Komünizmin fikir babası Alman filozof ve iktisatçı Karl Marx’ın mezarının Londra’da olduğunu biliyor muydunuz?
Proleter sayısının fazlalığından dolayı “komünist devrimi” İngiltere’de tahmin etmişti Marx; ama Londra mezarına nasip oldu.
Londra/Highgate Mezarlığı’na Marx’tan feyz almak için gelenlerin sayısı artınca, işi paraya tahvil etmeyi düşünenler oldu ve turistik alanlar oluşturulması için peyzaj yarışması düzenlendi.
Bu arada Komünizmin en önemli ideoloğu Karl Marx’ın yattığı mezarlığa hediyelik eşya dükkanı, kafe ve sergi alanı açılarak mezarlıktan para kazanılacak olması bazılarını rahatsız etti.
Kapitalizmin hizmetinde bir Marx çok komik duruyor değil mi?
Birçok kişi “Marx’ın kemikleri sızlıyor” diye düşünüyordur.
Ben şunu merak ediyorum:
Acaba mezarın yanında bir dilek ağacı ve mum yakma yeri de olacak mı?
Küçük paketler halinde satışa sunulacak olan Marxs’ın mezar toprağı “kaşarlanmış komünistlerin romatizmalarına iyi gelir” kampanyası da iyi müşteri çekebilir.
Beni alay etmekle mi suçluyorsunuz?
Yapmayın lütfen!
Daha sağ olan Marxist örgüt PKK’nin lideri Öcalan’ın doğduğu evin bahçesinden toprak alıp yiyenleri ne çabuk unuttunuz.
Nisan 2013 tarihli bir haberden birkaç cümle aktarayım:
“Abdullah Öcalan’ın 64. doğum günü sebebiyle Halfeti’ye gelenler, sabaha kadar 64 sanatçının seslendirdiği şarkılarla eğlendi.”
“Burada evin bahçesindeki toprağı pet şişe ve poşetlere dolduran ziyaretçiler, çevredeki otları da yolup hatıra olarak evlerine götürdü.”
“Ömerli köyüne gelenler Öcalan’ın doğduğu evin duvarlarını öptü, bahçeden toprak aldı.”
Köye gelenlerin sadece sıradan halk olduğunu düşünmeyin bu arada.
“BDP milletvekilleri Özdal Üçer, Demir Çelik, Hüsamettin Zenderlioğlu, Ayla Akat, Nursel Aydoğan, İbrahim Binici, Sebahat Tuncel, Emine Ayna, Aysel Tuğluk…”
Şimdi bu Marx ile ilgili haberi okuyan açıkgöz kapitalistler “Neden zamanında Öcalan’ın evinden para kazanamadık?” diye dövünüyorlardır.
Bu arada Öcalan’ın “toprak yeme” ve “duvar öpme” şeklindeki bu yeni “Marxist ritüel” konusunda rahatsız olduğuna dair bir sözüne de rastlamadım.
SİSTEMİ DEĞİŞTİRECEKLER
Saadet Partisi Lideri Temel Karamollaoğlu, CHP ile ülkeyi yönetmek için değil sistemi değiştirebilmek adına ittifak yaptıklarını söylemiş.
Fesubhanellah!
Ülkeyi yönetmek için yapılacak ittifakın bir anlamı olur da “sistemin sahibi” ile sistemi değiştirmek için nasıl bir ittifak olacak?
Sistem Kemalist ve ulus devlet pratiğine sahip.
Yani Saadet ve CHP, Kemalist sistemi mi değiştirecek, yoksa biz farkında olmadan sistem mi değişmiş?
Şimdi Temel Bey’e “Altı ok”un ne anlama geldiğini, hangi partinin sembolü olduğunu da anlatmak zorunda olduğumuzu söylemeyin.
Sanırım Temel Bey, CHP’deki kaşarlanmış Kemalistlerin tasfiyesini “Kemalizmin tasfiyesi” olarak anlamak istiyor. Zaten geçenlerde de Mustafa Kemal’in tekrar gelmesi durumunda Kemalizmi Kemalistlerden farklı yorumlayacağını söylemişti.
