokak, mahalle mahalle, kasaba kasaba, dağ dağ, vadi vadi direneceğiz. Gençlik direnecek, kadın direnecek, 7'den 70'e halk direnecek. Barikat da kazacağız, hendek de, sokak başında direneceğiz, vadide direneceğiz, dağda direneceğiz. Halk direnecek, gerilla direnecek, yurtdışındaki insanlarımız direnecek, zindandakiler direnecek.”
PKK Yürütme Komitesi üyesi Kalkan, bir yerde saldırı olduğunda bütün şehirlerin ayağa kalkması gerektiğini savunarak, “Türkiye metropollerindeki devrimci demokratik güçler destek vermeli; Adana'da, Mersin'de, Antep'te, Çukurova'da, İstanbul'da bu destekler büyümeli. Kürdistan yalnız bırakılıyor, Kürt direnişi yalnız bırakılıyor. Halbuki bugün Cizre, Gever, Farqin, Nusaybin, Varto geçen kışın Kobani'sidir. Bu kasabalar özgür Kürdün ve demokratik insanlığın kalbinin attığı yerlerdir” ifadelerini kullandı.
1 Ekim'de ABD'ye giden DEMİRTAŞ, sırtını ABD'ye dayamış; özelde Türkiye'nin doğusunu, genelde tüm Türkiye'yi savaş alanına çevirmişti.
İki günlük Vandalizm ve vahşetin bilançosu; ellinin üzerinde ölü, yakılan binlerce işyeri Türkiye tarihine kara bir leke gibi derkenar oldu.
DEMİRTAŞ, ABD tarafından kulağına üflenen üfürüğü Kandil'e ulaştıracak; Kandil de çözüm süreciyle ilgili kurulan masayı salladıkça sallamaya başladı ve masanın devrilmesi için elinden geleni yaptı.
Kulağına üfleyenin şeytan olduğunu idrak edecek basiretten yoksundu ne yazık ki!
Masada dağdaki militanların indirilmesi görüşülürken, PKK iki bine yakını çocuk olmak üzere on bine yakın genci dağa götürdü bu üç yıllık süre zarfında.
On sekiz korucuyu infaz eden PKK, resmi kayıtlara göre seksen bin kişiye silah dağıttı.
Hesaplar farklıydı, arkalarında ABD'nin nefesini hissettikçe coşmuş, coştukça pervasızlaşmıştılar.
Antiemperyalist bir taban üzerine kurulduğu düşünülen sol tandanslı PKK, bir anda milliyetçiliğin dibine vuracak, o kadar ileri gidecekler ki, cemi çaylakların BİJÎ SEROK OBAMA sloganlarını atmalarına kadar götürecektir.
İncirlik'in ABD üslerine açılması, PKK'nın bütün planlarını alt üst ederken, mazlum Kürt halkı da satılık veya kiralık her türlü pazarlığa namzet bu basiretsiz yapı tarafından ateş ortasında bırakacaktır.
ABD'den yenilen kazığın yarası kabuk bağlamadan, HDP Van milletvekili Lezgin BOTAN'ın: ”Biz arkamıza Rusya'yı alacağız.” açıklaması da tam bir tiyatral komedi.
Zira arkasına aldıklarını düşündükleri Vladimir Putin de: “Arkamızdan hançerlendik.” Diyecektir.
Şimdi kim kimin arkasında bir düşünelim.
Lezgin BOTAN'ın şahsında, HDP ve PKK'ya Kürtler adına basit bir uyarıda bulunmak isterim:
Kimi arkanıza alırsanız alın, kime sırtınızı dayarsanız dayayın, Kürtleri seviyorsanız, onlardan uzak durun. Çünkü ayrık otlarının bu tarlaya faydası olmaz.