Ne diyelim…
Allah selamet versin.
DERİNLİK BİTMİŞ
Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu, "Trump iş başındayken otoriterliğin felsefesini, kitabını yazıyorlardı neredeyse, Biden geldi diye bir anda reformlar ekolüne geri döndüler" dedi.
Eeee, ne olmuş yani?
“Stratejik Derinlik” kitapları yazıp siyasetçilere akıl veren sen değil miydin?
Her adama ve döneme göre bir politika varsa bu, siyasette bir “derinlik” olduğunu göstermiyor mu?
Ama size bir şey söyleyeyim mi?
Bu Davutoğlu, Kılıçdaroğlu ile görüşe görüşe tüm derinliğini kaybetmiş.
CHP’de de “satıh müdafaası” beraberinde “sathi bir siyaseti” getirdiği için Kılıçdaroğlu, “derinlemesine araştırmadan” bir şeyler söylüyor ve bu da tazminat ödemesine neden oluyor.
Yüzeyden bakınca bazı şeyler farklı görünebiliyor.
TACİZ HATTI
CHP, kadına karşı şiddetle mücadele için çağrı merkezi kuruyormuş.
Tabiri caizse “kendi ayağına kurşun sıkıyor” gibi bir girişim bu.
Şimdi rakip siyasi partiler de “Kadına karşı tacizle mücadele” diye bir çağrı merkezi kursa ve oraya gelen şikayetleri kamuoyuyla paylaşsa…
Parti içi taciz şikayetlerini “elalem duymasın” diye çaba harcayan Canan hanım ne hale düşecek, düşünebiliyor musunuz?
GÜNDEM DEĞİŞTİRME
Kılıçdaroğlu'nun 'Telefonum dinleniyor' iddiasına Soylu yanıt vermiş: “Gündemi değiştirme çabasıyla yaptığı bir iftiradır bu.”
Kusura bakmasınlar; ama bence ikisi de boş konuşuyor.
Neden mi?
Yani Kılıçdaroğlu eğer “yasadışı faaliyetlerin içinde” değilse telefonu dinlense nedir, dinlenmese nedir? Neticede “şeffaf bir siyasi faaliyet” yürüterek Biden ve ekibine mesajlar da vermiyor, HDP ile ittifak ve Anayasa görüşmeleri de yapmıyor.
Ya Soylu’ya ne demeli.
Virüs almış başını gidiyor, mutfak enflasyonu açıklananın en az iki katı, AB yaptırımdan söz ediyor.
Soylu farkında değil; ama gündem değiştirmeye sanki daha çok hükümetin ihtiyacı var gibi görünüyor.
KARAMSARLIK AŞILAYAN DSÖ
Eskiden de şüpheyle yaklaşıyordum; ama son dönemlerde iyice kanaat getirdim.
Önce şunu açıklıkla ortaya koyalım. Komplo teoriyle aram pek iyi değil.
Bu DSÖ denen kurum isminin aksine “Dünyayı Sağlıksızlaştırma Örgütü” gibi faaliyet yürütüyor.
Şu habere bakın bana hak vereceksiniz:
“DSÖ yetkilisi Dr. Margaret Harris, “Aşı harika bir araç, çok yardımcı olacak, ancak aşıların bağışıklık duvarı sağlamadaki etkileri hala çok uzakta.” diyerek, yapılması gerekenin halk sağlığı önlemleri alınması olduğunu vurguladı.”
Daha aşılar hiçbir yerde yoğun bir şekilde kullanıma sokulmamış.
Daha birçok yere aşı ulaşmamış bile.
Yok efendim “bağışıklık duvarı sağlamadaki etkileri uzakta” imiş.
Yahu sizin işiniz insanlığın ayrıca bir de psikolojisini bozmak mı?
Hiç mi aklı başında biri yok içinizde?
Tedbirlerden söz edin; ama aynı zamanda umut verin.
Tünelin sonunda ışık görünmüyormuş.
Virüsün ne zaman biteceği hiç belli değilmiş.
Mutasyon bir varmış bir yokmuş.
Karamsarlık en bulaşıcı ve yıkıcı hastalıktır.